Haydut Hırsız Katil Johan Karokep 2
Geçen haftanın devamı
Bir yolunu bulup tımarhaneden kaçtım. Aklıma kötü bir şaka geldi. Kafasını yardığım mezarlığın yanındaki evde oturan papaza gitmek. O gece papazın evine gittim. Pencereden baktım oturmuş kitap okuyordu. Alnındaki yaranın izi hala belliydi. Çıngırağı çaldım, içerden ayak seslerinin yaklaştığını işitiyordum. Kapı arkasından birisi: “Kimdir o” diye seslendi. Papaz Efendiyle görüşmek isteğimi söyleyince kapıyı açtı. Elinde bir mum vardı. Beni iyice görebilmek için şamdanı yukarı kaldırdı, bir şey hatırlıyormuş gibi kaşları çatıldı, titremeye başladı.
“Beni tanıdınız mı? diye sordum. “Sizi bir yerde gördüm sanıyorum, fakat nerede olduğunu iyice hatırlamıyorum, son zamanlarda hafızam çok zayıfladı” dedi.
“Size yardım edeyim, mezarlıktaki cinayeti hatırlıyor musunuz? O bendim” dedim. Papaz geriye çekildi, fakat bağırmadı. Kapıyı da kapatmadı. Nefes aldıktan sonra yavaşça sordu.
“Siz hapishanede değil misiniz?”
“Kaçtım.”
“Şimdi buraya niçin geldiniz?”
“Beni saklayın diye. Bir zamanlar canilerin tapınaklarda saklandığını okumuştum bir yerde. Ben sizi öldürmek istemiştim, şimdi de bir Hıristiyan papazının kendi katiline karşı ne şekilde davranacağını görmek istiyorum” dedim.
Papaz bu sözlerim üzerine,
“Buyurun içeri girin” dedi. Adımımı eşikten içeri atınca kapıyı şiddetle kapadım. Alaycı bir gülüşle: “Şimdi sizi tekrar öldürmeye kalkarım diye korkmuyor musunuz?” diye sordum. Ev sahibi beni tekrar baştan aşağı süzdü: “Hayır korkmuyorum.”
“Niçin?”
“Gözleri böyle olan insanlar adam öldürmez.”
“Benim gözlerim nasıl?” diye sordum şaşkınlıkla.
“Hüzünlü, derin bir kederle dolu, siz ruhen çok hastasınız, odaya girelim.”
Bana ne oldu anlayamadım. Önceleri demir gibi sert olan Karokep, bu defa sıcak odaya getirilen donmuş bir balık gibi birdenbire yumuşamıştı.
“Karnınız aç mı, bir şey yemek ister misiniz?” diye sordu. Sert bir sesle: “Şarap getir ”dedim. Göğsüme bir şeyler oldu. Boğazım tıkandı. Ev sahibi dışarı çıkınca sandalyeye oturup ağlamaya başladım. Çocukluğumdan beri hiç böyle ağladığımı hatırlamıyorum. Papaz bir bardak şarap ve bir dilim tereyağlı ekmek getirdi. Ben önünde diz çöküp elini yakaladım. “Beni affedin, lütfen affedin.”
“İçiniz rahat etsin, şarabınızı için, ne isterseniz söyleyin” dedi.
“Ne söylemek mi istiyorum? Ben isyan etmek istiyordum, sizinle alay etmek, belki de sizi öldürmek için buraya gelmiştim. Sonuç başka türlü oldu” dedim. Kırık dökük sözlerle yıllardan beri duyduklarımı, yerde ve gökte yalanı öldürmek istediğimi anlatmaya başladım. Ev sahibi beni sessize dinliyor, yalnız ara sıra ellerimi ve başıma okşuyordu.
Hikâye bittikten sonra papaz gülümseyerek: “Demek siz Tanrıyla savaşıyordunuz? Tanrıyı kızdırmak için kiliseleri soyuyor ve iyi adamları öldürüyordunuz. Budala ve zavallı bir adamsınız siz” dedi.
“Fakat Tanrı varsa niçin benim cezamı vermiyor?” diye sordum.
Papaz: “Oğlum, sen Tanrıyı kendin gibi sanarak onunla uğraşmaya kalkmışsın. Tanrı senin gibi canilere benzemez ki sana karşılık versin. Tanrı senin cezanı vermediyse, demek ki kendini düzeltmeni beklemiş. Evvelce o küçük Johan nasıl iyi ve masum bir çocuksa sen yine öyle olmaya çalış.”
Bunun üzerine: “O halde gidip teslim olayım” dedim.
“Hayır, buna lüzum yok. İsa’ya günah işlemiş bir kadın gelmiş günahlarını bağışlatmak için ne yapması gerektiğini sormuş. İsa da ona kalk git bir daha günah işleme, demiş. Sen de bundan sonra namuslu adam ol. Namusunla çalış kazan. Sanırım çocukların da var. Onları yetiştir, namuslu bir çalışma ile geçimlerini temin etmeyi öğrensinler” dedi.
“İşte sevgili Yukko, ben yeniden namuslu hayata döndüm, çocukları büyüttüm, okuttum, adam ettim. Benim Hikâyem budur. Şimdi sen de bana nasıl reçel kararlı olduğunu anlat...”
Jarvinen ve Karaokep iki çocukluk arkadaşıdır. Onlar Fin halkının iki yarısıdır. Birisi soğuk bir karanlık ve bilgisizlik içinde ölmüştür. Diğer yarısı güneşin ışıklarıyla parlak bir bahar hayatı yaşamaya çağırılmıştır.
Jarvinen konuşmasının burasında üniversite profesörlerine dönerek şu sözleri söyledi.
Sizler çalışmanıza devam ederken, reçel kralı olan Jarvinen’e ve benim gibi daha birçok Jarvinenlere yaptığınız hizmetleri söylemek istiyorum.
Sayın öğretmenler! Jarvinenlerle Karokepler aynı milletin çocuklarıdır. Her birisi çocukluklarında iyi olduğu kadar kötü etkilere de açıktır. Eğer ben, herkesin saygı ve sevgisini kazanmış bir adam olmuşsam, bu benim kendi meziyetim değildir. Sevgili çocukluk arkadaşım Johan Karokep haydut, hırsız ve katil olmuşsa, bu da onun kendi suçu değildir. Jarvinen ile Karokep aynı madalyonun iki yüzüdür. Aynı ağacın iki dalıdır. Ağacın gövdesi ise halktır.*
______
*Beyaz Zambaklar Ülkesinde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.