İğneyi Kendimize, Çuvaldızı Başkasına Batıralım!
Genellikle bu atasözünü birçok konuyu izah etmek için kullanırız. Doğrudur da. Örneğin, benim, “Özel insanlar” diye izah ettiğim, toplumun dezavantajlı grubu içinde bulunan engellilerin sorunlarını, sıkıntılarını, bakımını üstlenen ailelerin problemlerini veya aile kuran engelli kardeşlerimizin meselelerini de bu atasözü ile anlatabiliriz.
Önceleri, bu özel insanların hayatlarını kolaylaştırmak için, yollara dikilen ağaçların dikim şeklinden tutun da, trafik levhalarının konulmasına, yayalara ayrılan yollarda belirtilen engelli çizgilerinden, ulaşımdaki kolaylıklara varıncaya kadar daha birçok konuyu anlatarak onların hayatlarının kolaylaşması için bir mücadele verirdik.
Ancak günümüzde, Batının ekonomik sistemi, kültür ve medeniyetinin ülkemizde de etkili olması ile “Neoliberalimz” ve “Modernite” anlayışının hakim hale gelmeye başlaması ve medyanın da etkisiyle, sağlıklı, genç, güzel, başarılı, yetenek ve kabiliyetleri üst düzeyde olan insanlar yüceltilmekte, buna sahip olamayanlar ise geri plana itilmektedir. Yani şu an ki dünyayı saran sistem, yeni bir insan tipi oluşturmaya çalışmaktadır. Bu da toplumları sekülerizme doğru hızla itmektedir.
Elbette şu an konunun detaylarına inmeyeceğiz ama bunun en önemeli nedenlerinden birisi de uhrevi hayatı terk edip dünyevi hayata süratle geçmekte olduğumuzdur. Bu da insanların, vicdan, merhamet, iyilik, şefkat, yardımseverlik, birlikte olmak ve duyarlılık gibi insani değerleri yok etmektedir. Bundan da en fazla dezavantajlı grupların etkilendiği bir gerçektir.
Her ne kadar; 2006 yılında benimsenen Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin (CRPD) amacı; “Tüm engelli insanların temel özgürlüklerden ve bütün insan haklarından tam ve eşit bir şekilde faydalanmasını teşvik etmek, sağlamak, korumak ve insan olmaktan ileri gelen haysiyetlerine yönelik saygıyı arttırmaktır” (Dünya Sağlık Örgütü, 2011, s. 9) diyorsa da, Dünya Engellilik Raporunda ise; “engelli insanların ve bütün toplumun faydalanması adına engelleri ortadan kaldıracak koşullar yaratmak, rehabilitasyon ve destek hizmetlerini geliştirmek, yeterli sosyal koruma sağlamak, kapsayıcı politikalar ve programlar oluşturmak, var olan ve yeni standartlar ile yasaları yürürlüğe sokmak için bütün ilgili paydaşlara atılacak adımlar öneriyor”sa da, insani değerlerin geldiği nokta itibariyle bu o kadar kolay gerçekleşmemektedir.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, öncelikle toplumun, istisnasız herkesin engelli adayı olduğu, asıl engelin kalplerde ve beyinlerde yaşandığı gerçeğini hatırında tutması gerekir. Onlara destek olmaları, empati yapmaları, hiçbir şekilde dışlamamaları, asla ve kata, hor, hakir, görmemeleri, sosyal hayatta kendileri kadar hak ve hukuka sahip olduklarını, üretime katkıda bulunabileceklerini, çalışma hayatında yer alabileceklerini, hayatlarını kolaylaştırarak her türlü kolaylığı sağlamaları gerekmektedir.
Bunun yanı sıra, devlet, engelli kardeşlerimize pozitif ayrımcılık yapmalı, iş ve eğitim konusunda her türlü desteği vermeli, sosyal aktivitelere katılmaları sağlanmalı, psikolojik durumları göz önünde bulundurularak iletişim kurulmalı, mesleki rehabilitasyon imkanı sunulmalı, kimseye muhtaç olmayacak şekilde sosyal güvenceleri olmalı, sağlık, eğitim, ulaşım ve bilgi edinme durumlarına kolayca ulaşmaları sağlanmalı, engelli aileler veya engelli bakımı yapan aileler asla kendilerini yalnız hissetmemeli, muhtaç hale getirilmemeli.
Devlet, dezavantajlı gruplara ne kadar kolaylık sağlarsa sağlasın, toplumsal duyarlılığın her şeyden önce geldiği asla unutulmamalıdır.
Türk-İslam Medeniyetinin asıl özü de, “İnsan” değil midir?
Şeyh Edebali Osman Gazi’ye ne diyor? “Ey oğul, insanı yaşat ki, devlet yaşasın”
Ve Yunus Emre ne güzel anlatmış insanın insana nasıl davranması gerektiğini;
“Bir kez gönül yıktın ise/ Bu kıldığın namaz değil/ Yetmiş iki millet dahi/ Elin, yüzün yumaz değil"
Bu gerçekler ışığında, engelli kardeşlerimizle sadece 3 Aralık’ta yani yılda bir kez değil, bütün yıl onların yanında olmalıyız.
Allah hepimize hayırlı uzun ömürler nasip etsin ancak yaşlanmaya başladığımızda bu kardeşlerimizi daha iyi anlayacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın!!!
3 Aralık Engelliler Gününde birçok şey yazılıp çizildi ama önce;
İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım…
Bir Çin atasözü, “dünyada iki kusursuz insan vardır;
biri ölmüştür, diğeri doğmamıştır”
İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.