Korku ve İnsan
Korku, gerçek bir tehlikenin ya da bir tehlike olasılığının, düşüncesinin uyandırdığı kaygı duygusudur. Korku insana eşlik eden bir duygu biçimidir. Bu çoğu kez sıradan algılanan psikolojik etki olarak kabul edilir. İster sinirsel bir bozukluk olarak görülsün, isterse sıradan bir psikolojik tepki olarak yorumlansın sonuçları itibariyle insanların yaşamlarında onarılmaz yaralar açtığı da bir gerçektir.
Sev, hoş gör, hor görme, saygı duy, empatik ol, insanları dinle, dinlerken eşit tutum izle, dürüst ol, dürüst olmalarını öğret, insanları kategorilere ayırma, eşit uzaklıkta dur, insanların kim olduklarına göre değil ortak yaşantıya göre kişiliklerini tanı, insanı insan olarak görmeye rehberlik et gibi yaşam esasları vardır. Burada ne korkunun ne de korku kültürünün oluşmasına imkan sağlanır. İyimser bir eğitim anlayışının doğal sonuçları eğitici bir işlevle aktarılır.
Bunlardan farklı olarak korkutma, ürkütme, yıldırma, başarısız kılmayı isteyerek ya da istemeyerek yaşam biçimi oluşturulur. Sevme değmez, hoş görme dalkavuk olduğuna karar verirler. Saygı duyma güçsüz görürler. Herkes başının çaresine baksın. Dürüstlük işe yaramamaktadır. Dürüst insanlar hep yadırganmıştır. İnsanları zenginliklerine göre sınıflandır. Fakirlerden uzak dur. Varlıklının kişiliğini irdelemeye gerek yoktur gibi güvensiz bir ortama sürüklenme şeklinde ilerler.
Bunun sonucu insanlar hep korkarlar. Ana-babadan, yetişkinden, komşudan, öğretmenden, güvenlik güçlerinden, doktordan, zararlı zararsız tüm canlılardan uzaklaşmanın yollarını ararlar. Güven duyguları sarsıldığı için korkuyu bir yaşam biçimi olarak kabul etmeye başlarlar. Korkmayanın başarı şansı yoktur. Korku toplumsallaşmasının bir aracı haline dönüşür.
KORKUYA KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
Korku insana özgü doğal bir dürtüdür. Canlılarda bulunan bu duygu biçimi korumayı esas alır. Ancak bunların abartılı biçimi anormalleşme sürecine dönüşebilir. Korku tepkisi rayından çıkıp olmayacak durumlarda ortaya çıkması yaşamı yaşanmaz kılabilir. Yükseklikten, kapalı kalmaktan, karanlıktan korkmak gibi. Beyin, korku içeren deneyimleri, sıradan anılardan farklı olarak silinmeyecek bir formatta depolar. Korku kayıtları hastalığa yatkın kişilerde, mantıklı düşüncede kısa devre yaparak normal davranışları engeller.
Bazı korkular içgüdüseldir. Ani yüksek seslerin uyandırdığı korku gibi ancak korku olarak tanımladığımız duyguların pek çoğu öğrenme yoluyla oluşur. Sözgelimi bıçak keskindir, köpekler ısırır. Watson, korku koşullanması olarak adlandırdığı deneyde, öncelikle bebeğin kucağına beyaz bir fare koymuş, fare bebeğin kucağındayken birkaç saniye sonra ortama rahatsız edici düzeyde güçlü bir ses verilmiştir. Sesin etkisiyle korkan bebek ağlamaya başlamış. Deneyin birkaç kez tekrarlanmasının ardından, bebek beyaz fareyi gördüğü an ağlamaya başlamıştır. Burada bebeğin zihninde fare ile rahatsız edici ses birlikte algılanmış ve bitiştirilmiştir. Dolayısıyla bebek farenin korkulacak bir şey olduğu öğrenmiştir.
Korkuyu ortadan kaldıracak yöntemler de bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak şunları söyleyebilirim;
*Topluluk önünde konuşma yapmaktan korkan bir öğrenciye önce 2-3 kişi önünde konuşma yaptırılır, daha sonra 5-6 kişi, daha sonra 10 ve en son 20 kişi önünde konuşma yaptırılarak bu korkusu ortadan kaldırılmaya çalışılır.
*Asık suratlı öğretmenlerden dolayı okuldan nefret eden bir öğrencinin, güler yüzlü başka bir öğretmen sayesinde okulunu sevmesi karşıt koşullanma örneğidir.
*Alkol bağımlısı olan birinin alkolünün içine habersiz bir şekilde mide bulantısı hapının atılması alkolden uzaklaşmasına neden olacak bir yöntemdir.
Korku yaratan uyarı ile buna karşı verilen normal fiziksel tepki “duygusal bellek” olarak niteledikleri temel belleği oluşturur. Bu, korku dolu bir deneyimden sonra oluşan, mantıklı bellekten farklıdır. Önemli olan, hem insanlarda hem de hayvanlarda duygusal belleğin sabit olmasıdır. Bu yüzden Watson deneyini bir hayvan üzerinde de yapsa aynı korku etkisini alabilirdi.
Bilim adamlarının genler, gelişim süreci ve deneyimler arasındaki çok yönlü etkileşimi nasıl çözebilecekleri konusunda şimdilik bir yorum yapılamıyor. Artan bilgilerle hastaların daha az sıkıntı duyabilecekleri varsayılmaktadır. Sonuçta korkunun niteliği ne olursa olsun insanların kaygılarını artırdığı söylenebilir. Korkuya dayalı bir ilişki ağında sağlıklı iletişim beklenmemelidir. Toplumun her dokusunda etkili olan korkunun azalma yolları irdelenmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.