Hukuk ve özgürlük anıtı çöküyor!
Özellikle son günlerde iç ve dış da, Türkiye'yi köşeye sıkıştırma, üzerinde tarihin en sert siyasi baskısını kurma, elini-kolunu bağlama, hareketsiz hale getirme, Türkiye üzerinde hakimiyet kurma ve bunu daha da etkinleştirme faaliyetleri dolu dizgin devam ediyor.
Daha önceki yazılarımızda şöyle bir deyim kullanmıştık; "Ne kadar güçlüyseniz, o kadar özgürsünüz". Bu gün bunun ne kadar önemli olduğunu görüyoruz.
ABD iç siyasetinin çıkmazda olması, Trump'ın, muhalifleri tarafından tam anlamıyla köşeye sıkıştırılması, Başkanlığının devam edip etmemesi konusunun yoğun bir şekilde tartışılması, had safhaya varan kurumlar arası kavga, Orta Doğuda istenilenin tam olarak yapılamaması, başarısız bir grafik çizmeleri, dünya hakimiyetinin ABD nin elinden gitme korkusu neticesin de ABD de bir panik havası yaşanmaktadır. Bu da , "Fırsatlar Ülkesi", "Özgürlükler Ülkesi", "Hukukun Üstünlüğünün Hakim Olduğu Ülke" imajlarını yerle bir etme noktasına getirmiştir.
ABD kelimenin tam anlamıyla iki yüzlü değil, "Çok Yüzlü" bir politika izlemekte, bunu da muhataplarına kabul ettirme zorbalığını göstermektedir. Örneğin Reza Zarrab olayı. Tam bir komedi, tam bir tiyatro. ABD hukukunu yerle bir eden olay. Özetle suçlama, "Türkiye'nin İran'a konulan ambargoyu delmesi". 2011 yılında İranı'ın nükleer başlıklı füzeler yaptığı iddiası ile ABD tarafından konulan ambargoya, AB ülkeleri ile birlikte Türkiye'de dahil oldu. Türkiye resmi olarak bu ambargoya uydu. Şayet ABD Türkiye'nin ambargoyu deldiğini ispat edebilse idi, bu ABD hazinesinin sorunu olur, Fransa-Belçika ortaklığında oluşan bir kuruluşa kestiği dokuz milyar dolarlık benzer bir cezayı Türkiye'ye de keser di. Türkiye'nin İran ile yaptığı her türlü ticaretten haberinin olduğu ve bunu günü gününe izlediği herkesin malumu. Hatta zaruri ihtiyaçların alım-satımında İran'ın Halk Bankası nezdinde bir hesap açmasına, İran'ın bu hesabına sadece Türkiye değil, diğer ülkelerin özellikle Japonya, Çin ve Hindistan'ın para yatırabileceğini de ifade etmiştir.
ABD nin, dünya ticaretinde bütün ipleri elinde tutarken, her hangi bir şekilde ambargonun delinmesini bilmemesi söz konusu dahi değil.
Peki o zaman Reza Zarrab'ı Türkiye aleyhinde neden kullanıyor? Neden baskı yapmaya çalışıyor? Tabi ki cevapları çok basit. En önemlisi Fetö alçağını hala elinde bulundurması, bu konuda Türkiye'nin baskısı, Türkiye'nin, ABD nin PYD-PKK-DEAŞ gibi terör örgütleri ile olan ilişkilerini belgeleri ile açıklaması, Türkiye'nin ABD ile gerek Orta Doğu da gerekse, dünyanın değişik yerlerinde çıkar ve menfaatlerinin çatışması vs.
Bunun içindir ki, ABD de, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için bir tiyatro tezgahladı, bunu da bütün dünyayı inandırmaya çalışıyor. O kadar komik ki, bir sanık düşünün daha sonra tanık oluyor ve tehditle, şantajla Türkiye aleyhine tanıklık etmesi sağlanıyor. Dünya ve Türk kamu oyununun dikkatlerini başka yönlere çekmek istiyor. Algı operasyonuna kendine bağlı medyayı da arkasına alarak dolu dizgin devam ediyor.
