Kazan kaynıyor
Geçtiğimiz Perşembe günü dünya barış günüydü bilmem fark ettiniz mi? Açıkça söylemek gerekirse ben fark etmedim hatta dünya birbirine meydan okuma tehdit etme günü, ya da dünya devletlerarası birbirine aba altından sopa gösterme günü gibi geldi bana. Şaşırdık mı tabi ki hayır!
İnsanoğlu yaratıldığı ilk günden bu yana sanki dünya üzerinde birlikte yaşamayı değil diğerini katletmeyi kendine hedef biçmiş adeta. Bunu da nerden çıkarıyorsun demeyin daha dünyada bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda insan yaşarken Âdem Aleyhisselam’ın oğulları Habil ile Kabil vardı bildiğiniz üzere Kabil, Habil’i sırf kıskançlığından katletti. Buradan şunu çıkarmak da abes olur dünyada yaşayan herkes katil. Tabi ki böyle bir iddiamız yok zaten herkes katil olsaydı şuan dünya nüfusu yaklaşık olarak söylüyorum 7 milyar, bu kadar insanın olması mümkün olmazdı. Lakin şu son birkaç yıl içerisinde olanlar bizleri distopyaların gerçekliğine inandırır hale geldi.
Distopya demişken ilk olarak ne olduğunu hatırlayarak konumuza devam edelim. Felsefede bir tür öngörü niteliğinde yazılmış eserler vardır bunlara ütopya denir. Ütopya, aslında olmayan, tasarlanmış olan ideal toplum ve devlet şekli anlamı taşır. Bilinen ilk ütopya örneği, platonun devleti ve yasalarıdır. Platon’un bu eserlerinde olduğu gibi, bazı düşünürler, uygulamadaki düzeni anlamında ütopyalar geliştirmişlerdir. Bu düşünürler, içinde yaşadıkları toplumsal düzenin iyileştirilemeyeceği ne inandıkları için, gerçekleşme şansı çok fazla olmayan, ideal hatta düşsel bir toplum düzeni tasarlamışlardır. Düşünür, insanlar için her bakımdan ideal olduğuna inandığı, yetkin bir toplumsal düzen tasarlar ve insanın, yani toplumun kurtuluşunun, ancak bu ideal düzen yaşama geçirildiği takdirde mümkün olduğunu savunur. Ama söz konusu ideal ve yetkin toplum düzeninin hayata geçirilme şansı olmadığı için salt bir ütopya olarak kalır. Bunun en güzel örneklerinden biri de ünlü İslam düşünürü, bilim adamı Farabi’nin “Medinet'ül Fâzıla”sı. Platon'dan etkilenen Fârâbî, "Medinet'ül Fâzıla" (Erdemli Şehir) adlı esrinde böyle ütopik bir devlet tasarlamıştır. Ona göre, insanlar yardımlaşarak bir arada yaşamalıdır. Sağlıklı bir organizmada bütün organlar nasıl uyumlu bir şekilde çalışıyorsa, toplum da böyle olmalıdır. Kötü insanlar toplumdan çıkarılmalıdır. Erdemli şehirde gerçeklikler, doğruluklar, iyilik ve güzellikler birleşirler. Bunu sağlayan bu şehrin yöneticisidir. Yönetici, peygamber ile filozofun erdemlerini kendinde toplayan kişidir ve bu özeliklerini topluma yayarak devleti yönetir. Bireylerin de yöneticinin bilgilerine katılmasıyla mutlu bir şehir doğar.
Efendim bir de ütopyaların kötü senaryolar üzerine yazılmış olanları vardır. Bunlara da distopya denmektedir. Ulaşılması gerçek sayılmayan günümüz ahlak ve toplum yapısına uymayan kötü olarak nitelenen gelecek senaryosudur. Bunun da en bilineni G. Orwel'in 1984 adlı eseridir ve bu da distopyalar arasındaki yerini alır. Bir örnek de ben vereyim yıllar önce bir yazı okumuştum ve yazıda ilginç bir rahatsız edicilik vardı ve şöyle diyordu dünya nüfusunun artık çok arttığı, su ve gıdanın artık yeterli derecelerde olmadığı bir dönemde birileri tarafından küresel çapta üçüncü bir dünya savaşı ortaya çıkarılarak bir hayli insandan kurtulmaktan bahsediyordu. Okuduğum anda tüylerim ürperdi tabi o zamanlar olayın pek farkında değildik ve iletişim araçları da bu kadar yaygın değildi. Dünya’da olup bitenleri farklı pencerelerden görme fırsatına sahip değildik.
İşte tüm bu anlattıklarımdan yola çıkarak, dünya nüfusunun bir hayli arttığı, küresel çapta kitle imha silahlarının daha fazla üretilir olması, arkasına güçlü devletleri alan K.Kore’nin ABD’yi ve geriye kalan tüm dünyayı tehdit etmesi, su ve gıdanın az bulunmaya başlanıyor olması açıkçası beni şaşırtmasa da endişelendirmiyor değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.