Selçuk  YILDIRIM

Selçuk YILDIRIM

Boyumuzu aştık

Boyumuzu aştık

İnsanlık artık boyunu bir hayli aştı diye düşünüyorum. Kendi kendimize yaptıklarımız bile bir hayli enteresan ve acı vericiyken üzerinde yaşadığımız dünyaya hatta evrene de zararımız dokunmaya başladı. Elimizin değdiği her yeri deyim yerindeyse çekirge sürüsü gibi kurutuyoruz.
Geçtiğimiz pazartesi günü Dünya Çocuk Hakları Günüydü. Birleşmiş Milletler tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ardından her yıl 20 Kasım tarihi, dünya çocuk hakları günü olarak kabul edilmektedir.  Ne kadar da yapmacık, ne kadar da basite indirgenmiş bir gün. Dünyanın yüzde doksan sekizi tarafından hiçbir anlam ifade etmeyen bir gün. Hasılı bu şekilde günlere anlam yüklemeyi de pek sevmemem ondan, anneler günü, babalar günü… 
İnsanlık tarihinin her anında yaşanan olumsuzlukların birebir canlı tanıkları ve acının bizzat kendileri çocuklar. Anne ile baba arasındaki çatışmanın en çok zarar göreni, sel, deprem yangın vb doğal afetlerden en çok etkileneni, dünyanın yaşadığı en büyük felaketleri ola dünya savaşlarında en çok acı çeken çocuklar. Susuzluk, açlık, yoksulluk gibi Afrika’nın çektiği sıkıntılardan yine en zararlı çıkan çocuklardır. Afrika dendiği zaman aklınıza akbabaların çocuğun başında ölümünü beklediği o efsane fotoğraf gelmiyor mu? Durun daha bitmedi daha doğmadan bile anne karnında acıya maruz kalıp dünyaya gözlerini 1-0 yenik açan kaç tane çocuk vardır?
Onun için bu yapmacık günleri kutlamanın ya da onlara değer veriyormuş gibi yapmanın benim dünyamda yeri yok. Eğer çocuklarımıza gerçekten önem veriyorsak onlara vereceğimiz en iyi hediye çocuklara bırakacağımız yaşanılır bir dünya.
En başta dediğim gibi artık boyumuzu aştık, yaptığımız hadsizliğin geri dönülmez ya da geri dönülmesi imkansıza yakın sonuçları oldu. Dünyamızı o kadar tahrip ettik ki normalde doğada yaşaması gereken hayvanları kafeslere, fanuslara, devasa balinaları küçücük havuzlara kapattık dahası birçok türün de kökünü kuruttuk. Neticesinde de insanlık kendine yeni yaşam arama yoluna koyuldu. Televizyonlarda hepiniz izlemişsinizdir son birkaç yıldır insanoğlu uzayda yaşama kafayı takmış durumda. Aslında insanlığın tamamı değil, durun hemen kızmayın bilim adamları araştırıyor bunda ne var diye! Bunda ne var biliyor musunuz? İşin altında art niyet var. Kirlettiğimiz, mahvettiğimiz dünyadan kurtulup, ondan kaçıp başka gezegenleri de berbat etme, batırma insan eli değme niyeti var. Ama kendi kanaatimle söylüyorum onların bu uğraşlarını suya yazı yazmaya benzetiyorum.
Diğer bir ayrıntı ise uzayın bizi kabul etmediği gerçeğini de kabul etmek istemiyorlar ( dünya dışında başka bir yerde ) bunun da örnekleri bir hayli fazla aslında ama ben birkaçını sizinle paylaşayım. Örneğin uzaya gönderdiğimiz uzay adamlarının sadece nefes alabilmek için verdikleri çabayı bir aklınıza getirin ya da dünyada yaptığımız en basit eylemlerin orda ne denli zor olduğu. Bunlar size tatmin edici gelmediyse gönderdiğimiz uyduların uzayda büyük bir çöplük oluşturduğunu da unutmayalım. Hatta bu gönderdiğimiz uyduların çöplerinin yani kullanım ömrü dolanlarının dünya yörüngesine dönmemesi için ne çabalar sarf ediliyor, eğer dünyaya geri gelirse düşeceği yerde oluşturacağı tahribat bir hayli endişeye sebep veriyor. 
Uzayda yeni yaşam alanları aramak üzerine aylar, yıllar milyar dolarlar, bilmem ne kadar insan gücü ve milyonlarca tonluk enerji harcayacağımıza, o kaynakları üzerinde yaşadığımız dünyayı herkes için  daha yaşanabilir dünya haline getirmek için uğraşı versek zaten insanlık başka dünyalara kaçma derdinde olmayacak. Çocukların, engellilerin, kadınların, erkeklerin, hayvanların dahası dünya üzerinde yaşayan tüm canlıların hakları korunacaktır. 
Tabi ki bu bir ütopya gerçekleşmesi imkansız bir hayal. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR