Ahmet Fidan

Ahmet Fidan

Modern Toplum ve Ahlak

Modern Toplum ve Ahlak

Dev adımlarla ilerleyen teknolojik gelişmeler hayatı çok yönlü etkiliyor, gelişmelere paralel hayat standartları yükseliyor. Mümince yaşamanın temel niteliği olan “fazilet” ve “güzel ahlak” gönüllerde ağırlığını ve tesirini kaybediyor. Yerini çirkin ve sakil davranışlar alıyor. İnsanlar kendi olmak yerine başkalarının çok kötü taklidi olmayı yeğliyorlar. Güzel ahlak ve dinin toplum üzerinde belirleyici tesirini kaybetmesinin temel sebeplerinden birisi, teknolojik gelişmeler ve refah seviyesinin yüksek seyri diye düşünülebilir. Gözden kaçan, ama üzerinde düşünülmesi gereken İslâm’ın aslî unsurları olan “Kitap” ve “Sünnet”, Müslümanlar tarafından gerektiği ve yeteri kadar öğretilmiyor, öğrenilmiyor o sebeple bilinmiyor. Kaynağından tetkik ve öğrenme yerine itikat ve ameller kanaate ve kulaktan dolma indî görüşlere itibar ediliyor. 
 Dinin asli unsurlarının yerini duyumlar , “benim görüş ve kararım” yerini alıyor.  Hz. Peygamber (s)den itibaren İslâm’ın aslî temelleri, güçlü halkalarla nesiller boyu sürerek günümüze taşınmıştır. Gelecek nesillere sağlam halka ile sürdürülebilmesi için bilim, bilgi ve hikmetle güçlenmesi gerekmektedir. Günümüzden geriye doğru mini bir zihinsel seyahat, İslâm toplumunda hayat telakkisinin her halde hiç günümüzdeki kadar dünyevileşmemiş olduğu görülecektir. 
Refah düzeyinin yüksekliği ve teknolojik gelişmelerin zirve yaptığı son yıllarda, özellikle ülkemizde,  üzerinde ciddi biçimde düşünülmesi ve durulması gereken dikkate değer en önemli nokta, “İslâm” ve “İslâmcılık” kavramları ve ahlakî değerlerin erozyonudur.
İslâm, son ve kâmil lahûtî din ve ilk günkü kadar diri ve sosyal hayata yön vermektedir. Din, etkin ve manevi gücünü toplumdan esirgediği zaman batı emperyalizmin ayakları altında çamur olmakta ve ezilmektedir. İslâm’ın tesirini icra edebilmesi için değişen günün şartlarına ve hızla ilerleme kaydeden teknoloji karsında dimdik ayakta kalmasına sağlam fikrî zemin gerekmektedir.   Ancak “İslâm/cı” kavramı üzerinde etraflı düşünmekte yarar var. “İslamcı” veya geçerli anlamı ile “İslâmcılık” Kur’an-ı Azim’in mana ve ruhuna ne kadar uygun? 
“Lailahe illlah, Muhammed Resulüllah” diyen herkes Müslümandır. Müslümanın dinin esaslarını kaynağından öğrenmesi ve bilmesi gereken asli bir görevdir. Müslüman olduktan sonra sadece kulaktan duyma bilgilerle “İslâmcılık” oynamak,  İslâmî bir etiket geçim malzemesi değildir.
Dönem dönem İslâm tarihinde dönem dönem temel öğretisini savunan  “Ehl-i sünnet akidesi”ne bağlı kanaat önderleri ve mütefekkirler daima yol gösterici olmuşlardır. “İslâmcı” veya “İslamcılık” terimlerin tarihin hiçbir döneminde literatürde yer almamıştır.  Âlimler, arifler, mürşit ve kâmil müminlerin geldikleri mertebe ve taşıdıkları misyon son derece ciddi bir disiplinden geçerek söz konusu makamı elde etmelerin sonucunu doğurmuştur. İslâm, tarihi süreçte hizmetleri altın harflerle yazılan muhterem insanlar kendilerini “İslâmcı”, yaptıkları göreve de “İslâmcılık” adını vermemişlerdir.
 Ebedi hayata göçen o büyük insanlar, geride bıraktıkları eserleri ve gösterdikleri ışıklı yol ile hala aramızda yaşamaktadır. Belki hiç biri ile yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmadı. Ama her biri isim olarak bizim için bir âlim, mürşit ve yol gösterici olarak gönüllerde yaşamaktadırlar.
İmam Buharî, İmam Azam, İmam Şafii, İmam Ahmet Hambel, İmam Gazalî, Maverdî, Muhyettin Arabî, Mevlaâna Celalettin Rûmî, Nabî, Fuzûlî, Bakî ve sadece isimleri ciltler tutan binlerce önder. Geçen yüz yılın önemli isimleri Pakistanlı Şair Muhammed İkbal, Mevdudî, Mısırlı Hasan el Benna, Seyyit Kutup, Mehmed Akif, Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç birer kanaat önderi olarak bugüne ışık tutmuşlar, tutmağa devam ediyorlar ve yolumuzu aydınlatıyorlar.
Cehalet bulutlarının koordinatlarını tespit ederken bir şeyin noksanlığı hissedilmektedir. Teknolojik gelişmelerin egemen olduğu esas amaç gibi telakki edildiği, Müslümanların yüz yüze kaldıkları ana sorunların çözümünde ışık saçacak mütefekkir kafalara su ve ekmek kadar ihtiyaç duyulmaktadır. Televizyon ve internet kültürü ile zihinlerini dolduranlar, gerçeği bulmakta, bilmekte ve karar vermekte zorlanmaktadırlar. 
Bir araştırma yapılmış mıdır, bilinmez ama İslâm’ın temel bilgilerinden yoksun toplumda “Nasrânî/ Hristiyan” genel bilgiler daha çok yer tutmaktadır. “Elhamdülillah, Müslümanım” diyen samimi insanlar bile kişisel ve ailevî olarak Hristiyan gelenekleri titizlikle yerine getirmektedir. Hatta en ileri derecede Hristiyan gelenekleri fütursuzca içimize girmiş ve yer etmiş, itiraz edilince en büyük tepki Müslüman kesimden gelmektedir. 
Toplumsal refleksler,  neyin İslâmî, neyin İslâm dışı olduğu ayırt edemiyor,  bir taraftan medya bir taraftan kilisenin tesiri ile köklü bir dezenformasyon altında toplum savunmasız bırakılmıştır. Savunmasız bırakılan toplum yapısında derin ve kalıcı çatlaklar meydana gelmektedir. Manevî ve kültürel değerlerin boşluğu yabancı ideolojilerle doldurulmakta ve yeni nesiller kendilerini ya uyuşturucu veya en az onun kadar tehlikeli yabancı hayranlığının kucağında bulmaktadır. Bu haliyle genç nesiller kutsal olmadan, sakat bir ruh haliyle yetişmektedir. Geleceğimiz acayip tehdit altındadır.
 İslâm’a ve Hristiyanlığa ait küçük bir anket yapılabilseydi, büyük bir kesimin Hristiyanlığa ait terim ve kavramları net ve kusursuz bilecekleri endişesini taşımaktayım.  Birkaç örnekle bu düşünceyi küçük bir dost muhitinde denemek mümkün. Papaz/  imam, Kilise/ cami, gusül/vaftiz, hafize/ rahibe,  müezzin/ zangoç vs vs.
Bilim ve teknolojinin ilerlemesine paralel olarak, Müslümanların inanç konusunda bilgisiz, cılız, savunmasız ve çaresiz kalmasını sadece teknolojiye bağlamakta isabetli midir? 
Yazının başına dönebiliriz. İslâm toplumu günümüzde ve gelecekte İslâmî bir hayat için donanmış, bilgiyle kuşanmış bilge düşünürlere ihtiyacı bulunmaktadır. Başlangıçtan beri Modern ve çağdaş ilimler ne kadar ileri gederse gitsin asla Kur’an’ı Kerimin önüne geçemez. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” temel ve ilahî ilke bugün olduğu kadar gelecek te de geçerliliğini koruyacaktır. 
Sağlam ahlakî temellerin atılabilmesi ve yeni nesillerin birikimli olarak hayata hazırlanması için gerçek anlamda mütefekkir bir şekilde İslamla bezenmelerine bağlıdır.
 
G Ü N Ü N   H İ K M E Tİ
 
“Meşhûrdur ki fısk ile olmaz cihân harâb,
Eyler anı müdâhane-i âlimân harâb.”
K. İzzet Molla 
Herkes bilir ki cihan fitne, fesat ile harab olmaz. Onu, bilginlerin dalkavukluğu harab eder.
 
“ Fısk ile olmaz cihan harap,
   Anı müdahene-i aliman eyler harap.”
 
 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR