İz bırakanlar 6
İNSAN, İNSAN GÖLGESİNDE YETİŞİR*
Eğitimde iz bırakanlar yazı dizimize en son bir kaç hafta önce, Ana Yürekli Baba Öğretmen: Mehmet Akif İNAN başlığı ile, çağlar ötesine taşınacak izler bırakan merhum şair, yazar, öğretmen, dava ve aksiyon adamı M. Akif İNAN'ın eğitimciliğini kaleme almıştık. Merhum üstadımızın ölümünün 20. Yıldönümünde kurucu genel başkanını her yıl olduğu gibi bu sene de unutmayan Memur Sen ve Eğitim Bir Sen’in desteği ile kıymetli dostumuz Hıdır Yıldırım yine güzel bir çalışmaya imza attı.
Bu çalışma, Memur Sen ve Eğitim Bir Sen’in Genel Başkanlığı görevini sürdürürken onca yoğunluğuna rağmen, özellikle çok sevdiği öğrencilerinden ayrılmamak için aktif öğretmenlik görevinden vazgeçmeyen, son nefesine kadar öğretmenliğe devam eden M. Akif İnan’ı öğrencilerinin kaleminden okuyacağımız 2 ciltlik harika bir eser olmuş. Bir öğretmen gözüyle öğrencilerinin yazdıklarını hayranlıkla okurken, 400 sayfalık birinci cildinin tamamını sadece bir günde okuyup bitirdiğime inanamadım.
İz bırakan tüm öğretmenlerde olduğu gibi M. Akif İnan’da da gördüğümüz ortak özellik sevgi ve şefkattir. İnsana ve özellikle öğrencilerine verdiği değerdir. İşte bu güzel çalışmadan bazı güzel örnekler.
7 Güzel Adamdan biri olan öğretmen arkadaşı Alaeddin Özdenören anlatıyor:
“Yıl 1996. Maraş Lisesinde felsefe öğretmeniyim. Akif'ten mektup. Gerçek soyluluğun pazarlığa yanaşmayacağını bir kez daha öğreniyorum. Diyor ki: ‘ Çocukları sınıfta bırakma. Başımızdan geçenleri bilmiyor musun? Çocukları incitmemek için elinden geleni yap. Onları okumaya alıştır. İçimde bir bolluk oluşuyor. Hem de ne bolluk. Çocukları okumaya sürüklüyorum. Okulun kütüphanesine çekidüzen veriyorum. Çocuklar kütüphaneye alışıyor. Beni seviyorlar. Çocuksu gözlerinin acı bakışlarını üzerimde hissediyorum. Osman Sarı, İsmail Kıllıoğlu, Efendi Barutçu, Ali Doğan, Serpil Öksüz, Cafer ve diğerleri....[1]
Gazi Eğitim enstitüsünde birlikte görev yaptığı arkadaşı Cemil Oktay Çağlar anlatıyor: “Bence bir öğretmenin en iyi değerlendiricisi ve müfettişi öğrencileridir. Gazi Eğitim Enstitüsünde birlikte çalışırken, onun öğrencilerinin kendisine gösterdikleri saygı ve sevgiyi çok yakından izledim. Akif’in öğretmenliği sınıflarla sınırlı kalmaz, koridorlarda, öğretmenler odasında hatta çok zaman evinde devam ederdi. Öğrencileri çiçeğin bal özüne yürüyen arılar gibiydiler. O sert görünüşlü ağırbaşlı insan, öğrenciler ile birlikteyken adeta bambaşka bir kişiliğe bürünürdü. Severdi öğrencilerini. Onlar da onu severdi. Mesleğini ibadet gibi, kutsal bir görev gibi icra eden insanlardandı. Zaten zannediyorum bu onun doğal haliydi. Bütün ‘Işık İnsanlar’da olduğu gibi...”[2]
