Ortadoğu Devleti
Ortadoğu kelimesi Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra siyasi bir terim olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Daha öncesinde bu bölge İran hariç Türk yurdu olarak kabul görmekteydi.
Ortadoğu bir coğrafya parçasından ibaret değildir. Bunu anlamamız için Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra bölge de meydana gelen olaylara bakmalıyız. Nitekim Birinci Dünya savaşıyla birlikte Ortadoğu, Amerika – İngiltere ve Rusya’nın güçlerini gösterdiği bir bölge haline gelmiştir. Bunun sebebi elbette bölge de çıkan petrol olmuştur.
Günümüz de Ortadoğu denilince akla Arap Devletleri, İsrail ve Türkiye gelmektedir. Tabi biz kendimizi Ortadoğu’nun içerisinde değil de bir Batılı ülke gibi görmek istediğimizden dolayı kimilerine göre Türkiye bir Ortadoğu ülkesi değildir. Ancak bildiğimiz üzere Ortadoğu bölgesini yüz yıllar boyunca Türk Devleti olarak hakimiyetimiz altında bulundurduk. Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra bölgeye gelen İngilizlerin cetvelle çizdiği sınırlar değildir Ortadoğu. Osmanlı Devletinin son döneminden itibaren başlatılan Batı dayatması bizi Ortadoğu’dan kopartmıştır. İlk insanlıktan beri medeniyet üzerine kurulmuş bu bölgeden Türk hakimiyetinin koparılmasıyla emperyalist devletler bölgeyi işgal altına almış, bölgenin zenginliklerini kendi ülkelerine taşıyarak refaha ulaşmışlardır.
Günümüz de hala biz Batı ülkesiyiz, Ortadoğu Arap ve İsrail’dir denilirken, İsrail ve Batı devletleri bölgeyi sömürmeye devam etmektedir. Türkiye bir Ortadoğu devletidir. Ortadoğu ile olan tarihi bağlarımızı inkar edebiliriz, ancak Türkiye’yi başka bir coğrafyaya taşımadığımız sürece Ortadoğu devleti olarak kalmaya ve Ortadoğu’nun çıkarlarını korumaya yönelik politika üretmeye mecburuz.
Ortadoğu’da Osmanlı’dan sonra bir birlik beraberlik sağlanmamıştır. Yıllardır Arap Devletleri birlik olmaya çalışsa da bunu bir türlü başaramadılar. Bölgenin en önemli ortak değeri dindir. Ancak Araplar, Arap Milliyetçiliği üzerinden birlik kurmaya çalışmaktadır. Arap devletleri bir an önce birlik olmalı ve Ortadoğu’yu yeniden refaha ve huzura ulaştırmalıdır.
Erol Güngör’ün de dediği gibi Yemen’e, Kafkaslar’a, İran’a hatta Galiçya’ya giden Türk çocuklarının bir damla kanı bile boş yere akmış değildir.