Muhammed Gömük

Muhammed Gömük

Katar’da Her An Darbe Olabilir

Katar’da Her An Darbe Olabilir

Son birkaç gündür politik gündemin ortasına oturan Katar, Arap Yarımadası’nın Basra Körfezi kenarında, tek komşusu Suudi Arabistan olan 2.235.000 nüfuslu küçük bir ülke. Yüzölçümü, nüfusu, jeopolitik ve stratejik konumu itibariyle Kuveyt’e benziyor.
Atalarımız tarih boyunca katara sahip çıkmıştır. Katar ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişki oldukça iyi seyretmiş, Bölgedeki bazı Arap kabileleri İngilizlerin desteği ile Osmanlı’ya karşı isyan girişimi içerisinde bulunmalarına rağmen Katar, İngilizlerin yanında değil Osmanlı’nın yanında bulunmayı tercih ettiği gibi, bölgeye Osmanlı askerlerini de davet etmiştir. Tabi ki bu durum İngilizlerin tepkisine neden olmuş, 1916 yılında Osmanlılar İngilizlere yenilip bölgeden çekilince, Katar 1971 yılına kadar İngiliz sömürgesi olmuştur.
Sudi Arabistan’ın geçmişten gelen kuyruk acısı vardı, Trump soytarısını da yanına alıp fırsatı değerlendirmek istedi. Neydi bu mesele? Suudi Arabistan’ın kuruluşuna giden süreçte ise Abdulaziz bin Suud, Katar’ı da kendi nüfuzuna almak sevdasındaydı. Bu yüzden Katar Emiri Şeyh Casim oğlu Abdullah’a Osmanlı askerlerini asla Katar’dan çıkarmama vasiyetinde bulunmuştu” Osmanlı Türklerinden başkasına güvenmeyin diyerek günümüze kadar bu vasiyet devam etti.
Bir kısım Arap ülkesi neden Katar’ı hedef tahtasına oturttu? Bunun cevabını boşboğaz Trump bizzat itiraf etmişti: ABD’nin 19 trilyon dolar borcu var ve bunu Körfez ülkelerine ödetecek. Bu ödetme prosedürü içinde ise Katar’ın bir tehdit olarak hedef tahtasına konması, yok edilmesi, Ortadoğu’da kontrollü bir savaş çıkarılması ve Arap ülkelerinin trilyonlarca dolar silah ve benzeri harcamalar yapmak zorunda kalması var. Bu fırsatçı politika tam da Trump’un ticari zekasına uygun bir plan olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bir de reelpolitik  sebep var. Bu reelpolitik planları ise genelde CIA, CFR, Pentagon gibi ABD mercileri yapar; Amerikalı politikacılara ise kuzu kuzu uygulamak düşer. Nedir bu reelpolitik sebep diyecek    olursanız sıkı durun: Asıl hedef, Türkiye! Türkiye’nin de aynen Katar gibi teröre destek vermekle suçlanması ve uluslararası arenada hedef tahtasına konarak izole edilmesi ve zaman içinde Türkiye’nin kontrol altına alınması var. Bu kontrolü bazılarınız işgal, bazılarınız bölgesel ilhak, bazılarınız ise diz çöktürme, boyun eğdirme ya da sömürme olarak anlayabilir… Sonuçları yönünden aralarında pek fark yok. Asıl hedef nasıl Türkiye derseniz de Katar ile Türkiye arasındaki işbirliğine ve uzun süredir Türkiye ile terör örgütleri arasında bağlantı kurulmaya çalışıldığına dikkatinizi çekerim.
Maldivler, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Bahreyn gibi baldırı çıplak ülkelerin sözüm ona ittifak kurup minik bir ülkeye saldırmasını bu bahsettiğim “asıl hedef” çerçevesinde değerlendirirseniz olan bitenler size daha anlamlı gelecektir.
Türkiye bu planı başından beri bildiği için hiç tereddüt etmeden Katar’ın tarafında safını tuttu ve kararlı bir duruş sergiledi. Yanı sıra Pakistan, İran, Rusya gibi önemli ülkeleri de yanına çekmeyi başardı. Hatta Meclis’ten geçen son tezkereye göre de 5 bin askeri personeli Katar’a gönderme kararı aldı. Öte yandan bir kısım ABD ve İsrail işbirlikçisi Arap ülkelerinin planı, diğer bir kısım Arap ve İslam ülkelerinin karşı tutum takınması ile iyice zora girdi. Bu süreçte Türkiye’nin kararlı tutumu şüphesiz önemli bir faktör oldu. İsrail demişken, bir kısım ABD ve İsrail işbirlikçisi Arap ülkesinin Katar’a siyasal savaş açtığı tarih; Arap-İsrail Savaşı’nın Araplar’ın mağlubiyetiyle sona erdiği günün tarihidir. Ki zaten İsrail de daha ilk günden işbirlikçi Arap ülkelerinin yanında olduğunu dünyaya ilan etmiştir.
Gelinen nokta itibariyle işbirlikçi-saldırgan Arap ülkelerinin çok kayda değer bir B Planı var. Hele ki akıl hocaları olan CIA ajanları ile empati yaptığımız zaman bu alternatif planı tahmin etmek hiç de zor değil. Katar, sadece 20 bin askeri personeli ve çok sınırlı askeri imkanları olan bir ülke. Böyle bir ülkede ABD’nin kocaman bir askeri üssü var. B Planı şu ki; rüşvete boğulan bir kısım Katar askeri darbe yapmaya teşvik edilecek. Eğer ki darbe başarısız olacak gibi bir görünürse de Suudi Arabistan öncülüğünde bir işbirlikçi Arap koalisyonu Katar’a saldıracak ve ABD askerlerinin gözetiminde kotrollü bir ilhak gerçekleşecek. Eğer ki darbe başarılı olursa zaten Katar’dak askeri cunta işbirlikçi Araplar’ın müttefiki olacak ve onların sözünden çıkmayacak. Onlar derken onların arkasında da İsrail ve ABD olduğunu tekrar anımsatalım. Ancak işin garibi şu ki Katar’daki askeri cuntanın ilk işi oradaki Türk askerlerini tutuklamak olacak. Yok eğer Katar cuntası başarılı olmaz da işbirlikçi Arap koalisyonu devreye girerse; onlar sadece Türk askerlerini deport (sınırdışı) etmekle yetinecekler ama zaten Katar’dan sonraki asıl hedef Türkiye olacak. Her yerde, her platformda, her ağızda Türkiye’nin güya teröre verdiği destek dillendirilecek ve mevcut karalama kampanyası birkaç level atlayarak tehlikeli bir boyuta taşınacak. Türk askerinin Katar’daki varlığı bile Türkiye’nin teröre verdiği bir delil olarak masaya yatırılacak.
Katar’da ABD’nin de askeri üssü var. Katar’la birlikte Türkiye de terörden sorumlu tutulurken ABD nasıl göz ardı edilecek diye sorabilirsiniz. Cevabı gayet basit: Çünkü o, Amerika Birleşik Devletleri..! Onun uluslararası genel-geçer dokunulmazlığı, sınırsız sorumsuzluğu, nükleer silahları, sağ elinin altında NATO’su, sol elinin altında Birleşmiş Milletleri var. Hatta boşboğaz Trump, Başkan seçilmeden önce DEAŞ’ın bizzat CIA tarafından kurulduğunu açıklamıştı. Tabi hristiyan terörünü ağızlarına almaya korkan işbirlikçi medyanın bunları döndürüp dolaştırıp önümüze koymasını beklemiyoruz. Ne var ki ortalama bir insan kadar zekaya sahibiz; okuduğumuzu, gördüğümüzü, duyduğumuzu kolay kolay unutmuyoruz. DEAŞ’ı ABD kurdu da El-Kaide’yi kim kurdu, FETÖ’yü kim kurdu, PKK’yı kim kurdu, PYD’yi kim kurdu..? Hepsini de ABD kurmuştur. Peki bu terör örgütlerini şimdi kim destekliyor? Hangi ülke Fetullah GÜLEN denen teröristbaşını baş tacı edip koruyor? Suriye’deki teröristlere 100 tır silah yardımını hangi ülke yaptı? Tabii ki de ABD! ABD, her korkusuz yüreğin haykıracağı üzere bir numaralı terörist ülkedir. Hristiyan terörü, adına İslam terörü denerek gerizekalı insanların kullanımına sunulmakta; İslam ve terör kelimeleri özellikle yan yana kullanılarak İslam dininin imajına saldırılmakta; bizim ülkemizin sahte gezi zekalıları bile sakallı-sarıklı birini görünce IŞİD’li diye iftira atarak alçakça bir tavır takınmaktadır.
