Gençlik ve Camiler
Cami veya mescid İslâm’ın temel merkezlerindendir. Hz. Peygamber (s) in henüz hicretini tamamlamadan Medine yolunda Kuba’da bir mescid inşa etmiş ve ilk Cuma namazını orada kıldırmıştır. Medine’ye teşrif ettikten sonra Mescid-i Nebevî’nin temellerini atmış ve inşaatında bizzat çalışmıştır. Hz. Peygamber (s) in Medine şehir devletinde yaşadığı on yıllık süre içinde tüm devlet işlerini mescitte yürütmüştür. Öyleki birçok devlet temsilcisini, elçileri Mescid-i Saadette kabul buyurmuş, pek çok harbin kararını yine orada almıştır. Eğitim ve öğretim işlerini yine Mescid_i Sadette yerine getirmiştir. Mescd-i saadete bitişik, Medine’ye dışardan gelen ve henüz iş kuramamış sahabe efendilerimiz için ayrılan “Suffe” İslâm’da ilk üniversite olarak kabul edilmektedir.
Gerek, Raşit halifeler, gerekse ondan sonraki dönemlerde, camiler, aynı zamanda şehirlerin merkezini teşkil etmiş ve “Mescid-i Saadet” model olarak kabul görmüştür. İslâm medeniyeti cami merkezlidir, denilebilir. Fetihlerle geniş bir coğrafyaya yayılan İslâm, gittiği her yere barış, hoşgörü ve medeniyeti camiler üzerinden taşımıştır. Cami’nin İslâm tarihinde olduğu kadar medeniyetin de ayrı ve özel bir yeri bulunmaktadır. Özellikle camilere ait hükümler, fıkıhta ayrı bir yere ve değere sahiptir. Cami, gerek inşa ve gerekse kullanılması açısından rast gele bir kurum değildir.
Türkçemizde camiler, aslında İslâm ülkelerinde, özellikle Araplarda “mescid” olarak bilinmektedir. Gerek cami ve gerekse mescid kelimesi farklı yazılsa da aynı muhtevayı çağrıştırmaktadır.
Mescid, Arapça’da “eğilmek, tevazu ile alnı yere koymak” manasına gelen sücûd kökünden “secde edilen yer” anlamında bir mekân ismidir. Secde namazın rükünleri içinde en önemlisi, Kur’ân’a göre insanın daha ilk yaratılışında şahit olduğu bir hürmet ifadesidir (el-Bakara 2/34). Hz. Peygamber’in bildirdiğine göre kulun Allah’a en yakın olduğu an secde anıdır (Nesâî, “Tatbîk”, 78).
Kur’ân-ı Kerîm, hadisler ve ilk İslâm kaynaklarında cami karşılığında mescid kelimesi geçmektedir. Bu kelimenin Sâmî kökenli dillerde telaffuz ve anlam bakımından benzerleri vardır. Meselâ milâttan önce V. yüzyıla ait olduğu tespit edilen yahudi Elephantine papirüslerinde kelime “ibadet yeri” anlamında geçmektedir. Milâttan önce I. yüzyılda yaşayan ve “Ölüdeniz yazmaları” kendilerine izâfe edilen Essenîler de ibadet yerlerine mescid diyorlardı.
Camilerin eğitim ve öğretim mahalli olarak kullanılması geleneği Osmanlılar ’da da başlangıçtan beri benimsenen ve devam ettirilen bir uygulama olmuştur. Osmanlı medreselerinde mevcut odalarda (hücreler) öğrenci ikamet etmekte, medrese dershanesinde belirli dersleri görmekte, bunun dışında genel dersleri camilerde takip etmekteydi. Takrir şeklinde halka açık olarak verilen bu dersler için XVII. yüzyıldan itibaren dersiâmların tayin edildiği bilinmektedir. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar aralıksız süren bu usule Cumhuriyet döneminde de bir süre devam edilmiştir. Aslında camilerin tarihini incelerken, cumhuriyet dönemi camilerine ayrı bir yer ayırmak gerekir. Çünkü cumhuriyet Türkiye’sinde camiler aslî görevlerini yerine getirmekten mahrum bırakılmıştır.
Camiler tamamen halkın katkıları ile inşa edilmiştir. O bakımdan camilere ait orijinal bir mimarı tarzı geliştirilememiştir. Ankara’da inşa edilen Kocatepe Camii bir Osmanlı taklidi mimaridedir. Cumhuriyet döneminde en önemli uygulama ise camilerin gerçek anlamda görevlerini yerine getirilmesine ciddi şekilde ambargo uygulanması olmuştur.
Günümüzde camiler asli görevlerine dönecekleri günü beklemektedirler. Çünkü günümüzde camiler, namaz vakitlerinde açılıp, kapanan, insanların sadece yan yana kısa süre saf tuttukları birer mekândan başka bir görev yapamamaktadır. Yan yana duran aynı mahallenin, aynı apartmanın insanları bile birlerini tanımamaktadır. Camilerde resmen tayin edilen ibadet saatlerin dışında hiçbir dini ibadete müsaade edilmemektedir. Cemaat fedakârlık ederek yaptırdıkları camide yatsı namazından sonra zikir yapamaz, ders dinleme imkânına sahip değildirler.
Camiler haftasında gençlerin camilere yönlendirilmesinden önce camilerin özgür düşünce ve hikmet alanlarına dönüştürülmesinden geçmektedir. Her cami bağımsız bir düşünce platformuna dönüştürülmeli ve cami görevlileri ehlisünnet ilkeleri ve hikmet ile donanıma sahip olmalıdırlar.
G Ü N ÜN H İ K M E Tİ
Ve hakıkat mescidler hep Allah içindir, o halde Allah’ın yanında başka birine duâ etmeyin.” Elmalılı-orijinal 72:18 :”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.