6 Ağustos 1945
Bu tarih her birimizin beynine kalın harflerle yazıldı veya yazdırıldı.
İkinci Dünya Paylaşımı ( her savaş bir paylaşımdır.) sürerken, ABD Başkanı Hanrry Truman, kelimenin tam anlamıyla başta Rusya olmak üzere, bütün dünyaya gövde gösterisi, güç gösterisi yaptı, dünyanın tek hâkimi benim mesajını verdi.
Potsdam Bildirisi ile Japonya’ya “şartsız teslim ol” çağrısı yapan ABD, ret karşılığını alınca, 6 Ağustos 1945 de Hiroşima’ya, 9 Ağustos 1945 de de Nagasaki’ye atom bombası attı. (Japonya’nın anlaşmalı barış teklifi yapmasına rağmen.) Atom bombası ile vurulan şehirlerin nüfuslarının yarısı anında diğer yarısı da yıllar itibariyle ya öldüler ya da ciddi sakatlıklar oluşarak yaşamlarına devam ettiler. Hala da bu bombaların olumsuz etkileri sürmekte.
Her iki patlamada yüz binlerce insan öldü. Çok az insan patlamadan kurtuldu. Bunlara “Hibakuşa” ismi verildi. Bunlar, bir daha bu tür acılar yaşanmasın diye, “nükleer silahsız bir dünya” amacıyla sonucu olmayan bir çalışmaya başladılar.
ABD nin güç gösterisi sonuçlarını vermiş, kendini dünyanın “Jandarma” sı ilan etmişti.
Peki, o günden bu güne ne değişti?
Çok şey! Nükleer silahların tamamen yok edilmesi tezine karşılık, savaş makineleri(ölüm makineleri) her geçen gün teknolojide sınır tanımamış, daha çok insan öldürmenin, daha fazla ülkeyi yok etmenin veya ülkeleri köleleştirmenin yolları aranmıştır. Ölüm kusan savaş makinelerini kullanarak, o günden bu güne milyonlarca insan ya katledilmiş ya soykırıma uğramış ya da ülkeleri yok edilmiştir. Daha fazla güç, daha fazla imkân, daha fazla servet için.
Nükleer silahlarda inanılmaz gelişmeler yaşanmış, bırakın bir kenti yok etmeyi, bir ülkeyi yok edebilecek düzeye getirilmiştir. Öyle ki bugün yaklaşık on dört ülkede nükleer başlıklı silahlar bulunmakta ve sürekli bunların gelişimi için trilyonlarca dolar harcanmaktadır.
Birleşmiş Milletlerin raporuna göre açlıktan ölenlerin sayısı 35 milyon. Gıdaya ulaşamayan bir lokma ekmeğe muhtaç insanlar milyarları bulurken, silahlanmaya aktarılan para baş döndürücü bir hızla artıyor. Savaş ekonomisi 2022 yılı rakamlarına göre 2.24 trilyon dolar.
Böylece, “İnsan için en tehlikeli yaratık, insan olarak belgelenmiş oldu.”
Ne Hiroşima’dan ne de Nagasaki’den ders alınmadı. Tam tersi, bazı ülkelerce, “demek ki gücü elde edebilmek için ne kadar insan katledersen o kadar güçlü oluyorsun” olarak algılandı.
Ülkeler artık birbirleri ile karşılıklı savaşıp kendi insanını yok etmiyor. Başka başka ülkelerin topraklarında savaşarak hâkimiyet mücadelesi veriyorlar. Hem o ülkenin topraklarını sömürüyorlar hem de o ülkenin insanlarını köleleştiriyorlar. Savaş artık dünya da bu şekilde devam ediyor.
Bu da yetmiyor ürettikleri silahları denemek, teknolojik olarak daha üst seviyeye çıkartmak için kendileri “demokrasi adına!!!” istedikleri ülkeyi işgal ederek silahlarını deniyorlar.
Bundan dünyada en fazla zarar gören, katledilen, soykırıma uğrayan, Türk ve Müslüman ülkeler oldu. Güçlüysen her şeyi ama her şeyi yapmaya hakkın var. Önceleri parası olan güçlüydü şimdilerde ise, borç para veren güçlü. Verdiği para karşılığında o ülkeye istediğini yaptıra biliyor, istediği şekilde sömürebiliyor.
Silah ticaretinden trilyonlarca dolar kazanılırken, silah teknolojisinin gelişmesi içinde mutlaka ciddi savaşlara ihtiyaç duyuyorlar. Örneğin, Rusya-Ukrayna savaşı gibi…
Ukrayna, başta ABD olmak üzere Batının silahlarının denendiği tam bir laboratuar. Her türlü silah deneniyor. Rusya’yı yıpratmak adına Ukrayna’ya verilen silahlar, konulan ambargolar, savaşın bitmesi yönünde değil, bitmemesi yönünde ciddi gayretler gösteriliyor. Rus ekonomisine baktığımızda, gücünden hiçbir şey kaybetmediğini görürüz.
ABD, “NATO nun beyin ölümü gerçekleşti” diyen Fransa Cumhurbaşkanını yalanlarcasına, Rusya-Ukrayna Savaşını başlatarak, NATO yu derleyip toparladığı gibi, yeni ek üyeler yapmaya da başladı. Böylelikle gücüne güç kattı.
Tam bir mafya düzeni. ABD malum ülkelere, “Gelin NATO ya girin sizi koruyalım” diyerek o ülkelere hem silah satıyor hem de o ülkeler üzerindeki hâkimiyetini sağlamlaştırıyor. Zamanımızın modern sömürgeciliği.
Kan emici vampirlere taş çıkartan Batı’ya bu da yetmiyor. Önce terör örgütü kuruyorlar adına da İslami Terör diyorlar, sonra onları sahaya sürüyorlar, kendi adlarına “vekâlet savaşları” yaptırıyorlar, sonrada o ülkenin bütün zenginliklerine çöküyorlar. (Suriye’de olduğu gibi)
Başa dönecek olursak. Japonya’ya atılan atom bombaları, ülkeler ders çıkarması gerekirken, gücü elinde tutanların sömürgecilik iştahlarını kabartmış, güneş batmayan imparatorluklar kurmuşlardır. Nerede, nasıl, kaç insan öldüğü, yok edildiği zerre kadar umurlarında bile değil. Önemli olan gücü elinde tutarak ülkelere korku salmak. Öyle ki, kıllarını kıpırdatmadan, tek kurşun atmadan ülkeler fethediliyor, sömürge haline getiriliyor. Bunun en geçerli yolu, o ülkede ihtilal yapabilecek insanları satın alıp onlar vasıtasıyla hâkimiyet kurmak.(15 Temmuz işgal hareketi gibi.)
Sonuç olarak; istesekte, istemesekte savunma sanayimizi daha açık tabirle “savaş sanayimizi” en güçlü hale getirmek zorundayız. Açta kalsak, açıkta kalsak bunu yapmalıyız. Aksi halde ya yok olacağız ya da köle olarak hayatımıza onların sundukları kadarı ile devam etmeye çalışacağız.
Not: Değer dostlarım; aslında bu hafta, “tohum üretimi, ithalatı, ihracatı ve tarımda kota Uygulaması”nı yazmayı düşünmüştüm. Ancak araştırmalarım devam ettiği için bir sonraki yazımda inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.