Durum Muhakemesi-1
“Durum muhakemesine hasımdan başlanmaz.” Dündar Taşer
Bin yıl önce yurt edip, bir asır önce varlığımızı bir süreliğine daha teminat altına aldığımız ülkemizin dört bir yanı kan ve gözyaşıyla çevrili. Ateşten bir çemberin ortasında yanmama mücadelesi veriyoruz. Hatta düşeceğimize inanan akbabalar üstümüzde dolaşmaya şimdiden başladı. Suriye’de müttefikimiz(!) ABD’nin silahlı insansız hava aracımızı düşürmesi, hemen sonrasında gerilen Filistin-İsrail hattı, ABD’nin İsrail’e destek amaçlı yolladığı uçak gemisinin Akdeniz’de başka yer yokmuşçasına bizim gemimizin karşısına demirlemesi gibi hasmane tutumlar… Bunlar “dış mihraklar” geyiğine kurban edilemeyecek kadar önemli meseleler. Hasmın husumeti gayet doğaldır, bizim asıl muhakemesini yapmamız gereken uluslararası arenada elimizi zayıflatan kendi meselelerimizdir.
Gün geçtikçe gelişen ve bizi gururlandıran savunma sanayimiz, Türk Devletleri Teşkilatı’nın tesis edilmesiyle uluslararası arenada kendi iddiamızı ortaya koymamız, Karabağ ve Filistin meselelerinde onurlu duruşumuz büyük ve önemli meselelerdir ancak bunların hedefine ulaşabilmesi için bazı şeyleri yeniden gözden geçirmemiz ve aksayan yönleri süratle düzeltmemiz gerekiyor.
Türkiye’nin en büyük ana problemi kaçak ya da yasal yollarla gelen göçmenler. Bu meselenin doğal uzantısı olarak gelişen demografik üstünlüğün kaybedilmesi endişesi ve göçmenlerin metropollerde gettolaşmasının getirdiği güvenlik problemlerini bir yana bırakırsak bu problemin doğurduğu bazı büyük sorunların da artık ciddi manada konuşulması gerekiyor. Başta eğitim olmak üzere konut sıkıntısı gibi sosyal hayatı baypas etmeye namzet birçok problemle karşı karşıyayız. Yabancıların yoğunlukta olduğu bazı devlet okullarında eğitim imkânsız hale gelmiş durumda.
Bazı okullarda tamamı mültecilerden oluşan sınıflar görmek mümkün. Bunun yanı sıra yarısı Türk yarısı mültecilerden oluşan bir sınıfta eğitim-öğretim pek mümkün gözükmüyor çünkü bu çocukların çoğunluğu doğru düzgün Türkçe bilmiyor.
Eğitim sisteminin aksaması demek bir neslin kaybedilmesi demektir. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu ateş çemberi içinde kaybedecek bir nesli değil tek bir insanı dahi olmamalıdır.