Aileyi yaşat ki, devlet yaşasın
Öncelikle bir gerçeğin altını kalın harflerle çizelim. Aile; küçük bir millet, millet de büyük bir ailedir. Bunun içindir ki, aileyi yıkarsan, milleti de yıkarsın. (Ayrıca bu olaya, siyaset üstü ve partiler üstü bir anlayışla bakmalıyız.)
Bu gerçekten hareketle, bir milleti ayakta tutan kurum aile olduğuna göre, bunun yıkılmaması için her türlü mücadelenin verilmesinin şart olduğu da bir gerçektir.
Bir milleti top yekûn ele geçirmenin en masrafsız, en kolay, en kalıcı yolu, aileyi yıkmak olduğu millet düşmanlarının bildiği en iyi yol olduğunu artık sağır sultan bile biliyor.
İşte Batı bunu bildiği için kendi hastalıklı ruhlarını, Türk aile yapısını yıkmak için kullanmakta.
Judeo Grek menşeli Batı Kültür ve Medeniyetinin kadın ve erkeğe çizdiği rol ve yaptığı yıkım, insanı bireyselleştirerek, nefsanî duygularını ön plana çıkartıp, nefsinin esiri, kölesi yapmış, kendi ahlak yapısını gün geçtikçe ailelerimizin kılcal damarlarına kadar sirayet ettirmiş, erkek ve kadını başkalaştırmış, ötekileştirmiş ve birbirlerine adeta yabancı haline getirmiştir. Bundan dolayıdır ki kadın ve erkek kendi hayatlarını yaşamak istemek gibi bir aymazlığa düşerler.
İşte Batı denen ucube, bunun için LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel) denen, ahlaktan, insanlıktan, insanca hayat tarzından uzak bir silahla içimize girdi. İnsanı, hayvani duygularına esir ederek zevk ve eğlenceye yönlendirip, gelip geçici arzuları ön plana çıkardı. En rezil nefsanî arzuları altın tepside sundu. Bunun içinde manevi ve uhrevi hayat yerine, seküler, maddeci, çıkarcı, menfaatçi, egoist, bencil, hayat anlayışının yerleşmesi için elinden gelen her şeyi yaptı. Bunu da, film, televizyon, internet, müzik, video oyunları, gazete, dergi, mecmua, sinema, tiyatro, müzikhol ve benzeri unsurları en üst düzeyde kullanarak yapıyor. Bunu yaparken de ilk etap da, masum, zararsız, “ne var bunda,” anlayışı ile hareket ederek önce insanların beyinlerine, sonra hayatlarına, sonra da ailelerine girerek ailelerde en üst düzeyde tahribat yaptı.
Bu da yetmemiş kadına ayrı rol sunularak görselliğinin ön plana çıkması sağlanmıştır. Bir reklam aracı bir meta olarak kullanır hale getirilmiş, istisnaların dışında hangi fikre ve düşünceye sahip olursa olsun, kadın dışarı çıkarken gösterişli bir şekilde olmaya, başkalarına güzel gelen özelliklerini sergilemeye, özen göstermeye başlamıştır. Erkek ise sokakta nefsine sunulanlara kayıtsız kalmamış, sokağın ışıltılarında kaybolmaya başlamıştır. Böylelikle ailenin yıkımı hızlanmıştır.
Bunun yanı sıra, Batı kendisi gibi yaşayanlara, modern, çağdaş, ilerici, medeni, aydın unvanlarını vermiş, kendi milli ve manevi değerlerine göre yaşayanlara da yobaz, gerici, tutucu, kafası örümcekleşmiş gibi yaftalarla toplumu ayrıştırmış, ötekileştirmiştir ve bölmüştür.
Düğünlere, nişanlara, eğlence mekânlarına bir bakalım! “Bir kereden bir şey olmaz, ömrümde bir kez evleniyorum veya düğüne, nişana gidiyorum” anlayışı ile kızlarımızı kadınlarımızı tanıyamaz hale geldik. Kime neyi gösteriyoruz? Kime neyi anlatıyoruz? Dün “asla olmaz, kabullenmeyiz” dediğimize bugün kabullenir olduk. Dün ak dediğimize bugün kara, dün yanlış, sapık, ruh hastası, böyle bir şey olamaz olarak gördüğümüzü bugün normal karşılamaya başlamış, dün her türlü keyif verici maddeyi tehlike olarak görürken bugün rahatlıkla kullanılabilir hale geldik. Dün bir hanımın sigara içmesini ayıplarken, bu gün elinde içki kadehini taşır hale geldi. Bunun adına da modernlik, çağdaşlık, medenilik, ilericilik, aydın denilerek topluma sunuldu. Ne kadar kendini sergiliyorsan o kadar modernsin anlayışı yaygın hale getirildi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.