Kaybedecek bir saniyemiz daha yok!
Aynı şeylere inanmak insanlara kader arkadaşlığı da yaptırır. Kaderi aynı olan insanların birbirinden kopmaları, uzaklaşmaları mümkün değildir.
Fedakarlıklar da bulunup hayalini sinesinde taşıyan insanların karşılıksız işler yapmasının sebebi ülküsüdür.
"Mevcudu korumaya olan meyil alışkanlıktır, bir manada sevgidir; ülkü ise elde olmayanı tasavvur etmektir. Tasavvur ise geleceğe ait olandır." Bugün birlikte olanları gelecekte aynı tasavvur birleştirir.
Aynı fikirleri düşünmek, aynı hedefler doğrultusunda hareket etmek, hayat ilkesi olarak aynı şeyleri seçmek, aynı sevdaların hayalini kurmak, meşakkatli de olsa en zoruna katlanabilmek, elbet bir gün ulaşacağız hissiyatıyla yarınlarında ümitvar olabilmek insanları birbirinde görülmemiş fakat mevcudiyeti olan tüm maddi bağların ötesinde daha kuvvetli bağlar ile düğümler.
İşte bu bağ beyin ve yüreklerde temelini bulur.
Bir bakıma maddi genel itibariyle ise manevi olan bu bağı koparacak hiçbir fani güç yoktur.
Türk İslam ülkücüleri olan bizler ise cihanşümul bir sevdayla bu bağı kendimizde taşımaktayız.
Dava anlayışıyla yoğrulan yüreklerde benlik duygusu törpüleneceği için engelleri aşmada nefsani düşünmeyeceklerdir.
Ülkü ile beslenmiş yüreklerin şuurlu olması, geleceğin teminatı olurken İslam ahlak ve faziletini bünyesinde barındırması âleme nizam vermesine vesile olacaktır.
İman ve aksiyon sahibi bir millet olduğumuz için geniş coğrafyalarda yankı bulmamız tarihte olduğu gibi tekrardan teşkilatçılığımızla gerçekleşecektir.
Teşkilatçılığımız düzen ile anlam bulacaktır.
Çünkü Türk için devlet demek düzen anlamına gelmiştir.
Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU'NUN ifadesiyle “Şu dünyaya Türk gelmenin, Türklük kadrini bilmenin, Türk yaşayıp Türk ölmenin, Lezzetine erilmeli!” mısralarındaki mana Türklük hazzına erişenler için büyük bir şereftir, erişemeyenler için ise anlaşılması güç bir duygudur.
Şereflendiğimiz Türklüğümüz, İslamiyet’le daha derin anlamlar kazanmıştır.
Aslında bir nev'i varlık sebebimiz de olmuştur.
Çünkü biz öncesinde de sonrasında da devleti kuru bir hukuki organizasyon olarak görmedik.
Başımızdaki yöneticiye, devletimizin bizatihi kendisine her devirde kutsal anlamlar ithaf ettik.
Bugün de devlet bizim için değerlidir.
Türk milleti olarak bizim kaybedecek bir saniyemiz daha yok.
Türk İslam Ülküsüne gönlünü vermiş insanlar olarak özümüze, kültürümüze, değerlerimize sahip çıkmak mecburiyetindeyiz.
Toprakları değil gönülleri fethetmeye giden ecdadın torunları olarak geçmişte olduğu gibi bugün de birbirimize kenetlenerek âleme nizam vermek, Allah'ın kelamını yaymak, adaletle hükmetmek boynumuzun borcudur.
Tabi öncesinde kendi benliğimizden kopmaya başladığımız şu zamanlarda İslamiyet’in varlığıyla kurtuluşa geçmek durumundayız.
Yerli ve milli olarak medeniyetimizin güzelliklerini tekrar kazanmalı Batı medeniyetinin küfründen uzak durmalıyız.
Çağrımız İslâm’da dirilişedir parolasıyla yola çıkmalı ve silkelenmeliyiz.
Yüce Allah'ın ismini yaymakla mükellef kıldığı bizlerin adalet ve hoşgörüyle tüm yüreklerde seda olması temennisiyle…