Buhran…
Uzunca bir zamandır Türk milletinin kendi gibi davranamadığı, bizi biz yapan değer yargılardan koptuğu ve büyük bir buhran yaşadığından bahsediyor birçok fikir adamımız…
Tarihin şahit olduğu en büyük taarruz devremizi takip eden yıllar, devlet ve millet olarak yaşadığımız değişimler ve nihayetinde Osmanlı İmparotorluğunun yıkılması da bunu destekler nitelikte…
Merhum Necip Fazıl KISAKÜREK buhranımızı iki ana devreye ayırarak şöyle tariflendiriyor: “Buhranımızın ilk devresinde, nasıl İslamiyet’in vecd ve aşkı yerine, yanlış anladığımız kabuğuna ve dış şekillerine esir isek; ikinci devresinde de, Batının, mahrem maktalarını göremeden ve oluş sırlarına eremeden yine kabuğuna ve dış şekillerine eseriz.” (İdeolocya Örgüsü s.58)
Aslında bu iki devrede manayı kaçırarak maddeye dönüşümüzden, özden koparak farklı kabuklara sarılışımızdan büyük örnekler…
Bizler dünyaya hükümran olduğumuz dönemlerde sadece kılıcın gücünü kullanmadık aynı zamanda bilim ve teknolojide de dünyaya yeni ufuklar açtık.
Fakat dünya büyük bir değişim içine girdiğinde hem bu değişime ayak uyduramadık hem de Batı’nın rönesansla beraber yaptığı büyük bilim hamlelerine bigâne kaldık.
Bizler Batı biliminin kendi tefekkürümüz içerisinde eritilerek Türk milletine yeni ufuklar temin etmesini beklerken bu sefer de batıdan bilim değil de kültür ithal etmeye başladık…
Ve hala devam eden buhranımızın ikinci devresi böylelikle başlamış oldu.
O günden bugüne Batı’ya ilim sahasında ne kadar yaklaştık derseniz hala bir arpa boyu yol alabilmiş değiliz.
Fakat kültürel manada Avrupalıya benzemekte ona mukallit olmakta da büyük bir yol kat edildi…
Bugün yaşadığımız ekonomik dar boğazın bile buradan başlayan sürecin bir aksi olarak görebiliriz. Siz üretmeyin!
Biz üretir içine de kendi kültürümüzü boca eder size takdim ederiz…
Peki, ne yapacağız da bu buhrandan kurtulacağız? Kim kurtaracak bizi bu buhrandan?
Bizi bu buhrandan kurtarabilecek güç, bu buhranın belki de en büyük mağduru konumunda ki Türk gençliğidir.
Gençlerimize nitelikli bir eğitimle kültürel manada Müslüman Türk’ün asli karakterini aşılarken, ilim ve fende de dünya ile yarışabilecek doğru bilgiyi sunmak mecburiyetindeyiz. Sistemin yeni yobazlar yetiştirmesini de yeni mukallitler yetiştirmesini de ancak bu yolla çözebiliriz.
Son sözü de iyi bir gençlik yetiştiremezsek katlanmaya devam edeceğimiz duruma ışık tutan Abdurrahim Karakoç Ağabeyin “Benzettiler” şiirinin son kıtasına verelim.
Bu vesileyle hem onu hem de yakın zamanda kaybettiğimiz Türk şiirinin büyük üstadlarından ağabeyi Bahaeddin
Karakoç’u da bir kere daha rahmetle anmış olalım…
“Türklük bu mu?“ desem 'bu' diyecekler
Şampanyayı sorsam 'su' diyecekler
Bir gün kökümüze 'hu' diyecekler
Kabuk Avrupalı, öz Avrupalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.