G7’de neler oldu?
Öncelikli olarak şunu belirtmek isterim bu G7 dediğimiz oluşum şurada birkaç sene evveline kadar G8 olarak nitelendirilmekteydi, daha doğrusu da öyleydi yani gelişmiş sekiz ülkenin bir araya gelmesiyle oluşuyordu lakin Rusya’nın Kırım’ı işgali ve Ukrayna’da uyguladığı politikalar sebebiyle Avrupalı üyelerin isteğiyle Rusya G8 dışı bırakıldı ve artık oluşumun adı G7, üyeleri ise yediye düştü. Buna karşın Rusya’nın daimi düşmanı kapitalist ABD ise her daim Rusya’nın bu oluşumun içerisinde olmasından yana olduğu da bilinen bir gerçek. Hasılı ABD Başkanı Trump da Rusya’nın yeniden oluşum içerisine alınması yönünde telkinleri var.
Demek oluyor ki Batılı çıkarları ters düştüğünde herkesi karşısına almakta beis görmüyor bu apaçık ortada. Kendi içinde de kaynayan kazana hakim olamadıkları da bir başka gerçek. Her ne kadar bu yedi ülke dünyada sermayesinde büyük söz sahibi olsa da ortada gelecek olacak çatışmaların ayak sesleri sanki kulaklarıma doğru çınlıyor.
Bu çıkarıma nereden geliyorum; İngiltere-Rusya kavgalarına bakalım. ABD-Rusya çekişmelerine bakalım. Avrupa’yı Rusya ile birbirine kırdırmayı hedefleyen ve provoke eden gelişmelere bakalım. Çin-Rusya eksenine, ABD’nin dünya genelinde yalnızlaşmasına ve başıboş, tehlikeli bir güç olarak algılanmasına, Avrupa Birliği’nin merkez güç alanının artık dağılmış olduğu gerçeğine bakarsak. Kaynayan kazanın fokurtularını duymak pek zor değil.
Öte yandan bugün Çin odakta olmak üzere Orta Asya beldeleri ayağa kalkıyor ve Atlantik dünyâsını tedirgin eden adımlar atıyor. Türkiye, Rusya, Hindistan, İran, Yeni İpek Yolu’nun izinde kendisine yer bulmak ve Batı’nın hükümdarlığına bir son vermek için çabalıyor. ( Çin’den İstanbul’a kadar uzanan demiryolu projesi) bunun en bariz argümanlarından.
Geçen hafta dile getirdiğim Adım Adım Yeni Dünya başlıklı yazımda da dile getirdiğim üzere yukarıda bahse konu olan G7 veya G8 ülkelerinin tutumları ile şekillendirilmeye çalışılan bir Ortadoğu görüyorsunuz. Aslında salt Ortadoğu’yu değil bütün dünyada değişiklikler yapmayı planladıklarını görüyoruz. Fakat nedense fillerin tepişme alanı kendi ülke sınırları değil Ortadoğu ülkeleri bu kapsamın ana unsuru oluyor.
Yine her ne kadar büyük planlar yapsalar da gözden kaçırdıkları ya da müdahale edemedikleri durum ise Avrupa’nın sönmüş ama aktifliğini yitirmemiş yanardağlar gibi içten içe iyice ısındığıdır. Sanki beklenmeyen bir fay kırığı ile yanardağ yeniden faaliyete geçecekmiş gibi duruyor. Bu alttan alta hareket eden durumun merkezindeki ülke ise Almanya, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’ndan her ne kadar mağlup olarak ayrılmış olsa dahi son 50 yılda gösterdiği yukarı yönlü ivmeyle savaştan galip gelen ülkelerin ekonomisinden daha büyük ekonomiye sahip oldu. Tabi burada Almanya’nın top yekûn gelişme sürecini, dünya savaşlarında oluşturduğu bilgi birikimini göz ardı etmemek gerekir. Mağlubiyetinin neticesinde ağır silahlar üretmesine müsaade edilmiyor olsa da üretme kabiliyetine yani o Background’a sahip olduğunu biliyor, teknolojik olarak bunları her istediği anda üretebileceklerinin sinyallerini veriyor. Hasılı bu kısa anekdottan hareketle Almanya, AB’de İngiltere’nin Brexit kararıyla boşalan güç koltuğuna tamamen oturmuş durumda. Diğer taraftan aklımıza Fransa’nın AB üzerindeki konumu göz ardı edilmese de son 10 yılda gösterdikleri pasif siyaset ve Almanya Demir Leydi’si Merkel ile güç dengesi Almanya lehine evrilmiştir.
Bütün bunları göz önüne alacak olursak G7’nin tam anlamıyla olmasa da sallanan yapısının nedenleri kısaca bu şekilde tarif edilebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.