28 Şubat Mağdurlarının Gözünden....
Demokrasi tarihimize kara bir leke olarak yazılan 28 Şubat darbesinin 20. yılını da geride bıraktık. TSK bünyesinde kurulan illegal Batı Çalışma Grubu yoluyla binlerce insan mağdur edilmiş ve hakları yenmişti. Kaç yıl geçerse geçsin bu leke silinemeyecek, bu acı unutulamayacaktır!
"O kara günleri unutamıyorum" manşeti ile dün gündeme getirdiğimiz haberi hatırlıyorsunuz. Gültekin Koç 28 Şubat mağdurlarından sadece bir tanesi. Daha bir sürü mağdur var ve o mağdurlar adaletin biran önce tecelli etmesini bekliyor.
***
Geçtiğimiz günlerde bir araya geldiğim meslektaşım usta Gazeteci-Yazar ile Seyfi Uzunkök ile bir araya geldim. 28 Şubat mağduru Seyfi Bey ile bu süreci ve o dönemde yaşadıkları sıkıntıları uzun uzadıya konuştuk. Tabi tüm konuştuklarımızı buraya yazmak pek mümkün olmasa da üstadımın izlenimlerini ve bu konudaki eleştirilerini aktaracağım.
Seyfi Bey, 28 Şubat sürecinde Kastamonu'da gazete çıkardığı dönemlerde güvenlik güçleri tarafından karga tutumla gözaltına alınarak, hapishaneye atılmış, belli bir süre içeride kaldıktan sonra tahliye olmuş bir gazeteci.
28 Şubat sürecinde muhafazakar kesime karşı uygulanan ayrımcı uygulamaların takibi için kurulan "Batı Çalışma Grubu" ile anılan Çevik Bir'in, bizzat Seyfi Uzunkök için "bu adamı cezaevine atın" emrini verdiğini biliyorum. Daha neler neler...
Üstad Seyfi Uzunkök'ün 28 Şubat ile ilgili gözlemlerini ve eleştirilerini kendi ağzından bizzat size aktarıyorum.
Seyfi Uzunkök: 28 Şubat Darbesi çok yönlü ele alınacak bir konu. "Asker geldi yönetime el koydu" şeklinde basit bir cümleyle açıklanacak şey değil. Akademisyen ayağı var, asker, siyasetçi, hukuk ve emniyet ayağı var… Hırsızlık ayağı var; 200 milyar dolarlık bir hırsızlık çetesi var. İçlerinde bankacılardan tutun, generaller, siyasetçiler ne ararsanız var.
Ekonominin iyi gitmesi üzerine; Çevik Bir’in ve önderi ABD’nin rahatsızlığı ülkeye bir darbeyi getirdi. Dikkat edin ABD Türkiye’den ne zaman elini ayağını çektiyse o zaman bir darbeyle karşı karşıya kaldık. Bunu en bariz örneği Menderes dönemidir. önce iyi sonra kötü giden ilişkiler neticesinde darbe yaşadık. Her ne kadar TSK içerisinden çıkan vatan hainleri olsa da dışarıdan kışkırtmalar neticesinde kötü yola düşen subaylar oldu. Vatanını seven fakat istikbal düşüncesi ağır basan, etkili yetkili ve paralı olmak isteyen daha subayların azımsanmayacak kadar çok olması.
