İletişimsizlik Mümkün Değildir
İletişimsizlik Mümkün Değildir der Paul Watzlawick gerçekten de söylediği gibi midir?
İnsanoğlu dünyaya gelişinden itibaren birbiriyle iletişim kurma ihtiyacı duymuş ve bunu farklı yollardan oluşturmaya çalışmıştır. Kimi zaman duvarlara çizdiği resimlerle, kimi zaman yaptığı eserlerin üstüne kazıdığı hiyerogliflerle, kimi zaman dumanla, kimi zaman da evrensel diller geliştirip bunlar vasıtasıyla iletişime geçmiştir.
Bizler farkına varmasak dahi sürekli bir iletişim halindeyiz. Hem de iletişim kurmak isterken de istemezken de iletişimin içindeyiz.
DİLİMİZ KONUŞMASA DA VÜCUDUMUZ KONUŞUYOR
Efendim iletişim kurmak için özel bir çabaya gerek yoktur, özellikle de bir davranış üretmemize de gerek duyulmaz. Hiçbir davranışta bulunmama da bir anlam taşımaktadır. Vücut dili ile iletilen mesajlar da iletişim göstergesidir. Durumu örnekler üzerinden sizlere aktarayım.
Uzun bir otobüs yolculuğuna çıktığınızı düşünün, yapacağınız yolculuktan önce de bir hayli canınızı sıkan bir durum gerçekleşti ve aklınız sürekli orda, yanınızdaki koltuğa oturan, sizin bu durumunuzdan bihaber ve biraz da konuşmayı seven kişi yolculuğun kendi adına eğlenceli geçmesi için sizinle iletişime geçmek ister. Zaten tanımadığınız bir kişiden gelen iletişime geçme isteğine çok sıcak bakmıyorsunuz, üstüne üstlük canınız da sıkkın lakin yanınıza oturan kişiyi kırmak da istemiyorsanız ne yaparsınız? Durun ben söyleyim. Ona hafifçe gülümsedikten sonra onunla konuşmak yerine ya uyumayı seçersiniz ya da bir şeyler okumayı seçersiz.
Diğer örneğimiz ise dolmuş, otobüs, asansör beklerken kollarımızı kavuştururuz. Bu hareket vücutta duvar oluşturur. Kollarımızı bağladığımızda vücut dilimiz kendi bedenimizle karşı taraftaki kişinin bedeni arasında bir set çeker ve karşı tarafla iletişime geçmeme, diyalog kurmama anlamı taşır. Kollarımızı kavuşturduğumuzda hem bedensel olarak hem de zihinsel olarak karşı tarafa kendimizi tamamıyla kapatır, diyalog ve iletişim kurmayı da engellemiş oluruz. Sadece kollarımızı bağlayarak bile karşımızdakine ‘Benimle İletişim Kurma’ mesajını iletmiş oluyoruz.
İNSANLARLA İLETİŞİME GEÇMEK İÇİN HAYATINI ADAYANLAR VAR.
Şimdi sizlere iletişim denince kendisinden bahsetmeden geçemeyeceğimiz, günümüz insanının iletişimde geldiği noktada büyük payı bulunan bir Bilim Adamının hayat hikâyesinden bahsedeceğim.
Annesi de doğuştan işitme engelliydi. Dedesi ve babası yıllarını işitme engellilere adadı. Özellikle babası işitme engellilere duymasalar bile konuşmayı öğretmenin yollarını geliştirmeye çalıştı. Babasının ölümünden sonra onun çalışmalarını tanıtmak ve yaymak için çabaladı. Çalışmalarına Amerika Birleşik Devletleri'nde devam etti. Burada bir süre işitme engellilere dil öğretmeni yetiştiren okulda çalıştı. Daha sonra kendi okulunu kurdu.
Ünü kısa sürede kıta ötesine yayıldı, Oxford Üniversitesi’ne konuk öğretmen olarak çağrıldı. İngiltere'de eline geçen Alman Hermann von Helmholz adlı bilginin işitme fizyolojisine ilişkin kitabını okudu. Müzik sesinin bir tel aracılığı ile aktarılabilineceği düşüncesi üzerinde yoğunlaştı. Bu sırada başka bilim insanları da bu konularda çalışmalar yürütüyordu. Hatta kendisinden yıllar önce Antonio Meucci böyle bir cihaz yapmış, ama patentini alamamıştı.
İngiltere'den döndükten sonra, Boston Üniversitesi İnsan Sesi Fizyolojisi dalı profesörlüğüne getirildi. Kuramsal bilgilerini teknik destekle yaşama geçirmeye ve işitme engelliler için duymalarını sağlayacak aletler yapmaya girişti. Thomas Watson adlı bir elektrik mühendisi ile birlikte çalışmaya başladı. Çalışmalarını yürütmek için maddi destek gerektiğinde kendisine Avukat Gardnier Greene Hubbart yardım elini uzattı. Watson ile birlikte 1875 yılında sesin tel üzerinden bir başka yere gittiğini ortaya çıkardı. Ancak ses anlaşılmaz bir durumdaydı. 7 Mart 1876 günü cihazın patentini aldı. Deneyler sırasında üstüne dökülen asidi temizlemeye yardımcı olması için ortağına "Bay Watson. Buraya gelin. Sizi görmek istiyorum." Diyerek seslendi ve bu sesle onlar farkında olmasalar dahi 10 Mart 1876 günü ilk görüşme gerçekleşti.
Efendim eminim okurken tahmin ettiğiniz üzere hayat hikâyesini kısaca paylaştığım mucit Alexander Graham Bell idi. 10 Mart günü gerçekleşen olaya konu olan cihaz ise yine malumunuz ‘Telefon’ idi.
Görülen o ki insanlık her dönemde karşısındakilerle iletişim ihtiyacı duymuş bunu da farklı farklı yöntemlerle denemiştir. Yukarda da bahsettiğimiz üzere istemesek dahi iletişimsizliğin mümkün olmadığı görüyoruz.
İletişim kurmak için ömürlerin adandığını da görüyoruz. Ancak…
GÖRMEDİK DUYMADIK BİLMİYORUZ
İletişim araçlarının geldiği noktayı göz önüne aldığımızda iletişimsizlik yüzünden çocuk-aile, kadın-erkek, amir-memur, devlet-toplum, ülke-dünya arasında gerçekleşen bunca olayı görüyor olmak bir hayli can sıkıcı bir hal alıyor.
Günümüzde unuttuğumuz iletişim kurmama davranışı dünyayı daha da anlaşılmaz hale getirmekte maalesef. Bu durumu aşmanın, insanlığı kurtuluşa erdirmese dahi bir adım daha öteye götürmenin mecburi yolu ise karşımızdakileri duvar örmeden dinlemek ve anlattıklarımızı arada duvar olmadan karşıya iletebilmemizdir. Esasen atalarımız her konuda olduğu gibi bu konuda da bizlere yol göstermekte ‘Tatlı Dil Yılanı Deliğinden Çıkarır’ , ‘İnsanlar Konuşa Konuşa Anlaşır’ gibi sözle söylemişse de insanlık geçmişe gözlerini, geleceğe ise ağzını ve kulaklarını kapatarak yoluna devam ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.