Kim dur diyecek?
Değerli okurlar konuyu ele almadan önce size bir kavram hakkında bilgi vererek ardından konuya başlama isterim.
Medeniyet veya Uygarlık, bir ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir.
Ayrıca Medeniyet: Arapça’da “şehir” anlamına gelen ve müdûn köküne dayanan medîne isminden Osmanlı Türkçesi’nde türetilen medeniyyet kelimesinin, kök itibariyle “yönetmek” ve “mâlik olmak” anlamları da bulunan deyn (dîn) masdarıyla ilişkilidir. Medenî (medeniyye) ve medînî ise “şehre mensup olan, şehirli” mânasına. Medine’de nâzil olmuş sûreler de “Medenî” adını alır. Daha sonra medîne kelimesinden temeddün masdarı türetilerek “şehirli veya medenî hayat yaşamak” anlamında kullanılmıştır.
Grekçe’de “şehir ve şehir devleti” mânasındaki polis kelimesi medîne, “devlet ve yönetim” anlamına gelen, aynı zamanda Eflâtun’un diyaloglarından birinin adı olan politeia kelimesi “es-siyâsetü’l-medeniyye” tabiriyle ifade edilmiştir. Bu bağlamda medenî terimi hem sosyal hem siyasal olma niteliğini ifade etmektedir. ( İslam Ansiklopedisi)
Gelelim bu hafta ele alacağım konuya, eminim Ankara’da yaşayan hatta ve hatta metropollerde yaşayan, toplu taşıma kullanan herkesin en az bir kere başına gelen bu durumu sizlerle paylaşmak isterim.
Efendim malumunuz gündelik hayatta şehirlerde yaşıyoruz, özellikle de büyük şehirlerde yaşayan insanların birçoğu gidecekleri yere şahsi araçları yerine toplu taşıma araçlarını kullanarak gitmeyi tercih ediyor. Bunun çok kolaylıkla sıralayabileceğimiz şu sebepleri var: ilk olarak kendi aracımız yerine toplu taşıma araçlarını kullanmamızın yegâne sebebi şahsi aracımızın toplu taşıma aracından daha maliyetli olması, ikinci sebebi büyükşehirlerde maalesef arabsaçı olan trafiğe bir araç bizim dahil etmek istemememiz ( yoğun trafikle boğuşmamak ) , üçüncüsü ise olarak gideceğimiz yerde karşılaşacağımız park sorunu. Bu sorunları gören birçok araç sahibi gündelik yaşantısında toplu taşıma araçlarını kullanmakta.
İşte benimde üstünde duracağım husus tam da burada başlıyor. Bu toplu taşıma araçlarının sahipleri ya da o an için aracı kullanan şoförlerin araçlarında taşıdıkları şeylere ( insanları yani bizleri ) un çuvalı muamelesi yapması çok uzun zamandır canımı sıkmakta. Bu can sıkan hadiseleri de siz değerli okurlara maddeler halinde aktarayım:
Bu maddeleri sıralamadan evvel işini layıkıyla yapan bütün çalışanları tenzih ettiğimi belirtmek isterim.
1) Para vererek bindiğimiz araçta şoför veya muavin tarafından sürekli şekilde azarlanmak. Daha dolmuşa veya otobüse binerken ödediğiniz paranın bozuk olup olmaması sizin karşı taraftan alacağınız geri dönüşümün tavrını belirler.
2) İneceğimiz veya bineceğimiz yerin ya çok önünde ya da çok arkasında durmaları.
3) Bu araçlara biniş esnasında arkadan gelen rakip araca yolcu kaptırmamak için balık istifi yolcu doldurulması.
4) Yine toplu taşıma araçlarına binişte veya inişte, arkadan gelen diğer araç yetişmemesi için hızla yolcu indirilip, bindirilmesi.
5) Bir sonraki durağın, kırmızı ışığın ya da trafiğin gözle görünür derecede yakın olmasına rağmen araç şoförünün bu durumu göz ardı ederek aracı maksimum hıza çıkarma isteği ve karşısına çıkan engelde ani frene davranması. İçinde bulunan yolculara sürekli yaylanma, sürekli bir baş dönmesi yaşatması.
6) Bu araçları kullan şoförlerin araç kullandıkları esnada yasak olmasına rağmen herkesin canını riske atarak sürekli olarak CEP TELEFONU kullanması.
7) Bir yolcu daha fazla alabilmek için önüne çıkan her türlü canlı, cansız maddeyi tehditkar araç kullanmaları.
8) Trafikte hiçbir kurala uymamaları.
9) Canları istediğinde, ya da hafta sonları bütün kırmızı ışıklarda ikincisi yanana kadar beklemeleri.
10) Kendinden bir önceki araca yetişip onunla yarışa tutuşmaları.
11) Yine daha fazla yolcu almak için güzergahlarında belirledikleri bazı noktalarda kendinden sonraki araç gelene kadar beklemeleri ve diğer aracın yetiştiği anda yeniden sanki atari oyunu gibi hiçbir kural tanımadan yarışa tutuşmaları hatta kavga etmeleri.
12) Bazı zamanlarda (trafik yoğunluğu, maddi doymuşluk o gün için) güzergahlarını terk edip farklı güzergahlar belirlemeleri. İtiraz edildiğinde ise vatandaşla kavgaya varan tartışmaya girişmeleri.
13) Maalesef her zaman haklı olmaları. Bu hakkı nerden aldıklarını halen kestiremiyorum.
14) Araçlarda yasak olmasına rağmen sürüş esnasında sigara içmeleri.
Efendim eminim bu maddeleri okuduğunuzda birçoğunuz bana katılacak hatta bazı eklemelerde bulunacak. Tekrar belirtmek isterim ki niyetim kimseyi töhmet altında bırakmak değildir. İşini iyi yapan bütün emekçilere saygım sonsuz.
Okurlarımız arasından bazılarının, onlar ( şoförler ) da saatlerce bu trafik keşmekeşinde, kışın soğukta, yazın sıcakta bizleri işimize, doktorumuza, trenimize yetiştirdiğini söyleyen, hatta şoför tanıdıkları olan olacaktır, benim de şoför arkadaşım olduğu gibi. Ancak duygularımızı bir tarafa bırakıp medeni toplum anlayışının kurallar ile belirlenmiş sınırlar içerisinde hareket etmek olacağını unutmamamız gerekir. Çünkü yaşadığımız şehrin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başkentinde yaşıyoruz. Başkentte yaşamak bir ayrıcalıktır ve bu ayrıcalık da ona göre hareket etmeyi gerektirir.
Peki bu kadar madde saydın ama bu durumun çözümü nedir diye soracak olursanız, çözüm çok basit aslında herkesin kendi içinde yatıyor derim. Herkes işini biraz daha severek yapsa, biraz daha kurallara uysa, biraz daha hoşgörülü olsa, biraz daha saygılı olsa tamamen düzelir diyemem ama eminim bir hayli mesafe alır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.