Nesillerin başkanı
Neden bu cihana geliriz ? neden ölene değin gam yükü taşıyıp bir rahat yüzü görmeyiz? İnsan nasıl bir varlıktır? Yaşam gayemiz ne olmalıdır? Bütün bunlara cevap ararken bazı insanlar tanıdım. Kimi ufuk açan, kimi ümit veren olmuştu. Daha sonra dünya görüşüm oluşmaya başladığında ise gerçek liderleri gördüm. Onlar bana sorularımın cevabını ömürleriyle verecekti. Örnek bir hayat bırakıp ahirete irtihal eden, geride kalan nesillere dava şuuru aşılayan, hakiki manada mümin nasıl olurmuş öğretip gidenleri tanıdım… Lise çağlarımda Anadolu gençlik derneğinde Erbakan Hoca’yı daha da yakından tanıdım. İşte dedim benim ideallerimi oluşturacağım yaşamın gayesini öğreneceğim bir dava adamı. Okullarını derece ile bitiren, her gittiği okulda insanlara dokunabilen, girdiği ortamın seviyesini değiştiren, zeki ve idealist bir lider. Ümmete sayısız fayda ile arkasından dua edecek binlerce insan bıraktığı ömrünü bir cümlesiyle tarif ediyordu; “ne yaptıysam Allah rızası için yaptım”. Yine o sıralar Abdulmetin Balkanlıoğlu’nu canlı canlı dinleme fırsatım oldu. Malcolm X’in çabasını, çalışma azmini öğrendim. Necip Fazıl’ın yazdıklarından feyz aldım. Adnan Demirtürk’ün hayatını örnek almaya çalıştım. Kafkas kartallarının kararlı mücadelesinden hisse çıkardım. Ve tabii ki Muhsin Başkan’ı tanıdım.
Tarih 25 mart 2009’du ve ben henüz dokuz yaşındaydım. O zaman bir, iki haftalığına bütün Türkiye’de olduğu gibi bizim evimizde de hep haberler açık kaldı. Daha çocuk yaşta olmamız hasebiyle olanları idrak etmemiz çok sonraları yaşandı. Haber kanallarında gösterilen karlı puslu hava şartları arama kurtarma çalışmaları ve uzun soluklu bekleyişler… Hepsi çok tedirgin edici ve insanın nefesini daraltan görüntülerdi, bunlar hafızamda o günlerden kalan kesitler oldu. Çileyle geçmiş ömrün ardından gülerek Hakk’a yürüdü ve yaşantısıyla tek saniyesine bile hükmedemediğimiz cihan için fırıldak olmamayı gösterdi ardında kalanlara.
Sizlere Muhsin Başkan’ı anlatamam. Muhtemelen bu yazıyı okuyacak olanların onunla ilgili benden katbekat daha fazla bilgisi ve anekdotu vardır. Ben onun dik duruşundan, sabır ve sebatından, şehadetinden ziyade şiirlere ve şairlere olan ilgisine ayrı bir parantez açmak isterim. Rahmetli çokta iyi bir şairdir aslında. Gençlik zamanlarında şiire düşkünlüğü kendi ifadesiyle buna ayıracak vaktinin bol oluşundan kaynaklanıyordu. Hatırı sayılır bir süreyi cezaevinde geçiren birisi için buna vakit varken, sonraları meşguliyetinden ötürü şiirlere vakit ayıramadığını söylüyor. Fikir dünyasında yer etmiş isimlerin başında Necip Fazıl, Abdürrahim Karakoç gibi dava şairleri yer alıyor.
Muhsin başkan aklımda düştükçe yazdığım şiirlerden bir dörtlüğü sizlerle paylaşmak isterim;
Onu sabaha karşı görse fani kulun biri
İlk anda derdi ya dertlidir ya deli
Göz yaşıyla abdestli, beklerken ezanı
Değişmez memleket derdiyle fizanı
Bir röportajında şiirlerle ve kitaplarla hemhal oluşunu anlatmış ve Mamak’ta hücrede kaldığı zamanlarda yeğeninin ona gönderdiği bir fotoğrafının arkasına kendi kaleminden şu dizeleri aktarmıştı;
Gül, gül ki gül yüzünde binlerce güller açsın
Gül bahçesi gül yüzünden sevgi topla demet demet
Sevgide güller açsın, güller sevgi dağıtsın
Sevgiyle bakıyor gül gibi görüyorsan sen bahtiyarsın...
Bu şiiri, kendisinin ne denli naif bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Cam gibi bir insan, ne ise o… Kendisi ekrana karşı bu şiiri okurken, şiirinin son satırında olduğu gibi; sevgiyle bakıyor, gül gibi görüyor ve bahtiyar… Allah, onu anlayıp davasını yaşatabilmeyi nasip etsin.