Bir Soykırım: Hocalı
Tarihler 26 Şubat 1992’yi gösteriyordu. Karabağ savaşı devam etmekteydi. Kalpleri taş olmuş Ermeni birlikler Hocalı’yı çepeçevre sardılar. Sadece bir çıkış yolu bıraktılar. O çıkış yolundan kaçmaya çalışan sivilleri ise pusu ve tuzaklarla kahbece şehit ettiler.
Bu alçak oyunları bittikten sonra Hocalı’ya girdiler. Çocuk demediler, kadın demediler, yaşlı dinlemediler. Doğradılar, kestiler, biçtiler. Tırnakları söktüler. Derileri soydular. Kulakları kestiler. Gözleri oydular. Yakın tarihte görebileceğimiz en psikopatça işkenceler sanırım Ermenilere aittir.
83 çocuk, 106 kadın ve 70'ten fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sakin öldürüldü, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur.
53 yaşındaki Reyhan Sefiyova, 28 yıldır ne zaman bir araya gelseler, her gün, her dakika o günü konuştuklarını, unutamadıklarını, sohbetlerinde dönüp dolaşıp bu konuya geldiklerini ve yeniden yaşadıklarını anlatıyor:
“Bir saniyeye bir ömür sığdırmak gibi… O dehşet tasavvur edilemez. Filmlerini yapıyorlar şimdi, ama en iyisini yapsalar bile yaşadıklarımızın yanında zerresi kadar kalıyor.”
“Ben daha bekârdım, iki kardeşim evliydi, altı çocuk vardı evimizde. Biz böyle bir kaçışın başımıza geleceğini zaten bekliyorduk, bir gün Hocalı’yı terk etmek zorunda kalacağımızı biliyorduk. Ama bu kadar dehşetli bir vaziyette olmasını beklemiyorduk. Sanki karşımızdakiler insanlık dışı bir varlık gibiydi. En kötü ihtimalle bir gülle atarlar, ölürüz diyorduk, savaştı nihayetinde. Çocukları, kadınları böylesine vahşice katletmelerini beklemiyorduk. Ermeniler biliyordu ki tek bir yol var, ormandan çıkınca asıl o yolda aileleri toplu olarak öldürdüler. Oradan başka tarafa kaçanlar da yolunu şaşırıp donarak öldü.
Ancak sabah hava açılınca gördük kim ölmüş kim kalmış, yanımızda kim var kim yok… Sanki kimse yok… Sonra bir bir kardeşlerimin çocukları geldi. Kardeşlerim nerede bilmiyordum. O gün annemin de orada öldüğünü hiç bilmiyordum. Göremedim, kaybettim sandım. Çok sonra Ağdam’da gören birini buldum. Kardeşimle kaçarken birbirlerini kaybetmişler, bir tepeliğe gidip ona seslenmiş annem, sesini işittikleri gibi hemen vurmuşlar.”
Memmedova ise şunları anlattı:
"Çocuğum katliamdan birkaç gün önce atılan zehirli bir top mermisi nedeniyle hayatını kaybetti. Asker olan iki ağabeyimden biri sivilleri korurken annemin gözleri önünde keskin nişancı ateşiyle şehit düştü. Ağabeylerimden birinin 17 yaşındaki çocuğunu asker kıyafeti giydiği için kurşun yağmuruna tuttular. Cesedinden 7 kurşun çıkarıldı. Ben kurtulmayı başardım ama annem, eşim ve diğer ağabeyim esir düştü. Annemi bir gün sonra bıraktılar fakat ağabeyimle eşimi katlettiler. Esaretten sağ kurtulanların anlattığına göre ağabeyim ve eşimi işkencelerle katletmişler. Eşimin kalbini canlı canlı çıkarmışlar. Ağabeyimin kolunu, bacaklarını kırmışlar. Cesetlerini 3 Mart'ta geri aldık. Hocalı yarası iyileşecek yara değil. Vücudun bir organı yaralandığında bir süre sonra iyileşiyor. Fakat bu yarayı, bu vahşeti biz hiçbir zaman unutamayacağız."
Eve, o gün orada tanıdığımız bir isim daha vardı. Bir önceki dönem Ermenistan cumhurbaşkanı ve savaş süresinde Karabağ'da Ermeni güçlerine kumandanlık yapmış Serj Sarkisyan'ın İngiliz araştırmacısı ve yazarı Thomas De Waal'a söyledikleri:
“Hocalıdan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz böyle olmayacağını gösterdik! Ve olay işte bu.”
Bu insanlık dışı soykırımı soykırım olarak tanımlayan Azerbaycan’ın kendisi dışında bir Türk ülkesi yok. Bu ayıp da bize yeter diye düşünüyorum. Hocalı uluslararası platformda mücadelesi verilmesi gereken bir konu. Sanatçılarımız sanatıyla, yapımcılarımız filmleriyle, yazarlarımız eserleriyle Hocalı’yı duyurmalı. Katliama sebep olanlar ve savaş suçu işleyenler cezasını çekmeli ve bir an önce yargılanmalıdır.
Bu elim hadisenin seneyi devriyesinde, şehit olan soydaşlarıma Allah’tan rahmet, kalanlara bol sabır diliyorum. Rusya’nın tasmasını tuttuğu bir kaç milyon nüfuslu Ermenistan’a ise tek bir sözümüz var: ”YA KARABAĞ, YA ÖLÜM!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.