Hiç Mi Bir Şey Değişmez…
Günümüzün müstesna fizikçi ve yazarlarından olan Sadettin Ökten’in babası Celalettin Ökten Hoca, iyi bir eğitimcidir. Onun ön plana çıkan özelliği ise İmam- Hatip okullarının kurucusu olmakla tanınmasıdır. 5’ten fazla dil bilen edebiyat başta olmak üzere çeşitli ilimlerde uzmanlığı olan Celal Hoca, İmam Hatiplerin işleyiş sisteminden ders müfredatlarına yurtlardaki etüt saatlerinden beslenme tablosuna kadar birçok sistemi kendisi ayarlamıştır. Hatta İmam Hatip Okulu’na ödenek verilmediğinden okulun tuvaletlerini temizleme işini de belirli bir süre kendisi yapmıştır. Öğrenciler yattıktan sonra okulun tuvaletlerini temizleyen Celal Hoca’ya, “Hocam siz hem buranın kurucususunuz hem de yaşınız bir hayli ilerledi. Bu iş için öğrencileri görevlendirsek olmaz mı?” diye sormuşlar. O da, “Bu öğrencilere zaten her önüne gelen hakaret ediyor. ‘İş bulamayacaksınız, ölü yıkayıcısı’ olacaksınız diyor. Bir de onlara tuvalet temizletirsem iyice şevkleri kırılır” demiş.
Celal Hoca bir okulun tüm işlerini üzerine almıştı fakat onu yoran asıl mesele öğrencilere bizzat kendi öğretmenleri tarafından verilen telkinlerdi. İmam-Hatip’te görevli olan öğretmenler bile sürekli, “Siz burada okuyorsunuz ama iş bulamayacaksınız. Belki de hepinizi hapse atacaklar. Zeki çocuklarsınız başka okullara gidin” diyerek yıldırma politikaları uyguluyorlardı. Celal Hoca’yı da üzen, yaralayan tek nokta buydu. Beraber çalıştığı öğretmenler bile gözlerinden esirgediği öğrencilere umutsuzluk aşılıyordu.
Aradan yarım asırdan fazla bir zaman geçti… İmam-Hatipler yayıldı, öğretmenleri, öğrencileri arttı vs. ama o zihniyet değişmedi.
Başkent Ankara’nın Mamak ilçesinde bir İmam Hatip ortaokulunda yaşanan olay konuşuluyor. Özellikle eğitimin sac ayaklarından olan veliler, öğretmenler ve öğrencileri ilgilendiren bu olay, bir resim öğretmeninin İmam Hatipli öğrencilere, yani derslerine girdiği bizzat kendi öğrencilerine aşağılayan üslup ile hitap ediyor olması... Bu öğretmenin, öğrencilerin motivesini kıran her türlü söz ve davranışlarla dolu bir iletişim yolunu tercih etmesi...
Olayın en ilginç yanlarından biri, bu hakaret ettiği kesimin kendi öğrencileri olması. Bu anlatılanlar size çok uzak geldi mi? Aslında çok yakın zamana kadar bu tür vakalar, daha belirgin ve daha çok sayıda, hatta hemen her yerde kendini gösteriyordu. Bugün karşımıza çıkan: "Siz, İmam Hatipli değil misiniz, ne anlarsınız?" cümlesinde birkaç sene öncesine kadar yalnızca cümlede vurgular farklı yerdeydi, hakaretler bir şekilde aynı kapıyı tıklatıyordu.
Öğrencisinin baş örtüsüyle derse girmesine tahammül edemeyen öğretmen, bir okulun önünde öğrencisine çok rahat: "Lahana gibi giyinmişsin, çıkar at şu başındakini!" diyebiliyordu. Ve o öğrenci ezilse de büzülse de elinden bir şey gelmeden adeta okulun külkedisi gibi kıyıdan köşeden katılıyordu derslere ve türlü tüm etkinliklere... Son yıllarda azalan bu baskı, dindar ve muhafazakar kesimi biraz olsun rahatlattı. Bir süre sonra bu mücadele neye döndü onu da biliyorsunuz. Unutur gibi olduysanız onu da hatırlatayım: "Başörtüyü kötüye kullanıyorlar. Başı kapalı ama en ahlaksız işler onlardan çıkar." gibi cümlelerle yüklenmeye başladılar. Sanki başörtülü olmak günahsız anlamları içeriyor gibi. Sanki bunun İslami hassasiyetlerden yalnızca bir parçası olduğunu bilmiyorlar gibi. Sanki hataların herkese, her birimize mahsus olduğunu bilmiyorlar gibi. İşte bu zihniyet mensupları ara ara böyle patlamalar yaşayarak ve elbette zehirlerinin ulu orta her yere saçarak nasıl rahatsızlık duyduklarını sezdiriveriyorlar. Hala sindiremedikleri birçok şey olduğunu ufak gelgitlerle bile sızdırıyorlar. Ne diyelim: Bir bitmediniz...