Uşak İmam Hatip Lisesi’nde öğrencisi olan ve daha sonra sendikacılıkta ve Siyasette önemli başarılara imza atan 24. Dönem Manisa milletvekili Hüseyin Tanrıverdi anlatıyor: “Anadolu Kasabası’ndan çıkıp tek başına hiç bilmediği, kimseyi tanımadığı bir okula giden çocuğun sığınabileceği, kendini güvende duyabileceği tek sığınak, sıcak, güler yüzlü ve ilgili bir öğretmendir. İşte benim için Akif İnan o kişiydi. Bizi ders kitapları dışında bir dünyayı ile tanıştırdı. Yatılı günlerimizin dışında hafta sonları evine davet ederek Pazar kahvaltılarında sohbetler ettik. O sohbetler bizim için sanki bayramdı. Çünkü yurtta sabahları kurtlu tarhana çorbası varken, öğretmenimizin evinde börekler, çörekler, sucuklar ile kahvaltı yapıyorduk. Bu bizim için bulunmaz bir nimetti. Bu kahvaltılarda öğretmenimiz ödev olarak değil okumamız için elimize kitaplar tutuşturdu. Sonraki hafta da o kitaplardan sorular sorardı ki, okuyup okumadığımızı kontrol ederdi. Sıcak baba ocağından okumak için gurbete gelen bizim gibi çocuklar için kahvaltılar çok önemliydi. Her hafta sonunu iple çekerdik. Ama onun amacı sadece bizim midemizi doyurmak değil, aynı zamanda manevi açlığımızı doyurmak, ruhumuzu beslemek, yeni bilgiler ve beceriler kazandırmaktı.”[3]
Yine Uşak İmam Hatip Lisesinden öğrencisi olan yazar Arif Altunbaş anlatıyor: “O sadece günde 8 saatlik ders vaktini doldurmak ve ekmek parası kazanmak için çalışan ve öğretmencilik oynayan bir emekçi değildi. 7/24 davası için çalışan, didinen, mücadele eden, koşan ve kendisini bu yolda bir mum gibi yaka yaka etrafını aydınlatmaya çalışan bir aydınlık savaşçısıydı. Teneffüsler esnasında öğretmenler odasına gitmez, talebelerinin arasında dolaşır onları dinler, onlara bir şeyler anlatırdı. Mesele; derste, dersin konusunda değil, öğretmenin yüreğinde haykıran sestedir. 1 milyon öğretmene sahip olan bir sendika eğer isterse, bir ülkeyi çok kısa zamanda yeniden ayağa kaldırabilir ve değiştirebilir. Tabii ki öğretmenleri Mehmet Akif İnan gibi inanmış ve inancına kendini adamış bir öğretmen olurlarsa...”[4]
Uşak İmam Hatip Lisesinden öğrencisi Veli Demir anlatıyor: Biz sevdayı da, davayı da ondan öğrendik. Hak yolunda mücadeleyi ve Allah yolunda eğilip bükülmeden dünyada hiçbir şeye tamah etmeden, azıp sapmadan, dürüstçe yaşamayı, ölünceye kadar da bu yolda mücadele etmeyi ondan öğrendik. Müslüman olmanın laf ile değil hal ile olduğunu da ondan öğrendik. Akif İnan hocamızın gönlümüzde ana kucağı gibi sıcacık apayrı bir yeri vardı. Onun yüreğinde hepimize yetecek kadar sevgisi ve şefkati vardı. O:
‘İçimde sürekli yağmur bulutu,
Ormanlar, nehirler, göller nerede? derdi. [5]
Ciltler dolusu sayfalara sığmayacak bu güzel hatıralarla, eğitimi, öğretmenliği, sınıfın, okulun dört duvarını, zamanın ve mekanın sınırlarını aşan, ölümle de bitmeyen destanlar yazan Akif öğretmenlerden olmak dileğiyle... DEVAM EDEK.
____
* Sokrates
[1] Alaeddin Özdenören, Unutulmuşluklar, İz Yayıncılık, s. 125 -126,
[2] Hıdır Yıldırım, İz Bırakan Öğretmen Mehmet Akif İNAN, s. 264-265,
[3] age, s. 98-99,
[4] age, s. 111, 115,
[5] age, s. 231,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.