İnsanlık Ölmesin Diye Savaşıp Ölmeye Hazır Bir Millet Var
İnsanlık ölmesin diye, insanlığı ayakta tutan ülkenin adıdır TÜRKİYE.
Olanca aymazlığına rağmen, Akif’in deyimiyle “ Tek dışı kalmış canavar olan BATI ve kendi menfaatlerinden başka hiçbir değer ve kutsal tanımayan tüm dünyaya inat, insanlık ölmesin diye savaşıp ölmeyi, şehadete gönüllü koşmayı bilen, arzulayan bir milletiz. Bu gerçek tarih boyunca böyle olmuştur. Kıyamete kadar da böyle olmaya devam edecektir.
Bu kutlu yolculukta ne kadar doğru bir yolda olduğumuzu, batıya açılan kapı olan Yunan sınırında yaşanan, insanlığı insanlığından utandıran, yürekleri sızlatan mülteci manzaralarına inat, sınır ötesinde MEHMETÇİĞİMİZİN şahit olduğu hatıra, sadece içimizi ısıtmakla kalmadı. Yere düşen insanlığın yüzünü, düştüğü yerden kaldırma konusunda yeniden gönüllere ümit oldu.
İşte yürekleri ısıtan, insanlığa umut olan o anlar:
“12 yıl düşünsek, 12 yaşındaki çocuğun, askerimize verdiği cevap aklımıza gelmezdi. Tel-Abyad’da operasyondaki bir aslanımız 2. gece dinlendikleri 1-2 saatlik sürede mesaj atmış. Durumumuz iyi, moralimiz yüksek diye. Sonra da aşağıdaki satırları yazmış. Okurken gözyaşlarımızı tutamadık.
“Köye yakın mevzilerde çatışma bitmişti. Teröristler arkalarında silah, mühimmat ne varsa bırakmış, köydeki ahalinin yiyecek ve içeceklerini de alarak iç bölgelere kaçmıştı. Köye girdiğimizde çocuk ve kadınların ağırlıkta olduğu bir kalabalık güvenli olduğunu düşündükleri bir evde akıbetlerini hep birlikte beklerken kapıyı açtık.
‘Türkler geldi!’ diye çocuk çığlıkları karşıladı bizi.
Uzatmayayım, hepsine kumanyamızdan dağıttık. Belliki örgüt halkın açlığını pek önemsememiş, onları üzerlerine strateji kurgulanacak piyonlar olarak gördüklerinden, beslenmelerini pek dikkate almamışlardı.
Tüm çocuklar açlığın verdiği çaresizlikle verdiğimiz kumanyaları hızlıca yemeğe başlamıştı ki, gözüm kenarda oturan yay kaşlı hafif çekik gözleri altında yüzü yaşından çok daha olgun bir çocuğa takıldı alaca karanlıkta.
Bir şey yemiyor, kenarda sessizce oturuyordu.
Bu hali dikkatimi çekti. Acaba karnı tok mu diye geçirdim içimden. Oğlum gözümün önüne geldi. Yanına gidip adını sordum.
‘Haydar Ali’ dedi.
Sevmez misin verdiklerimizi? dedim.
‘Severim’ dedi.
Neden yemiyorsun?
12 yaşındaki çocuk, 12 sene düşünsem aklıma gelmez bir cevap verdi ki, önce benim, sonra tüm timin gözlerinden yaşlar süzüldü.
‘Siz Resulullah’ın ordususunuz. Açlıktan ölüp Allah'ın huzuruna varsam, çocuğum, Allah bana hesap sormaz ama sizin kumanyanızı yersem siz bir karış geri kalsanız bunun vebalini ödeyemem.’ dedi.
Ellerim titreyerek tuttum yanaklarını iki elimle.
Alnından hem öptüm, hem de kokladım.
Ye çocuk dedim, ye.
Ye, büyü ki sen de bu orduya nefer ol.
‘Helal edin’ dedi.
Bütün tim sanki cenazede mevtaya hakkını helal eder gibi ‘Helal olsun!’ diye haykırdı.
Haydar Ali’yi köyünde bırakıp intikale devam ederken artık hiçbirimiz o köye girerken ki askerler değildik. Yola çıkarken içtiğimiz andı hatırladık. O kadar gurur duyduk ki yaptığımız işle, yorgunluğumuzu bile unuttuk. Bir Haydar Ali’yi kurtardık. Dualarınızı eksik etmeyin.
Daha kurtarılacak Haydar Ali'lerimiz var. Sefer bizden Zafer ALLAH’TAN.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.