Dövize Bağlı Ekonomiden, Milli Ekonomiye
Dövize bağlı ekonomiden, milli ekonomiye geçmemiz mümkün müdür? Elbette ki mümkündür ve bir an evvel geçilmelidir. Ancak bunun için maalesef önce halkın buna inanması ve harekete geçmesi gerekir. Neden maalesef dediğimizi şu son birkaç ay içinde yaşadıklarımız bizi bir kez daha dövize bağlı gayri milli ekonomiden, milli ekonomiye geçişin ne kadar elzem olduğu gerçeğini ortaya koymuştur. Gördüklerimiz, yaşadıklarımız ve duyduklarımız karşısında tam da bize, “”yok artık!” dedirten cinsten.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizin nedenlerine baktığımızda öne çıkan üç başlık görürüz. Siyaset, ticaret, halkın kültürel, sosyal yapısı ve tercihleri… Ve tabi ki bu unsurların birbirlerine duydukları güvensizlik.
Şayet biz milli ekonomiden bahsedeceksek bu üç unsurunda milli olması şarttır. Rant ekonomisi değil, üretim ekonomisi olmalı, ticaretin de buna göre belirlenmesi gerekir.
Elbette ekonomik kararları ülke ve dünyanın içinde bulunduğu duruma göre siyasi karar vericiler belirler. Dünyadaki her ülkenin ekonomik göstergelerinin belirlenmesinde, ülkenin, sosyal, siyasal ve kültürel yapısı son derece büyük önem arz eder.
Siyasi karar vericiler milli bir anlayış içerisinde ekonomik kararlar almalı, bunu denetleyici konumda olan muhalefetinde milli olması gerekir. Alınan kararların düzenlenmesi veya nasıl olması gerektiğini milli bir anlayış içerisinde sergilemeleri ekonominin rotasını belirler. Bizim ülkemiz dünyada kendi kendine yeter halde bulunan birkaç ülkeden biri olduğu herkesin malumu. Yeter ki mevcut kaynaklar en verimli şekilde kullanılsın ve her türlü fırsat tanınsın. Bunun içinde, siyasi kavgalar son bulmalı mutlaka bir konsensüs, bir uzlaşma sağlanmalı. Kişisel siyasi çıkarlardan önce, milli çıkarlar, milli menfaatler ön planda olmalı. Bu da başta tohum, gübre, üretim verimliliğinin artırılmasından tutunda, sanayi ve teknolojideki girdi fiyatlarının düşmesine, ithalattan çok ihracat anlayışına sahip milli bir ekonomik yapı oluşmasını sağlayacaktır.
Milli ekonominin en önemli yapı taşlarından birisi, ithalatın, ihracatın ve ülke içerisinde yapılan ticaretin milli olmasıdır. Yani ticaret, çıkar ve menfaat ilişkileri içerisinde rant sağlamak değil, ülkenin çıkarları doğrultusunda hareket etmektir. Bunun içinde milli olmak, ülkesini, devletini ve milletinin çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün görmekle mümkündür. Ve en önemlisi ticaretin yabancı paralarla değil, kendi milli paramızla yapılmasıdır. Devlet, karar vericiler bu konuda her türlü destek ve yardımı sunmaları gerekir. Bunun içinde ekonominin ve milli paranın çok güçlü olması ile mümkündür. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik potansiyel bunu olabilir kılacak durumdadır.
Ve halkın kültürel, sosyal yapısı ve tercihleri. Sahip olduğumuz Türk-İslam Kültürü, sevgi ve medeniyet kültürüdür. Dünya ve ahiret hayatını düzenleyen, insanın mutluluğunu, huzurunu ve refahını hangi ilke ve şartlara uyulduğunda gerçekleşeceğini, hayat standartlarının nasıl yükseleceğini ortaya koyan milli bir kültürdür. Bizim kültürümüz, özü-sözü doğru, dürüst ve ahlaklı olmamızı, adaletli ve haram olacak yollara başvurmamamızı, ticaret hayatında helal bilincinin olmasını, yalana, hileye, gayr-ı meşru kazanç yollarına başvurulmamasını, karaborsacılığın, fırsatçılığın, malın fahiş fiyatla satılmamasını, haram lokma yerine helal lokmayı emreder ve bu kültürün Peygamberi; “Bizi aldan bizden değildir, dürüst ve güvenilir tüccar, peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir” der. Yani milli ekonomi.
Bütün bunlar ve milli kültürümüzün, milli ekonominin özünü teşkil eden, “Ahilik Müessesesi”nin öğütleri, ticaretin en ufağından en büyüğüne varıncaya kadar herkesin kulağına küpe olmalıdır. Bunun toplumun her safhasına gergef gergef işlenmesi, özümlenmesinin sağlanması, eğitim sisteminden, hayatın bütün alanına uygulanması, hayat haline getirilmesi en önemli önceliğimiz olmalı.
İşte o muhteşem öğütler; “Eline, diline, beline sahip ol! Kapını, kalbini, alnını açık tut! Eşine, işine, aşına özen göster. Harama bakma, haram yeme, haram içme! Yanlış ölçme, eksik tartma! Dünya malına tamah etme! Kuvvetli iken affetmesini, hiddetli iken yumuşamasını bil!”
Vay be! Bu söylenenleri kim uygulayacak ki? Sözünü duyar gibiyim. Sen, ben, biz hepimiz. Yani kalbinde hardal tanesi kadar imanı olanlar.
O halde hep birlikte kendimizi tekrar tekrar sorgulayalım.
Milli ekonomiye geçiş bir nefes kadar yakın olduğunu görelim anlayalım.
Önemli bir not; geçen hafta ki yazımızda, Konya’da yapılan Şeb-i Aruz törenlerinin organizasyonunun tamamını üstlenen Konya İl Kültür Müdürlüğüne teşekkür etmeyi sehven unuttum. Düzeltir, İl Kültür Müdürlüğüne ve personeline teşekkür ederim.
İsmet Taş- İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.