Kabil’in Yolundan Gitmeyin
Geçenlerde Ankara’da tüm Türkiye’nin şahit olduğu bir insanlık dersi gördük. Hem de pek de beklemediğimiz şekilde. Nedir bu ders gazete ve televizyonlardan öğrendiğimiz, hatta videosunu izlediğimiz olay, bir halk otobüsü şoförünün otobüsün içerisinde bir yolcuyla yaşadığı sıkıntı sonucu yolculara hitaben “Benim psikolojim bozuldu ben artık araç kullanamayacağım, araç kullanırsam kazaya sebep olurum, siz bir sonraki otobüsle gelin” diyerek yolcuları indirmesi ve kendisinin de doktora gitmesi.
Bu müspet bir olay olarak değerlendirilebilir lakin artık toplumda pek çok olumsuzluğa rağmen düzelmeye gayret eden, erdemli yaşamamak için çaba harcayan, çatışmadan kaçınan bireylerin olduğunu görmek hepimizi sevindirdi. Hatta umutlandırdı. Hele ki çoğu zaman eleştiriyor olsak dahi yaptıkları işin zorluğunu ve stresini de göz önüne alacak olursak, Ramazan ayında yaptığı hareket için şoför beyi alkışlamak gerekir.
Arıca olayın diğer bir yönü var, öğrendiğimize göre olayı kameraya alan kişi aynı zamanda şoför ile tartışan kişi olduğu düşünülüyor. Şoförün yaptıklarını kayda alırken, onu bu derece yücelteceğinin farkına varamamış ki videoyu paylaşmış. Eminim yaptığı şeyi bir daha yapar mısın diye sorsak yapmam diyecektir. Çünkü amacı o şoförü ifşa edip onu zor duruma düşürmekti. Gerçi niyetini de tam olarak bilemeyiz lakin sonucunun şoförü ödüllendirmeye gideceğini tahmin etmemiştir.
İşte görüldüğü gibi dünyada, insanca yani karşısındakilerle çatışmadan kaçınarak hayat idam ettirmek bir hayli zor. Bu zoru başaranlar da salt kendilerini düşündüklerinden değil, kendi kapsama alanlarındaki herkesi düşünerek bu davranışları sergiliyor. İnsanı hat safhada sınayan bir durum söz konusu. Hoşgörü kavramından bu kadar uzaklaşıldığı zaman gelinen nokta bir hayli vahim. Çoğu zaman kavgadan kaçınanın pasif olan taraf olduğu sanılsa dahi. Halbuki karşısındakini yenmeye muktedirdir. Ancak bunu yapmaz. Pasif olduğu düşünülen taraf erdemli insan olma yolunda bir adım daha öndedir. İnsanoğlunun bu dünyadan götüreceği pek bir şey yoktur, burada da bırakacağı da pek bir şey yoktur aslında. Musalla taşında dahi ilk sorulan soru ‘merhumu nasıl bilirdiniz’ sorusudur, ikincisi de ‘hakkınızı helal ediyor musunuz’ Kendisine hem yaşarken hem de öldükten sonra yarayan şey nasıl yaşadığıdır ve hakkında edilecek olan kelamdır. Demek ki insan yaptıklarından mesul ve sorumlu hem de yaşarken karşılaştığı herkese karşı. Ancak insanı bundan mahrum eden şey gururu ve kibridir.
Bunun en iyi örneği ise şeytandır; Başlangıçta meleklerden daha üstün olan neredeyse onlara hocalık edecek kadar bilgi sahibi olan şeytan, kendi üstünlüğünü dile getirerek Hz. Âdem’e secde etmeyi reddetmiş ve sahip olduğu bütün meziyetleri kaybederek Allah tarafından aşağı bir dereceye düşürülmüştür. Bizler de insanoğlu olarak şeytanın bu meziyetlerini harfiyen uygulamaktan çekinmiyoruz doğrusu.
Tasavvuf felsefesine göre de erdemli insan olmak şu şekilde tarif edilmiştir; insan sadece dışını değil ondan daha fazla içini temiz tutmalıdır. Ancak o zaman olgun bir insan olabilir. İnsanın olgunlaşması hırslarından, kibirlerinden, onurundan kötü hislerden kendini arındırmasına bağlanmıştır. Nitekim bu davranışı yani içsel temizliği tüm dünyada kaç kişi sağlayabilmiştir ki. Hele hele şuan yaşadığımız zaman diliminde bu temizliği sağlamak kendi kanaatimce imkânsıza yakın. İnsanların sadece mal mülk sahibi olmak için değil sadece ve sadece kendi egolarını tatmin etmek için kendisine hiçbir katkısı olmasa dahi yaşadıkları yerlerde hüküm sürmeye, oranın hâkimi olmaya çalışması kibrin, benciliğin tam olarak vücut bulmuş halidir. Hâlbuki saygınlık, söz dinlenirlik zorla elde edilmez. Sizi sevenler, size saygı duyanlar zaten bu hakkı size siz istemeden bahşederler. Lakin şeytan icadı kibir insanın damarlarında sinsi sinsi dolaşarak sizin bu düşünceye ulaşmanıza, erdem sahibi olmanıza manidir.
KABİL’İ ÖRNEK ALMAYIN
Yine hepinizin bildiği üzere Hz. Adem’in çocuklarından Kabil, kardeşi Habil’i katletmiştir. Dünya şuan bile yedi milyar insanı doyurabiliyorken, ( Bence en az iki katını daha doyurabilir adaletli bir taksimle) daha bir elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki insan neyi paylaşamamış olabilir de kardeşini katleder. Tabi ki kibri ve kıskançlığı.
Sonuç olarak erdemli insan olmak o kadar da kolay değildir. Lakin en azından elimizden geldiği kadar nefsimize, kibrimize biraz zincir vurmayı denersek en azından ömrümüzün geriye kalan zamanında daha huzurlu yaşayabiliriz. Tabii ki bizi bu düşünceden, davranıştan alıkoymak isteyen içsel, dışsal ve çevresel faaliyetler olacak ancak zafere giden yol her zaman meşakkatlidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.