Kıymet Bilmek
Bir padişah, acemi bir köle ile gemiye binmişti. Köle hiç deniz görmemiş, geminin mihnetini tatmamıştı.
Ağlamaya, inlemeye başladı. Tir tir titriyordu. Avutmak için çok uğraştılar, ama bir türlü sakinleşmedi.
Padişahın keyfi kaçtı. Herkes aciz bir vaziyetteyken, gemide bulunan yaşlı bir adam padişahın huzuruna çıktı; Müsaade buyurursanız, ben onu sustururum dedi.
Padişah da; Lütfetmiş olursunuz dedi.
Yaşlı adam emretti, köleyi denize attılar. Köle birkaç kere, suya battı çıktı. Sonra saçından yakaladılar, gemiden tarafa çektiler.
Köle gemiye yaklaşınca, iki eliyle dümene asıldı ve oradan gemiye çıktı. Bir köşede uslu uslu oturmaya başladı. Yaşlı adamın yaptığı iş, padişahı hayrete düşürdü.
Padişah: Bu işteki hikmet nedir..?
Yaşlı adam cevap verdi: Köle evvelce suya batmayı tatmamıştı. Gemideki selametin kıymetini bilmiyordu.
İşte huzur ve saadet de böyledir. Bir felaket görmeyen kimse, huzurun kıymetini bilemez.
“Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganîmet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayatını!” (Hâkim, Müstedrek, IV, 341; Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25)
Zor günler geçiriyoruz. Tedbir doğrultusunda vaktimizin büyük çoğunluğunu evlerimizde dolduruyoruz. Zorunlu olarak birçok şeyden uzak durmak zorunda kaldık.
Ne diyordu Şair Cahit Zarifoğlu: ‘’İnsana imtihan olarak özlemek yeter! Bir şehri, Bir sesi, Bir nefesi…’’
Şu günlerde samimiyetin bir göstergesi olan tokalaşma, kucaklaşmaya bile hasretiz.
Yüz yüze gelip iki bardak çay içmeye, iki lafın belini kırmaya, sevdiğimiz kişilere, mekânlara hasretiz.
Şöyle güle oynaya gezmenin, seyahat etmenin bile büyük bir nimet olduğunun yeni farkındayız çoğumuz.
Şimdi daha iyi anlıyoruz Doğu Türkistan’da yıllarca karantinada kalan Uygur Türk’ünün çektiğini, sokağında güzelce oyunlarını oynayamayan çocukları.
Daha iyi anlıyoruz kuşatma altında rahat hareket edemeyen Filistinlileri…
İçinde namaz kılınamayan Ayasofya’yı daha iyi anlıyoruz mesela.
Ya da zindanlardakilerin çektiklerini.
Hani kaybetmeden anlaşılmalı sahip olduklarımız diyordu ya büyükler. Belki de bu süreç en çok bunu öğretti bizlere.
Kıymet bilmek, lafta iki kelime olsa da manası çok derinmiş. Hürriyetin, özgürlüğün, sağlığın, sevdiklerimizin kıymetini ne kadar da az biliyormuşuz.
Kaybetmeden bilmeli kıymeti zira geç kalmak, pişman olmak neye yarar?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.