Duanın Gücüne İnanmalıyız
Hiçbir sahada Allah’ın yardımından müstağni olamayız. Nasıl ki kendimiz ahirete hazırlanabilmek için Allah’ın hidayetine, rahmetine, bizi muvaffak kılmasına, ayaklarımızı hak yolda sabit tutmasına, üzerimize sabır yağdırmasına muhtaç isek, evlatlarımızın hidayeti için de yine Rabbimizin yardımına muhtacız. Öyleyse bizim de tek çaremiz, yine Allah’ın yardımını istemektir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem;
“Dua etmekte aciz olmayın, çünkü dua eden hiçbir insan helâk olmaz.” (Hâkim, De’avât, I, 494) buyurmuştur.
Bu dünya hayatında karşılaştığımız her imtihan bir dua vesilesidir. Bunun için hangi hususta olursa olsun dua etmekten kaçınmamalıyız.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, ümmetinden çocuk, genç, yaşlı ayırt etmeden herkese dua ederdi. Bilhassa Abdullah İbn Abbas için, “Allah’ım! Onu dinde derin anlayışlı kıl.” (bk. Buharî, Vudu’, 10,40; Müslim, Fezailu’s-sahabe, 138). “..ve ona tevili öğret.” (bk. Ahmed b. Hanbel, 1/266,314). diye dua ettiği bildirilmiştir. Bu dualar sayesinde Abdullah b. Abbas radıyallahu anh büyük alim olmuştur.
Peygamber efendimizin Enes b. Malik radıyallahu anhuya duası da meşhurdur. Hz. Enes, Peygamber duasının bereketi ile çok mal ve evlada sahip olup uzun bir ömür yaşamıştır.
Anne babaların evlatları hakkındaki duaları makbul dualardandır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Üç dua (ve beddua) -şüphesiz- müstecaptır / makbuldür. Mazlumun (zalim hakkında) yaptığı dua / beddua, misafirin (ev sahibi için) yaptığı dua ve babanın evladı için yaptığı dua.” (Tirmizî, Bir, 7)
Elbette anne baba duası makbul olduğu için, bedduadan da şiddetle sakınmak gerekir. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem:
“Kendi kendinize bedduâ etmeyin, çocuklarınıza da bedduâ etmeyin, mallarınıza da bedduâ etmeyin. Yapacağınız bedduâlar, Allah’tan bir şey istenildiğinde duâların kabul edilip istenilenin verildiği bir saate rast gelmesin.” (Müslim, Zühd 4)
Dua ederken dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur; “Nasıl olsa kaderde ne varsa o olacak,” diye düşünmek de bizi duadan mahrum etmemelidir. Çünkü Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:
“Kaderden sakınmak kaderi defetmez. Lâkin sâlihlerin duâsı, nüzûl etmiş ve edecek olan elem ve musîbeti defetmeye ve kaldırmaya medâr olur. İş böyle olunca ey Allah’ın kulları, duâ ediniz.” (Tirmizî, Deavât, 101; İbn Hanbel, Müsned, V/224)
Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki, Allah’ın ezeli takdirinin gereği olan bir imtihan varsa, o mutlaka başa gelir. Ama o imtihana karşı kulluğumuzun gereği, yine Allah’tan yardım istemektir.
Dualar, kader icabı başa gelen imtihanların hafif geçmesi ve güzel akıbetle neticelenmesinde tesirlidir. Elbette Allah-u Zülcelâl kulunun dua edeceğini de bilir, dua da kaderdendir, dua neticesinde musibetin kalkması da kaderdendir. Eğer imtihan değişmeyecek ise dahi dua etmek yine faydalıdır. Çünkü Allah elini açıp dua edeni boş çevirmez, istediği şeyi vermeyecek ise dahi ondan daha hayırlısını verir.
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem; “Elbette Rabbiniz pek hayalı, pek cömerttir. Kulu ona elini açtığı zaman, o elleri boş çevirmekten hayâ eder,”(Ebû Dâvûd, Vitir 23; Tirmizî, De’avât 104) buyurmuştur.
Unutmayalım ki başa gelen musibetler kulun hatalarına kefaret olur. Bunun için hangi hususta imtihana düçar olursak olalım, istiğfar edelim. Çünkü kul istiğfar ile Allah’ın affına sığınırsa Allah-u Zülcelâl musibeti kaldırabilir veya hafifletebilir.
Dua etmek, pasif olarak her şeyi Allah’tan beklemek demek değildir. Bir yandan dua ederken bir yandan da yine çare aramalıdır. Belki de dualarımız, aradığımız çarenin karşımıza çıkmasına vesile olur.
Gönülden yapılan dualar insanın ruhuna ferahlık ve ümit verir. Böylece insanın ümidi tazelenince daha şevkli ve gayretli olur. Kim dua etmenin maneviyatından istifade ederse manevi olarak kuvvetli olur, İnşallah.