Bir terör örgütü düşünün ki mescit, türbe ayırt etmeden İslam’ın bütün kutsallarını, bombalıyor; Türkiye gibi Sünni ülkeleri kafir ilan ediyor, kelle keserken özellikle ALLAHU EKBER diye bağırıyor, ABD askerini görünce savaşmadan sıvışıyor, İsrail topraklarına yanlışlıkla havan mermisi düşürürse derhal özür diliyor, PYD-PKK güçleri ile çatışmadan ama çatışıyor görünerek işgal ettiği tüm yerleşim yerlerini terk ediyor, en modern Amerikan silahlarını kullanıyor, dünyanın dört bir yanından kolayca militan temin edebiliyor… Böyle bir örgüt İslamcı Terör Örgütü olabilir mi? Elbette olamaz! Böyle bir terör örgütü, aynen PKK gibi ikide bir isim değiştirir, IŞİD’ken DAEŞ olur DAİŞ olur… Ve böyle bir terör örgütü elbette olsa olsa radikal HRİSTİYANCI TERÖR ÖRGÜTÜ olur! Peki böyle bir hristiyancı terör örgütüne Türkiye ya da Katar neden yardım yapsın? Biz aptal mıyız, neden can düşmanımıza yardım yapalım? Biz Suriye’de kimle çatıştık?
İşin doğrusu şu ki DAEŞ denen haçlı terör örgütünü Suudi Arabistan, İsrail ve ABD hem lojistik hem de finansal yönden desteklemekte ama suçu başkalarına atmaktadır. Bir defa DAEŞ’in sözde dini doktrini Suudi Vahhabi rejiminin çarpık doktrini ile aynıdır. Aynen onlar gibi Sünnileri kafir sayar, türbeleri-mezarları şirk sayarak yok etmeye çalışır, azıcık günah işleyeni kafirlikle suçlayıp hemen idama yeltenirler ama idam ederken dahi canice, hunharca davranırlar, kin ve nefret saçarlar. Yanlış duymadınız; Suudi Arabistan rejimi, 1930 yılında Kraliyet adına yayınladığı bir eserde Türkler’i kafir ilan etmişti. Demek ki DAEŞ; sadece hristiyancı değil aynı zamanda vahhabi terör örgütüdür.
Vahhabi demişken de üzerinde durmakta fayda var. Vahhabilik, ikiyüz yıl önce İngiliz ajanlarca Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak sâikiyle geliştirilmiş ve tezlerini Sünnilik ve Türklük karşıtlığı üzerine kurmuş; doktrin olarak da kendisine sapık İbni Teymiyye’yi seçmiş bir projedir. Günümüzün fetullahçılığından farkı yoktur. Kafa aynı kafa, sponsor aynı sponsor, yöntem aynı yöntemdir. Yahudilere ve hristiyanlara toz kondurmazlar, onları Cennete sokmak için kırk takla atarlar; ama Müslümanlar söz konusu olunca keserler biçerler, işlerine gelmeyeni kafir ilan ederler… konuyu tekrar Katar’a getirmek istiyorum.
Evet, B Planı kapsamında Katar’da bir askeri darbe olacak, hem de çok yakın zamanda! A Planını bozan Türkiye, B Planını da bozmak için çok acil olarak 5 bin askeri Katar’a göndermelidir. Pakistan da 20 bin askerini Katar’a göndereceğini açıkladı. Bunlar sevindirici gelişmeler. Ancak çok süratli hareket etmek gerekiyor. Ve bu kadar askerle bu iş olmaz. Azerbaycan’ından Bosna’sına, Fas’ından Eritre’sine kadar birçok İslam ülkesi de beş-on biner asker göndererek Katar’da yüz bin civarında bir İslam destek gücüne erişilmeli. Katar da bir zahmet bu süreçte ya da süreç sonunda ülkesindeki ABD askerlerini yaka paça dışarı atmalıdır. Zira bu kadar İslam askerinin konuşlanabileceği en ideal yer, hâlihazırdaki ABD üssüdür. Katar’a gıda yardımı yapmak ya da destek beyanatları vermek gibi dişe dokunmayan işlerden daha önce ve ivedi şekilde yapılması gerekenler tam olarak budur.
Yapılabilirse bir önerimiz daha var ki o da ABD ve İsrail işbirlikçisi münafık Suudi Arabistan’ın ezilmesidir. Tüm İslam aleminin en önemli ve en kutsal coğrafyası olan Hicaz bölgesi, mutlaka ama mutlaka uluslararası bir İslam Konseyi tarafından elbirliği ile yönetilmelidir. Kabe’nin çevresindeki o saygısızlık abidesi gökdelenler yıkılmalı; İslam kutsallarına saygı ve vefa tekrar tesis edilmelidir.
Söylemesi bizden… Kulak asması saygıdeğer politikacılarımızdan! Bu yazıyı kaleme alırken öngörü ve fikirlerinden istifade ettiğim TAY-DER Yönetim Kurulu Üyemiz Fütürist İbrahim ÇETİN’e katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Allahü Teâlâ, İslam sancağını yerlere düşürmesin ve bizi de inşaallah ila-yı kelimetullahın tekrar sancaktarı yapsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR