Ankara’dan kaçmak mümkün mü?
Ankara’ya dair yıllar sonra bir şeyler yazmak…
‘Şey’den kasıt çok tabi ki…
Şey, felsefi bir kavram... Şey, mistik İslam öğretisindeki sonsuzluk ve vahdet-i vücut kavramlarını bünyesinde barındır. Bir anlatıya göre şey aslında hiçbir şeydir, hiçbir şey olduğu için de her şeydir. Hiçlikten kasıt sonsuzluk tabi; ama varlığın somut karşıtı olan yokluktur aynı zamanda şey…
Ankara’yı “bir düşler şehri” olarak çok saygı duyduğum bir şair ama buradaki “düşler şehri” ifadesi düşlerin gerçekleştiği şehir değil elbette… Ankara sokaklarındaki insanların çoğunun yüzünde görmeye alıştığımız düşünen bir ifade vardır ya işte o, “Ankara’yı düşünen insanların şehir” yapar. Ankara’da yaşayanların çoğu Ankara’dan kaçmayı ister. En çokta deniz kıyısına kaçmak isterler. İlginçtir Ankara’nın adı gemi çıpasından gelir. Deniz yoksunu bir bozkır kenti için oldukça ilginç bir isim tercihi… Belki bu ismin bir etkisidir Ankara’dan Türkiye’deki lisanslı gem kaptanlarının üçte birinin çıktığı bir kenttir. Neyse lafı uzatmayalım
“Ankaralılar hep Ankara’dan kaçmak ister” dedik…
Neden, peki?
Hangi şey Ankara’dan kaçış için bir gerekçe olabilir.
Denizin olmaması mı? Gri bir kent olması mı? İnsanlar mı? Bunlar sadece bir bahane olabilir. Geçek gerekçe sadece bir yanılgından ibarettir. Ankara onlara göre değilmiş gibi gözükür; Ankara’dan kaçarlarsa mutlu olabileceklerine inanırlar. Bunun mümkün olduğunu düşünürler ama pek çoğu her seferinde yanılır. Ve bu kaçıştan bir pişmanlık duyarlar.
Ankara’da insanı kendine çeken başka bir şey vardır. Bunun adının ne olduğunu ben de bilmiyorum. Ankara’dan kaçmak o kadar kolay olmaz. Bir insan yaşadığı yere benzer, deniz yoksunu Ankara’nın insan ruhunu denizle çevrili İstanbul’dan daha çok besleyecek etkene sahip olduğunu düşünmüşümdür hep. O zaman bu kaçışın gerekçesi nedir?
Ankara zaten bir kaçışın adıdır, yeni bir eve duyulan özlemin adıdır. Bin 800 yıl boyunca üç büyük imparatorluğa başkentlik eden İstanbul’dan kaçmanın adıdır Ankara. İstanbul’a rakip olarak inşa edilen ve yarım kalan bir projenin adıdır Ankara. Ve bu yarım kalan kent hep İstanbul’a mukayese edilmenin gazabına maruz kalmıştır. Sadece bu yarım kalmışlık dahi Ankara’dan bir kaçış nedeni oluşturur insanların aklında bu yüzden yarım kalandan kaçmış tamamlanmış olana dönmek arzusunu taşırlar kaçmak isteyenler. Ancak unutamazlar Ankara’yı. Uzaklarda kalan Ankara’nın kendi yeniden hatırlatması ise hiç de öyle zor değildir. Bir çay kaşığında, bir parkın içinde geçerken gelen sesler bile size Ankara’yı anımsatabilir.
Sürekli kendisinden kaçmak isteyenler ile dolu bu “düşler şehri”nden uzaklaşmak isteyenlerin kafasından geçen şeylerin çoğunun gerçekleşmesi imkânsızdır. Ancak bir umuttur insanı yaşatan, Umut edenler için tek hakikat var; o şeyin gerçek olması… O umudun gerçekleşmesinin de tek yolu vardır o Ankara’dan kaçmak. Evet Ankara’dan kaçabilirsiniz; ama Ankara’yı unutamazsınız. Çünkü; aklınızın hep bir kenarında durur Ankara… Sokakları, caddeleri, sevimsiz gri binaları, hiç kimsenin çıkmadığı ama orada var olduğunu bile bilmenin huzur verdiği Kale’si ile…
Başa dönersek Ankara bir şeydir, belki sizin bir hiçbir şeydir, belki her şeydir. İçin hiçliği ve varlığı barındıran bir şehirdir Ankara…