Dün – Bugün
Çare olmak için çareler konuşurduk. Değişik görüşler ortaya atılırdı. İçi boş olanlar konudan konuya atlarken, inceleyen, araştıran, kendisinde ve bir yerden istifade ederek en azından günde bir dergi bir gazete okurduk. Konuştuklarımızın dayanağı, gerçeği veya yaşanmışlığına dikkat ederdik. Daha sonra görüşleri karşı karşıya tartışarak doğruyu bulma ve birbirinden istifade etme ortamı ortadan kalkmaya başladı. Gruplaşmalar birbirimizden faydalanmamızı azalttı. Çok samimi olduğumuzla konuşuyor, tartışıyorduk. Benim dediğim tek doğrudur anlayışı bizleri rahatsız ediyordu. Araştırmanın önünü kesiyor, aklımızı kiraya verme yolunu açıyordu. Aldığını nakleden, verileni yapan, bu da benim tespitim diyeceği olmayan, kitle nereye giderse oraya gidiyordu. Daha sonra beraber oldukları nereye bakıyor ne istiyorsa o da onu yapıyordu.
Köyden gelenlerin büyük bir kısmının babası bir yerde işçilik, kapıcılık veya odacılık yapıyordu. Derdi, evinin ihtiyacını karşılamaktı. Hatta bazılarının babaları ikinci iş bulur çalışırdı. Geçim zordu. İhtiyaçları çok, gelir azdı. Onun için biz de çalışarak yardımcı olurduk.
Gayemiz okulunu bir an önce bitirip memur, polis, asker vs anlayacağınız en kısa yoldan eve para getirecek bir işimiz olsun diye çırpınıyorduk. Yol paramızı harcamayız, bir saat okula yürüyerek giderdik. Okul harçlığımız olmazdı.
Biriktirdiğimizin bir kısmıyla kitap, gazete, dergi alırdık. Haber ajanslarını dinlerdik. Ülke meseleleriyle de ilgileniyorduk.
Aklımızdan çıkmayan yıllarca görmesek de üzerimize üzerimize atlayan kangalı, sert bakışlı korkunç görünüşlü olan mandanın beni görünce yanıma gelişi, arkadaşlığımız, koyunlar, keçiler, tarhana çorbası, bazlama ekmek arası çökelek hiç unutamadıklarımdan…
Bizim gibi olanların bir kısmı ile Cuma’ya giderdik. Memleket hasreti dışında gerginliklerden ayrışmadan rahatsızlığımızı konuşuyorduk. Tek çaremiz okulu bir an önce bitirip hayata atılmaktı.
Okulda sınıfımızda durumu iyi olan, iyi giyinen, istediğini alıp yiyen arkadaşlar vardı. Kendilerini bizden üstün gören, hatta köylü, işçi çocuğu diye yok kabul etmeye çalışırlardı. Genelde Marlboro içerlerdi. O zaman yeni yeni moda oluyordu. Amerikan kotu giyerlerdi. Onlar yeni Teksas Tommiks alırlardı. Biz takas yaparak okumaya çalışırdık. Hayalleri hep Amerika’da yaşamaktı. Geri kalmışlığımızı inancımıza bağlarlar, biz Avrupalılaşmalıyız, çağdaş olmalıyız diye her şeyimizi yok kabul edip yeniden yeni bir insan olmalıydık. Osmanlı sömürücü, Abdülhamit Han Kızıl Sultan hain derlerdi. Hakaret ederlerdi.
Zaman zaman ufak tefek gösteriler oluyordu. Orada ‘Kahrolsun Amerika’ diye slogan atıyorlardı. Emperyalizme, faşizme karşı sloganlar atıyorlardı. Beraber olduğumuzda patronlar sizin babalarınızın hakkını vermiyor. Haklarınız patronun servetine servet katıyor. Kapitalist zenginler ulusumuzu soyuyor diyorlardı. Ama köylüyü, işçiyi onların çocuklarını hiç sevmiyorlardı. Her şeyi alıyorlar, yiyorlar, İzmir enternasyonal fuarına gidiyorlar günlerce orayı sanatçıları, eğlenceleri anlatıyorlardı. Zaman zaman toplanıyorlar ‘Kahrolsun Amerika, Kahrolsun Emperyalistler!’ diye bağırıyorlardı.
Anlattıkları emperyalist dedikleri sömürüyor dedikleri o zenginler babaları yakınlarıydı. Amerika’ya giden, Avrupa’ya giden onlardı. Sömürü dedikleri çarkı kullanan işleten onların babaları veya yakınlarıydı. Amerika ve Avrupa hayranı olmalarına rağmen ‘Kahrolsun Amerika’ diyen de onlar, hayalleri Amerika’da yaşamak olan da onlardı.
Vatanım, bayrağım, ezanım, İstiklal marşımız, atalarımız, köklerimiz dendiğinde de sırtlarını çevirirlerdi. Gerici, çağ dışı olduğumuza inanırlardı.
Büyük imparatorluğun, mirasın sahibi o benim dedem deyince paylaşmazlardı.
Ben de ‘Kahrolsun Amerika’ dediğimde karşı çıkarlardı. ‘Kahrolsun Emperyalizm’ dediğimde şaşırırlardı. Sorduklarında:
-Beni, köyümü, halkımı sömüren değerlerimden, köklerimden koparan emperyalist oldukları için diyorum dediğinde bizim böyle hakkımız yokmuş gibi davranırlardı.
Bugün de Suriye’de, Filistin’de, Myanmar’da, Afrika’da vs sahip çıktığımız mazlumlara karşı çıkan da Suriye’de ne işimiz var diyenler de sömürülenlere, öldürülen annelere, yavrulara, yok olan şehirlere, katliama karşı çıkanlara, teröre karşı çıkanlara huzur isteyenlere de karşı çıkan yine onlar.
82 milyon halkımız emperyalizme ve sömürüye karşı, teröre karşı bir beraber olursak mazlumların, çaresizlerin yüzü gülecek işte o zaman emperyalizmin sömürü çarkları sona erecektir.
‘Dualarımız ‘Barış Pınarı’ harekâtına katılan ordumuz, güvenlik güçlerimizledir. Mazlumların yüzlerinin güldüğünü görür gibiyim.’
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.