İhtiyacın var mı?
Genellikle çocukluk döneminde başlayan bir duygunun insanın yaşı ilerlese de aynı duygunun halen devam ediyor olması bu tür kişilerde tabiri caizse davranış bozukluğu gözlemlenmektedir.
Ülkemizde son zamanlarda yaygın bir davranış hâkim, bu davranış insanların ihtiyaçları olmasa da alışveriş yapmasıdır. Özendirici birçok reklamda da “ihtiyacın olmasa da al” kampanyaları yapılmakta her gün yeni çıkana özendirilmektedir. Bu durum zaten çok kazanmayan ve elindekini nasıl kullanacağını iyi bilmeyen yani tüketim ve ekonomi kelimelerinin tam anlamını bilmeyen vatandaşlarımız tarafından tam da reklam verenlerin istediği üzere “yeni çıkmış almalıyız” şeklinde anlamlanmaktadır ve bununla birlikte pazarlayıcı amacına ulaşmış, ancak kaybeden yine tüketici olmuştur.
Yukarıda da değindiğimiz gibi tüketim bağımlılığının kaynağı küçüklükten gelen daha doğrusu çocuk eğitimiyle gelen öğrenmelerdir. Bu örneklendirecek olursak çocuğunuzun istediği şeyi bizim almaya gücümüz yetiyor olsa dahi, çocuk salt istedi diye bizim o isteği yerine getirmeden önce çocuğun o istediği şeye olan ihtiyacını gözden geçirmek gerekmektedir. Çocukluktan beri kazanılan bu alışkanlık bireyin yetişkinlik döneminde de karşılık bulur. Kendimiz de yapacağımız alışverişlerde salt istediğimiz için mi yoksa gerçekten ihtiyacımız olduğu için alacağımızı tartmamız gereklidir.
Çalışıp didinip, özveride bulunularak kazanılan para ihtiyaçları karşılamak için kullanılmalıdır. Ancak insanımız doyumsuz bireyler haline getirilmektedir. Çok tüketerek mutlu olacaklarını sanmaktadırlar. Tabii ki sonuç onların bekledikleri gibi olmamaktadır. Bunları söylerken şunu da gözden kaçırmamak gerekir, tabii ki tüketecez ancak bunun sınırı nerde? Allah CC Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurur: "Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde temiz ve güzel elbiselerinizi giyinin, yeyin, için, fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez" (el-A'râf, 7/31). Ayetten de anlaşılacağı üzere ölçülü davranmak şarttır.
Harcamalarımıza gelirimize ve giderlerimize dikkat edeceğiz. Ancak harcamaya alıştırılmış toplum öyle bir hale gelmiştir ki ay sonu gelmeden elindeki paranın gelecek harcamalara yetmeyeceğini anlamıştır. Bu sefer de ellerindeki kredi kartlarına sarılırlar ve gelecekten borçlanmaya, kazanmadan harcamaya başlarlar, bu da onları yani tüketicileri sanal ama ödenmesi mecburi borca sürükler. Kredi kartı borçları yüzünden ailelerinin ne türlü zorluklar çektiğini, her yıl kaç vatandaşımızın battığını ve kredi kartı borcu yüzünden kaç vatandaşımızın intihar ettiğini bilmekteyiz. Suçu sadece kredi kartlarına yüklemek haksızlık olur, tabi ki kullanıcılar da nasıl kullandığını bilmelidir ancak, henüz yeteri kadar kredi kartı kullanma bilinci ülkemizde oturmuş durumda değil çünkü bankalar bu kartları tamda biraz önce söylediğim gibi bilinçsiz kullanıcılara vermekte ve onları ödeme güçlüğü içinde bırakarak faizli kâr elde etmektedir.
Olayın bir de psikolojik boyutuna kısaca bakacak olursak tüketim gerçekleşmediği zaman bireyler kendini kötü hissetmektedir. Bu kötü hissi ortadan kaldırmak adına yapılan yeni harcamalar hem bireye ekonomik olarak hem de psikolojik olarak geri dönmektedir.
Tüketmek kapitalizmin en büyük silahıdır kişileri harcamaya iter. Peki, reklam bunun neresinde? Tüketim genel anlamda üç kategoriden oluşur: Üretim-Pazarlama-Satış. Reklam tam bunların ortasında yer alır ve en büyük aşamadır, çünkü üretici en kısa sürede sonuç almak ister ve bunu en kısa yoldan yani reklam ile sağlar. Reklam kapital ekonominin en hızlı işleyen çarklarından biri olmuştur, reklam çarkı şu şekilde çalışır üretici malı piyasaya sürer, reklamını verir ve kâr etmeye başlar. İşte reklam insanları tam burada yakalar bireyi tüketmeye koşullandırılır ve artık o dakikadan sonra birey reklamın tutsağı olmuştur ve tüketir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.