FATİH PROJESİ’NDEKİ TABLET EĞİTİMİN YENİ KANSERİ Mİ? -1-
Fatih projesi ve tablet konusunda yazdıklarımız siyasal iktidarı çok ilgilendirmiyor çünkü bir defa başbakan elinde tableti gösterip artık çocuklarımız kitap taşımayacak dedi ya bu iş bitti.
Biz önceden projenin içinde bulunmuş birisi olarak analizlerimizi gerek başkan yardımcısı olduğum EBS Ankara 1 Nolu şubenin sitesinden gerekse başta Eğitime Bakış gibi bilimsel dergiler olmak üzere matbuat aleminde paylaşmıştık.
Mevlana’nın ‘Sağırlar çarşısında gazel atma körler çarşısında ayna satma’ özdeyişine maruz kalacağımızı bile bile bu konu üzerinde son tahlillerimizi ve çağrımızı yaparak kapatalım.
İlk soru şu;Tablet neyi kolaylaştıracaktır?
Cevabı basit değil. Teknolojik araçların rehberliğinde yapılacak bir eğitimin felsefesini ve içeriğini oluşturmadan yola çıkmak kuzuları kurtlar arenası atmaktır. Sadece maddî gelişimin yüceltilip manevî gelişimin unutulduğu bir süreçten sağlıklı bireylerin yetişmesi zordur. Bizde eğitimin temel felsefesi Atatürk İlke ve inkılaplarına göre dizayn edilmiştir. Her yol, her anma, her şey Atatürk’e çıkar.
Teknoloji ahlâk vermez. Onun yapısı devamlı tüketilmeyi ve geliştirilmeyi arzu eder. Eğitimde yanlış giden bir şeyler varsa teknoloji ile düzeltilemez.
Eğitim teknolojileri sadece destekleyici olabilir.
Tablet o anlamda kurtarıcı değil sadece destekleyici bir eğitim aracıdır.
Eğitim kişinin ruhî ve bedenî terbiyesini hedefleyip kendi özgüvenini kazandıran ve toplumsal kültüre entegrasyonu sağlayan bir süreçtir. Batıdan doğuya her ülkenin, milletin ve topluluğun kendi değerlerini inşa etme yolunda kullandığı en önemli kaynak eğitimdir, okuldur.
Eğitim deyince genelde akla ilk gelen okullarda yapılan resmî eğitimdir. Bir de informal eğitim biçimleri vardır ki bu eğitimin hocaları ‘yeni medya’ ve onun TV, gazete gibi atalarıdır. Öğrencileri ise bütün insanlıktır desek yeridir.
Merkezinde öğrenci-öğretmen iletişiminin yer aldığı klâsik eğitim anlayışı artık teknolojinin zorlamasıyla yeni arayışlara yönelmiş, metod ve muhteva bakımından kendisini zenginleştiren farklı bakış açılarına kapılarını açmış bulunmaktadır. Özellikle basılı ve görsel-işitsel medyadaki hızlı gelişmeler öğrenciler ve bireyleri kendisine çekmekte, ilgi odağı olmaktadır. Eğitim dünyası da bu cazibe merkezi medyadan faydalanmak için başta eğitim filmleri olmak üzere değişik eğitim materyallerini bu mecrada üretmektedir.
İşte Fatih projesi de eğitimde öğrencinin ilgisini çekerek en etkili şekilde öğrenmeyi sağlamak üzere kurgulanmış bir projedir. Projenin burada en çekici yönü tablet ve akıllı tahta gözükmektedir, fakat asıl üzerinde durulması gereken konu eğitim materyallerinin muhtevaları ve kalitesi olmalıdır. Düşünün; çözünürlüğü yüksel full HD bir televizyon yaptıktan sonra bir eğitimciye sorarsanız özellikle değerler eğitimini öne veren bir eğitimci için o televizyonun görüntü kalitesinden öte ekranda oynayacak olan önemlidir. Burada millî ve manevî değerlerimizi koruyup geliştirecek, değerler eğitimine önem veren bir dijitalizasyona ihtiyacımız vardır. İşte Fatih projesi ve muhtevası, değerlerimize uygun bir mantaliteyle mi dizayn edilebilecek?
Değerler eğitimi bireylerin ahlâkî ve sorumlu davranmalarını hedefleyen bir kavram olarak sanal dünyada yerini alabilecek mi?
Bu yazının asıl değinmek istediği nokta teknolojinin oluşumunda o teknolojiyi oluşturan zihniyet ve felsefenin insan ruhuna kadar uzanan bir değişimi de hedeflediği ve onun için bir tabletin asla sadece bir tablet olmadığıdır.
Müfredatın dijital pedagojiye dönüşmesinde yerli ve millî kaynaklardan faydalanılmalıdır. Bir eğitim yöneticisinin sorduğu soru ve aldığı cevap üzerine düşünmemiz lâzım: “Geçen yıl 5. sınıf öğrencilerine “Bildiğiniz beş tane masalın adını yazar mısınız?“ dedim, 43 tane masal adı yazıldı ve bunlardan sadece dört tanesi Türk kültürüyle ilgiliydi’ (Dijital Çağda Eğitimde Fırsatlar ve Sorumluluklarımız, Sh. 35, Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği yayını, 2012)
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de eğitimin asıl hedefi nihaî anlamda ideolojik yüklemeler yapılarak sisteme uyumlu vatandaşlar yetiştirmek olmuştur. Bunu yaparken aşırı derecede kontrolcü bir zihniyetle yaklaşılmıştır. 1990’lardan sonra dünyada dijitalleşme ile beraber hızla değişen hizmet ve üretim mantığı Türkiye gibi ideolojik vesayetin kalıpları içerisinde eğitim veren ülkelerin de ihtiyaçlarını gözden geçirmesine sebep olmuş.
Bizler öğrencilerimizi okul içi hayat için değil dışardaki hayat için yetiştirmeliyiz. Toplumsal, ideolojik ve dinî baskılardan –bir din kültürü öğretmeni olarak bundan kastım Kur’ân ve Sünnetin ruhundan uzak dindarlık anlayışıdır- arınarak samimiyetle kendi düşüncelerimizin rehberliğinde oluşturduğumuz bir dünya ve medeniyet tasavvurunu öğrencilere öğretmeliyiz.
Sadece akademik başarıya odaklı kazanım olarak bilgi ve beceriyi hedefleyen bir eğitim robotik insanlar yetiştirir, bu da o toplumun ruhsuz insanlar arenasına dönmesine sebep olur. Eğitim elbette bilgi ve beceriyi vermekle yükümlü, ama bununla beraber davranış ve tutumları da ön plana alarak asıl hedefinin iyi insan yetiştirmek olduğunu söylemelidir. Çünkü alanında çok iyi yetişmiş bir bilim adamı veya teknisyen insanları aldatarak haksız kazanç sağlıyorsa aklımız ve kalbimiz aldıkları eğitimin ve becerinin önüne geçerek o insanları hem bireysel hem de toplumsal anlamda vicdanen ve hukuken mahkûm eder.
Elbette teknoloji ahlâksız değildir onu kullanan ahlâkî ya da gayr-i ahlâkî bir ortam oluşturabilir. 1980’lerin meşhur bilgisayarı Amiga örneği bahsettiğimiz teknolojiyi icat edenlerin onu kullananların ruhuna sirayet ettirmek istedikleri bir bakış açısını çok güzel özetler. “AMIGA” İspanyolca bir sözcük ve Türkçe’deki anlamı “kız arkadaş” ya da “metres”dir. Bir nev’î bağımlılığı, teknolojinin cazibesini vurgulayan bir isim ama ne kadar masum? Böylesine bir isimlendirme bile bizleri daha dikkatli düşünmeye sevk etmektedir.
Hiç unutmam bir öğrencim din dersinde verdiğim bir dönem ödevini direkt internetden çıktısını alarak bana getirmişti. Bunu nereden mi anladım? Çünkü her kâğıdın en alt satırında web adresi aynen duruyordu. Bu fikir tembelliğinden aslında biz öğretmenler sorumluyuz. Öğrencileri bu tip direkt alıntının dışında düşünmeye ve yazmaya zorlayacak ödevler vermeliyiz. Konuyla ilgili sorular sordurup cevaplar yazmasına vesile olmalıyız.
Öğretmenlik becerilerinle derse öğrenciyi çekemiyorsan ya da ilgisini toplayamıyorsan teknoloji, öğretmeni değersizleştirmiş demektir. Şu anki sınıf ortamlarında öğrencinin ilk talep ettiği özgürlük ikinci talep ettiği ise eğlencedir. Eğlenerek öğrenme kavramı da biraz buradan çıkmıştır, yoksa öğrenciler birbirleriyle eğlenerek bu duygularını tatmin etmeye çalışmaktadırlar ki aşırıya gidildiğinde bu durum sınıf disiplinini bozar bu da orada eğitim- öğretim için cenaze marşının arka fonda çalınması demektir.
Öğretmen teknolojinin yapamadığını yapar. Ahlâkî ve etik alanda örnek olmak gibi çünkü artık öğrencilerimizin sadece nasihate değil iyi örneklere ihtiyaçları var. Toplumsal hayatın olmazsa olmazı olan ahlâkî kurallarda ve örneklikte lider olmalıdır. Matematik dersinde de din kültürü dersinde de soruyu bilmenin ve problem çözmenin yollarının kopyacılık ile değil çalışma, alın teri ve dürüstlükle yapılması gerektiği verilmesi gereken ilk bilinç ve duygu olmalıdır. Ben sınıfta dersimi verir çıkarım yaklaşımı samimiyetsiz bireylerin yetişmesine sebep olacak bir yaklaşımdır.
Yıllar sonra öğrencilerimle karşılaştığımda anlattığım derslerden akıllarında kalanların ne olduğunu sorduğumda verdiğim bilgilerden çok davranışların kaldığını gördüm. (Ben kopya çekiyordum beni yakaladınız, sigara içerken gördünüz v.b)
Öğrenciler artık internette pasif kullanıcı olmaktan çıkıp üretici konuma gelmişlerdir. Öğretmen arkadaşlarımın ‘Mezun ettiğimizde adını soyadını zor yazan öğrenciler bizi yıllar sonra facebookda buluyor ve öyle cümleler yazıyorlar ki şaşırıyoruz’ dediklerinde facebook’un, dil ve anlatım dersinin öğrenciye kazandırmak istediği düzgün ve etkili bir şekilde anlatma becerisini kazandıran gayr-i resmî bir eğitim platformu olduğunu düşündüm. Elbette net âleminde kullanılan dil kimi zaman yozlaşmaya da yol açan bir dil olabiliyor bu yüzden müsbet etkisi kadar menfi yönünü de unutuyor değiliz .
Peki dijital dünyada eğitim için kuracağımız portaller öğrencinin dikkatini nasıl çekebilir?
Bu anlamda Fatih projesinin en önemli ayaklarından birisi EBA bunu hedeflemektedir. EBA (Eğitim Bilişim Ağı) öğretmenler ile öğrenciler arasında iletişim kurmak, eğitim hayatları boyunca kullanabilecekleri materyalleri sağlamak üzere MEB bünyesinde kurulmuş olan eğlenerek öğretmeyi hedefleyen bir eğitim portalidir. (http://www.eba.gov.tr/). Bakanlığın uygun gördüğü alternatif eğitim sitelerini ve portalleri de bünyesinde barındırmaktadır .
Eğitim müfredatının Fatih projesiyle artık kısmen dijitalleşmesi gerekiyor meselâ resim dersi gibi… Düşünün bütün dünya artık photosopla resim çizip grafikleri dizayn ederken bunun gerisinde durmamak lâzım. Elle kağıt üzerine resim çizdirirken bir sonraki aşamada dijital boyutta resim çizimi de ihmal edilmemeli. Tablet şart değil, PC ekranında da olabilir bu. Müfredatı tamamen dijitalize edemeyiz elbette. Meselâ müzik dersinde sanal bağlama ya da gitar gibi aletlerle müzik yaptırmak sağlıklı bir yaklaşım değildir. Çünkü motor hareketler denilen hareketler sayesinde el becerileri gelişecektir. Yoksa gerçek müzik aletlerini çalarken kavuşacağı el becerisini mezara gömersiniz .
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.