Bize emanet edilen kutsal bir görev
Türk tarihini incelemeye çalışırken öğretmenlerimizden ve tarih kitaplarından öğrendiğimiz ilk cümle, onu analiz etmenin çok zor olduğudur. Tabii ki dünyanın her yerinde Türklerin izlerini bulmak mümkün. Burada şunu sormak istiyorum: "Bu neden mümkün?" Bu soruyu sormak istiyorum. Bu soruya cevap vermeyelim, başka bir konudan bahsedelim. Bizler henüz Orta Asya bozkırlarında göçebe hayatı yaşarken, Türk halklarını birleştirmek ve çevre ülkelere boyun eğdirmek için büyük savaşlar ve mücadeleler verildi." Bu savaşların ve mücadelelerin amacı neydi?" Kavimler göçü sırasında, "anavatanları" Orta Asya'dan bugünkü Rusya toprakları üzerinden Avrupa'ya ulaşan Avrupa-Hun devletleri dünya tarihinde önemli bir rol oynadı.
Ve bugünkü Avrupa'nın etnik, siyasi ve ulusal kökenlerini oluşturdular. Şimdi başka bir soru soralım." Atalarımız neden bu topraklara gittiler?" İslami şerefimiz döneminde, Gazneli hanedanının en büyük hükümdarı Mahmud, Hindistan'a 17 sefer düzenledi. 'Bu 17 sefer neden düzenlendi? 'Önce Selçuklularla birlikte Anadolu topraklarına yerleşmeye başladık. Sonra bilindiği gibi Selçuklu medeniyeti ve kültürü üzerine Osmanlı İmparatorluğu'nu inşa ettik.
Osmanlı İmparatorluğu ile fethettiğimiz toprakları 600 yıl boyunca adalet ve huzurla yönettik. Önce İstanbul'u fethettik. Bu büyük bir fetihti. Sonra Viyana kapılarına dayandık. Sonunda sorduk: Biz bunu neden yaptık? İstanbul'da ve Viyana'da ne işimiz vardı?" Kül Tigin Kağan'ın Orhun yazıtındaki sözleriyle başlamak istiyorum. 'Üstte mavi gök [yüzü], altta yağız yer yaratıldığı zaman, ikisi arasında insan oğulları yaratılmış. Atalarım Bumin Hakan (ve İştemi Hakan) (hükümdar olarak) tahta oturmuşlar.
Tahta oturarak Türk devletini (ve hukukunu) yönetip düzenlediler' (Orhun Yazıtı KT D1). Gerçekten de Kül Tigin Kağan'ın sözleri bu sorulara cevap vermektedir. Türk medeniyetinde, kültüründe ve Turan anlayışında vaat edilmiş bir vatan ya da sınırları çizilmiş, bölge ve kıtalarla sınırlandırılmış bir toprak yoktur. İnsanlık, yukarıdaki mavi gök ile aşağıdaki yağız yer arasında yaratılmış ve dedelerimiz bu gök üzerinde hüküm süren tahtlarda oturmuşlardır. Kül Tigin Kağan yazıtından da anlaşıldığı üzere bize vaat edilen vatan, yukarıdaki mavi gök ile aşağıdaki yağız yer arasındadır.
Türk halkları tarih sahnesine M.Ö. 2500 veya 1700 yıllarında Orta Asya bozkırlarında atlı savaşçı bir ulus olarak çıktılar. Varlıkları bilindiğinden beri, yüzyıllar boyunca dünyayı yönetmeyi ilahi bir görev olarak gördüler ve bunun için savaştılar. İslam'ı benimsedikten sonra bu kutsal görevi hakikat ve inançla birleştirerek yaratılış hedefine ulaştılar. Hindistan'dan Doğu Türkistan'a, Kafkasya'dan Viyana surlarına kadar hakikati, adaleti ve barışı taşıdı. Bugün kendilerini medeniyet ve kültür merkezi olarak tanımlayan batılı ülkelerin yaptığı gibi hiçbir katliam, sömürü ve soykırım yapmadılar.
İslam diniyle özdeşleşen ve hakikatin sırrına eren Türk halklarının amacı o toprakları işgal etmek ve sömürmek değil, fethetmek ve boyun eğdirmekti. Günümüzün teknolojik ve ekonomik olarak gelişmiş ülkelerinin yaptığı gibi sözde barış ve huzur amacıyla değil, fethettikleri tüm topraklarda barışı, huzuru ve adaleti yeşertmek için istila etmişlerdir.
Asırlardır tevhid bayrağını dalgalandıran neslin evlatları olarak öncelikle dilimize ve kültürümüze sahip çıkıyoruz. İslam dini ile mükellef bir millet olarak Türkiye'de İslam'ı yaşayacağız. Ve nihayet, tarih inşa eden ve gurur kaynağımız olan atalarımızın açtığı yolda, başlangıç noktamızdan itibaren yine onun ışığıyla yürüyeceğiz. Allah doğru yol olan irademizi kabul etsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.