AHİLİLİK VE FÜTÜVVET
Türk kültür tarihini incelediğimizde, Osmanlı cemiyetini ayakta tutan
unsurlardan birisi de, içtimai hayatlarının bir parçası olan ticaret
hayatlarının çok sağlam ve düzenli oluşudur.
Bugün nasıl ki çeşitli meslek kuruluşlarının kendilerine mahsus birlikleri var ise,
“Doktorların; Türk Tabipler Birliği, Mimarların; Mimarlar Odası gibi...” Eski
Türk esnafının da bağlı bulunduğu bir “Ahi (Fütüvvet) Teşkilatı” vardı.
“Ahi” kelimesi Arapçada ”Kardeş’’ manasına gelir. XIII. yüzyılda Anadolu’da Türkler tarafından kurulmuş olan “Ahilik” teşkilatı, adını bu Arapça kelimeden almıştır.
Fütüvvet ve ahilik anlayışı, son şekliyle, Kur’an-a ve Hz. Peygamberin (s.a.v) sünnetine
dayandırılan prensipleriyle İslami—Tasavvufi düşünce ve hayat telakkisinin
içinde yer alır; Samimiyet, cömertlik, Allah’tan başkasına kul olmama, sürekli
gelişme ve yenilenme, tevazu, geçimli olma, hürmet, merhamet, dürüstlük, iyi
kalplilik hep fütüvvetin vasıflarından sayılmıştır. İçtimai dayanışma ve hizmet
anlayışıyla “elini, belini ya dilini korumak” şeklinde ifade edilen namusluluk
prensibi, fütüvvetin ve ahiliğin en ehemmiyetli prensipleri olagelmiştir.
Anadolu Ahi teşkilatının kurulmasında en ehemmiyetli rolü Ahi Evran oynamıştır. 1205 de
Kayseri’ye yerleşerek bir debbağ hane kuran Ahi Evran, bu esnafın piri sayılır.
Osmanlı Devletinin kuruluş döneminde bütün Anadolu’da ahiliğin itibarı doruğa ulaşmış, devlet adamları, müderrisler, çeşitli tarikat şeyhleri ve büyük tacirler bu teşkilata
girmişlerdi.
Ahi Evran Türk milletinin içtimai durumunu çok iyi bildiği için teşkilatın devamını temin
maksadıyla, Ahiliği tekke ve zaviyeye bağlamıştır. Ancak “tekke ve zaviyelerde
kümelenip halka el açma, onlara muhtaç olma yerine, O Anadolu insanına alın
teri ile geçinme, başı dik; minnetsiz yaşama kabiliyetini aşılamıştır.’’
Dolayısıyla Nasırüddin Ahi Evran, büyük bir ekonomist olduğu kadar büyük bir
sosyologdur.
Ahi teşkilatında sanatkârlara iş yerinde yamak, çırak, kalfa ve usta hiyerarşisi ile mesleğin incelikleri öğretilirken akşamları toplandıkları Ahi misafirhane ve toplantı
salonlarında ahilik eğitimi uygulanıyordu.
Ahi Evran veli, müritlerine altı esası telkin ederdi. 1.Elini açık tut, 2.Sofranı açık tut, 3.
Kapını açık tut, 4. Gözünü bağlı tut, 5. Dilini bağlı tut, 6. Belini bağlı tut. Ahiler bozuk, sakat malı katiyyen satmazlar, satanlar ise meslekten men edilirdi. Kendi aralarında bir oto- kontrol sistemi vardı.
Selçuklularla birlikte gelen Ahi Teşkilatı XVII. asırda Loncalara dayanmaktadır. Yani bir
nevi fütüvvet teşkilatının devamıdır. Oda manasına gelen Lonca kelimesi esnaf
ve sanatkârın kendilerine ait meseleleri görüştüğü yer olarak kullanılmıştır.
Sonraları da—Esnaf teşkilatının adı olmuştur.
Lonca teşkilatında esnaf ve dükkân sayısı, iş Metleri ve tezgâh adedi sınırlandırılmıştı. İhtiyaca göre üretim fikri tatbik edilmeye çalışılıyordu. Bunun için arz kadar talep de
murakabe altına alınmıştı. Esnafa, üretim araçlarına ve üretime konan
tehditlerin amacı; işsizliği ve diğer aşırı üretim buhranlarını önlemekti.
Üreticinin olduğu kadar tüketicinin de korunması temel prensiplerden olagelmiştir. Esnaftan sonra aracıların ortaya çıkışı önlenmiş, malların tüketiciye elverişli fiyatlarla
intikali hedef alınmıştır.
Bu gün dilden dile birer efsanevi fazilet kahramanı olarak anlatılan “Fütüvvet Ahi” ruhu taşıyan insanların yeniden zuhur edeceğini ve aynı sağlam üçgeni yeniden ihdas edip
cihanı aydınlıklara boğacağını ümit ediyoruz.
HÜSEYİN TAKLACI
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.