Hâkimler de İnsandır
İstanbul Hâkimi S. Ş.’nin sanatçı Kıvanç Tatlıtuğ ile mesai saatleri içinde resmi kıyafetiyle fotoğraf çekinmesi ve söz konusu fotoğrafın rızası hilafına sosyal medyada yayılması ile birlikte hâkim hanımın kamuoyunda linç edilmek istenmesi olayına ışık tutmak istiyorum.
Evvelemirde hangi sıfat ve kimlikle olay hakkında görüş beyan ettiğimi belirteyim. Değerli okurlar, bu satırları yazan kardeşiniz Toplumsal Adalet ve Yardımlaşma Derneği’nin kurucusu ve başkanıdır. Derneğimiz, onbinlerce adalet mağduruna yardım eli uzatan ve yerli yabancı yüzbinlerce kişi tarafından takip edilen lider bir sivil toplum kuruluşudur. Etki alanımız geniş olduğu için toplumun nabzını gayet iyi tutuyoruz. Derneğimizin adın da anlaşılacağı üzere topluma dönüklüğün yanı sıra bir de adalet idesine duyarlılık bileşenimiz var. Adalet bizim için sözde değil özde önemlidir. FETÖ mağduru kimseler tarafından kurulan ve 15 Temmuz’dan çok önceleri FETÖ’ye savaş açan derneğimiz, çoğunuzun bildiği üzere en cesur inisiyatifleri alarak vatan millet düşmanlarına karşı en kritik davaları açmıştır ve açmaya devam edecektir. Bu itibarla hâkim ve savcılarımızla çok yoğun şekilde bir araya gelmekte ve onların ne denli özveri ile çalıştıklarını bizatihi müşahede etmekteyiz.
Ezcümle bu yazıyı kişisel ve sübjektif bir motivasyonla değil; aksine gayet ortadan ve objektif bir hissiyatla kaleme alıyorum. Vakta ki mevzubahis hâkim hanımı da tanımam etmem.
Mesele gerçekten çok önemli dostlar. Öyle iki satır yazıp, iki gün tartışıp geçiştirilecek bir mesele değil. Velhasılı ben sadece anahatlarını çizip temsil ettiğim kitle namına hem de lege lata hem de de lege feranda düzleminde doğru bildiklerimi dermeyan edeceğim lakin gerisini yine kamuoyunun takdirine bırakıp meselenin etraflıca değerlendirilmesi için elimden geleni yapacağım. Esasen bu yazı dâhi hafta başındaki Basın Bildirimizde vurguladığımız üzere hâkim hanımın mağdur edildiğine ve arkasında olduğumuza dâir açıklamamızın meyvesidir.
Gelelim meseleye… Hâkim hanım, değer atfettiği bir sanatçı ile üzerinde cübbesi olduğu hâlde ve mesai saatleri içinde fotoğraf çekindi diye linç edilmek isteniyor. El insaf yahu! Bir doktor hanım, mesai saatleri içinde, üzerinde doktor önlüğü ile ve aynı sanatçı ile aynı fotoğrafı çekinse yine aynı gürültü kopar mıydı? Hayır! Bir pilot hanım, yolculuk esnasında, kokpitte, resmî kıyafeti ile ve aynı sanatçı ile aynı fotoğrafı çekinse yine kızılca kıyamet kopar mıydı? Hayır! Bir öğretmen hanım, mesai saatlerinde, okulda, resmî kıyafeti ile ve aynı sanatçı ile aynı fotoğrafı çekinse yine sosyal medyada linç edilir miydi? Hayır! O hâlde nedir ve niyedir bu hâkim ve savcılar üzerindeki “sen farklısın, kasıntılı olmalısın” baskısı? Reva mıdır?
Diğer yönden bakalım. Meslek vakarı diye bir şey var mıdır? Pek tabii ki! Pekâlâ meslek vakarı mefhumu, bazılarının sandığı gibi halka karşı buz gibi olup kendinden olmayan kimselere tepeden bakmak, somurtup durmak mıdır? Neden öyle olsun ki? Gel gör ki birileri hâkimlik-savcılık mesleğini illa toplumdan ayrı, insan-üstü bir meslek görmek istiyor. Az önce somut örnekler verdim. Aynı durumdaki bir doktor hanımla aynı durumdaki bir hâkim hanıma eşit muamele yapılmıyor; bunun adı haksızlık değil de nedir? İşte bu yaklaşım çarpıklığının, bu hak ve nesafet sapmasının masaya yatırılması gerekir.
Yine bu noktada “o sanatçı, o hâkim tarafından yargılanıyor, hâkim tarafsızlığını kaybetmiştir” diyenler var. Aslı astarı olmayan uydurma bir iddiadır. Birileri bu bilgi kirliliğini kasten yapıyor. Çünkü söz konusu hâkim hanım, adı geçen sanatçının davasına bakmamaktadır.
Meselenin çok önemli olan bir diğer boyutu ise her hâkim ve savcıya eşit muamele yapılmıyor olmasıdır. Siyasilerin kefil olduğu FETÖ iltisaklıları için hâkim ve savcı odalarının arşınlandığı, FETÖ borsasının konuşulduğu, azılı FETÖ mensuplarının akıllara ziyan şekilde salıverildiği hassas bir süreçte tartışılması gereken yığınla hâkim ve savcı varken geriye kala kala topluma mâl olmuş bir sanatçı ile poz veren İstanbul hâkimi S. Ş. mi kalmıştır? Kandil’den kopup gelen PKK’lıları sınırda kurulan seyyar mahkemelerde jet hızıyla yargılayıp bırakan hâkimler neden hiç tartışılmamıştır? Böyle bir yargılama usûlü hangi muhakeme kanununda yazmaktadır? İşte meydan, varsa babayiğit cevap versin. Var mı? Yok… Dernek olarak verdiğimiz dilekçelerde adı geçen onca şüpheli hâkim hakkında henüz bir işlem yapılmamışken bir genç hâkim hanım hakkında nasıl yıldırım hızıyla inceleme başlatılmaktadır? Bu soruların cevaplarını alamadığımız sürece asıl tartışılan konu gencecik İstanbul hâkimi S. Ş. değil yargı bürokrasisinin güvenilirliği olur, kimse kusura kalmasın.
Son önemli nokta ise medyanın kara propaganda gücünün tüm dehşetiyle bir kez daha tezâhür etmiş olmasıdır. Sorumsuz yargı organları işin hukuk, etik ve pratik yönünü dikkate almadan keyiflerine göre bir hâkim hakkında rencide edici paylaşımlar yaparak halkı galeyana getirmiştir. Halk galeyana gelince bürokratik mekanizmalar da baskı altında kalarak harekete geçmiştir. Oysaki bürokrasinin kamuoyu baskısına göre değil, kurum kültürünün icabına göre hareket etmesi gerekir. Hele ki söz konusu bürokrasi yargı ise..! İşte biz medyadan çok çekmiş bir sivil toplum kuruluşu olarak televole medyasının bu denli baskı unsuru olmasından çok rahatsızız. İstanbul hâkimi S. Ş. yanındaki kararlı duruşumuzun sebeplerinden biri de budur.
Yukarıda temas ettiğim hususların tüm ilgili çevrelerce, hem kamuoyunca hem de bürokratik makamlarca göz önünde tutulmasını ümit ediyorum. Basın bildirimizde de altını çizdiğimiz gibi bir hâkim-savcı kolay yetişmemekte ve bulunduğu makama gerçekten de çok zahmetli bir eleminasyon ve eğitim süreci sonucunda gelebilmektedir. Hâl böyleyken İstanbul hâkimi S. Ş.’nin fotoğraf vakasını sadece mesleki vakara indirgeyerek değerlendirmek vicdanları sızlatır.
Değerli okurlar, gördüğünüz üzere yazımda hep “hâkim hanım” ibaresini kullandım, “hâkime” demekten kaçındım. Çünkü bizim dilimizde ve kültürümüzde cinsiyet ayrımcılığı yoktur; meslekler, eşyalar, nesneler, fiiller, cümleler cinsiyete göre şekillenmezler. Örneğin savcı vardır, savcıye yoktur; öğretmen vardır, öğretmeniye yoktur; aşçı vardır, aşçıye yoktur. Ama diğer birçok dil ve kültürde, özellikle Arapça, Rusça, İspanyolca gibi çoğu dilde hemen her kelimenin erkeği ve dişisi bulunmaktadır. Güzelim Türkçe’yi inatla başka dillere benzetmek isteyen muhteris kifayetsiz bir zihniyet; hâkime, muallime, rakibe gibi ibareleri kullanmayı tercih ederek gülünç duruma düşmektedir.
Görevinin başında olup haklıyla haksızı kılı kırk yararak ayırmaya çalışan tüm hâkim ve savcılarımızı seviyoruz. Onların insafsız dosya yükleri altında nasıl gecelerini gündüzlerine kattıklarını biliyoruz. Siyasi baskının onları nasıl strese soktuğunu da biliyoruz. Bir hâkim hanımın bir sanatçıyla aynı karede görünmesi, o hâkim hanımın bir siyasetçiyle aynı karede görünmesinden bin kat daha iyidir. Sanatçı ortaya kalıcı ürün koyan ehil kişidir; toplumda pozitif karşılığı, katma değeri vardır. Siyasetçi ise menfaat peşinde koşan ve eleştiri oklarının hedefinde olan kimsedir. Siyasetçilerle boy boy pozlar veren, siyasetçiler karşısında düğmesiz cübbesinin düğmesini iliklemeye çalışan yargı mensupları hakkında inceleme başlatılmadan sıra lütfen İstanbul hâkimi S. Ş. gibi gencecik hâkimlere gelmesin. Toplum, yargı bürokrasisinden bunu bekliyor, bunu umuyor. Unutmayalım ki hâkimler de insandır. Cümleten saygılar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.