Genelde din üzerinden yapılan darbe kışkırtıcılığı neticesinde her 10 yılda bir 20 yıl geri gittik. Bulunmaz bir nimetti "irtica" safsatası, her darbe döneminde kullanıldı. Mazeret hep aynıydı, Atatürk ilke ve inkılapları...yıllarca şu söylendi, “Atatürk dine karşı ve siz buna uymuyorsunuz” darbeciler Atatürk’ün arkasına sığınarak O’nun dinsiz olduğunu iddia edip yönetime el koyuyorlardı. Zaman sonra darbe izleri silinince başka subaylar çıkıyor onlar da, “Atatürk’ün emirlerine uymuyorsunuz deyip tekrar darbe yapıyorlardı. 28 Şubat’a gelmeden önce bir şey daha hatırlatayım, cuntacıların en büyük özelliği şuydu, “Atatürk’ün askeriyiz” deyip Atatürk’e küfür edilmesini sağlamak. Örnekleri çoktur; -okumak istiyorum - yok olmaz Atatürk okumanı istemiyor -Çalışmak istiyorum -Olmaz Atatürk… -Cuma Namazı için izin istiyorum -Atatürk kızar. - Bürokrat olmak istiyorum. -Atatürk kabul etmez. Milletvekili olsam. -Hayır olamazsın Atatürk... itirazlar Mustafa Kemal üzenden olunca haliyle lidere düşmanlık beslendi. Asker(!) emriyle yapılan baskılar sayesinde ülke gerildi de gerildi O dönem ilginç hadiseler yaşandı. TSK bünyesindeki BÇG (Batı Çalışma Grubu) illerde garnizon komutanlarının emrinde ekipler kurdu. Alt kadrolar valilerden milli eğitim müdürlerinden ve emniyet müdürlerinden oluşuyordu. Kastamonu’da İlim Yayma Cemiyeti’ne gelen bir ekipteki Albay’ın, duvardaki bir tabloyu göstererek, “Bu nedir?” diye sorduğunu, görevlinin “besmele” demesi üzerine “kaldırın” dediğini biliyorum. İlginç bir hadise daha yaşamıştım: Batı Çalışma Grubunun emrindeki savcı hakkımda araştırma talep etmiş. O emir kağıdını polis getirdi bana ve, “bu evrak gizli, göstermem suç. Bilerek geldim. Eğer beni ihbar ederseniz polislik hayatım biter” dedi “verin” dedim. Gelen yazı şöyle yazmaktaydı, “Seyfi Uzunkök içki içer mi? Gece hayatı var mı? Kumar oynar mı? Sevgilisi var mı? Namaz kılıyor mu?” Polis sordu, “ne yazmamı istersiniz?” “İçki içiyorum, sevgilim var, kumar oynuyorum, gece hayatı da var, namaz da kılmıyorum yazın” dedim. “Tamam” dedi ve gitti. 28 Şubat sürecinde Çevik Bir’le olan davalarımda bunun faydasını gördüm. 3'er yıl hapis istenen iki davadan da birinden beraat diğerinden 1 yıl hapis cezası alarak kurtuldum. O polisten Allah razı olsun.
28 şubat’ta ise ülkenin refah yaşamaya başladığı dönemde hükümet yıkıldı. ABD destekli bu hainlik amacına ulaştı ve Erdoğan döneminde kadar paramıza haftada bir koyulan sıfırları takip etmekte zorlandık. Bugün kutuplaşmadan bahsedenler o gün içimize nifak tohumlarını atanlardı.
Darbelerin asıl kaynağı nedir biliyor musun? Askere giden gençlerin bilinçsiz olması. 20 yaşındaki bir gence, askere gittiği tabur ya da bölük komutanı “komutanın öl derse öleceksin derse, adam aldığı ilk emirle ölmeye öldürmeye gider. Hedefin ne olduğuna bakmaz. Tabi ki askerlik ciddiye alınması gereken bir durum. Komutan "öl" derse ölecek ama anayasaya aykırı olarak emir aldığında silahı komutana çevirmesini de bilecek. 15 Temmuz’da gördük. Bir askerin hainliği ekranda görüp yanlıştan döndüğünü ve ağlamasını izledik. Darbeyi önlemenin en önemli kısmı, öncelikle askere gidecek gençlere eğitim vereceksiniz. Bir ay yeterli, burada şunu aşılayacaksınız, “askerlik görevini icra ederken bir üstün sana "halka ateş edeceksin" derse kabul etmeyeceksin, gerekirse o emri vereni öldüreceksin. Asker peygamber ocağına gittiğinde vatan hainliğini değil, vatanı korumayı öğrenecek. Ve her asker bu düsturla hareket edecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.