Diğer taraftan ABD, içinde bulunduğu kıskaçtan kurtulmak için, ekonomik ve askeri gücünü kullanarak dünyanın değişik yerlerinde son derece tehlikeli oyunlar oynuyor. Öyle ki bu oyunlar neticesinde yüz binerce masum insanın özellikle de Müslümanların kanı akabilir. Örneğin, İsrail'in Kudüs'ü başkent yapma girişimlerinin ABD tarafından onaylanması, bunun neticesinde yeni savaşların çıkması, Suudi Arabistan'la İran'ın savaştırılmaya çalıştırılması, silahlandırılan PKK, YPG, PYD nin Orta Doğu da yeni terör örgütleri kurdurarak farklı isimlerle terör estirmesi, Müslümanların başına bela olması vs.
ABD, bütün bunları düştüğü durumdan çıkış yolları olarak görmektedir.
Acaba bu bir çıkış yolumudur, yoksa çöküşünü hızlandıracak yolmu dur!?
Asla olmayacak şeylerin hayalini kimse kurmasın. Hak ve Batıl'ın dostluğu asla söz konusu dahi olamaz. İdeolojilerin hakimiyet alanları bellidir. Üstünlük kurmaları konusunda hiçbir sınır tanımamaktadırlar. Müslüman Türk coğrafyasında dökülen kanın sorumluları bunlardır. Dün olduğu gibi bugünde bu kanı oluk oluk dökmekten zerre kadar geri durmayacaklardır.
O halde bir şeyi unutmayalım. Tarih boyunca batılın temsilcileri bizimle asla dost olmamışlardır. Dün olduğu gibi bu günde dost olmamız mümkün değildir. İlişkilerimiz çıkar ve menfaat ilişkileri şeklinde devam edecektir. Yakın bir geçmişte, "Türk-ABD ilişkilerinde hiç olmadığımız kadar dostuz" denilip de fazla değil bir hafta sonra kanlı bıçaklı olmadık mı? Kimse hayale kapılmasın ülkeler arası dostluklar yoktur, çıkar ve menfaatler vardır. Gerek Orta Doğu da gerek se dünyanın bir çok yerinde, ABD ile çıkar ve menfaatlerimiz çatışacaktır. Bu kaçınılmaz bir gerçektir. Dolayısı ile, ABD nin bizim müttefikimiz ve stratejik ortağımız olması bizim dost olacağımız anlamı asla gelmez.
İç siyasetimizde ise, ilginç olaylar olmaya başladı. ABD tarafından Türkiye'ye yönelik hukuk skandalı ile birlikte, uluslararası yolsuzluk yapıldığı iddiaları ABD ile eş zamanlı olarak gündeme getirildi. Zamanlama manidar dır. Belgeler savcılığa intikal etmiştir. Kararı bağımsız Türk Yargısı verecektir. Nelerin sahte veya gerçek olup olmadığını hep birlikte göreceğiz. Dava sonuçlarının bedelini siyasiler elbette ödeyecek, ödemelidir de, ancak Türkiye'nin yıpranması ve yara almasının bedelini herkes öder.
Bu durumda bizim tavrımız nettir, açıktır, şeffaftır. Nerede , ne zaman kim tarafından yapılırsa yapılsın, her türlü yolsuzluk, hırsızlık, ahlaksızlık, sahtekarlıkları Allahın laneti ile lanetliyoruz, en şiddetli bir şekilde de kınıyoruz. Yapanın yanında kar kalmamasını ve hak ettiği cezanın verilmesini istiyoruz. Bunun yanı sıra, olmamış bir olayı olmuş gibi göstererek, her türlü sahtekarlığı, iftirayı ve saldırıyı da, şiddetle ve nefretle kınıyor, yapanların belasını mutlaka bulacağına inanıyoruz Baştan söylediğimizi tekrar ediyoruz. "NE KADAR GÜÇLÜ İSEN, O KADAR ÖZGÜRSÜN"
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.