Türkiye’de okuma oranı neden düşüyor? Okuma nasıl sevdirilir?
Hangi yazarların kitapları okunmalı? Ne tür kitaplar tercih edilmeli? Üslupta nelere dikkat edilmeli? Ülkemizde okuma oranı neden düşüyor? Okumayı nasıl sevdiririz?
Bilindiği üzere Türkiye'de okuma oranı her geçen gün düşüyor. Türkiye 10 yıl önce, ülkeler arasında okuma sıralamasında Unesco raporlarına göre; ilk 30’a girerken 2018 itibariyle 86. sıralamaya gerilemiş vaziyette.
Okuma oranının bir hayli düşmesindeki tek neden elbette okumayı sevmeyen bir topluluk olmamızdan kaynaklanmıyor.
Peki ülkemizde okuma oranı neden düşüyor? Hangi yazarların kitapları okunmalı? Ne tür kitaplar tercih edilmeli? Üslupta nelere dikkat edilmeli? Okumayı nasıl sevdiririz?
İşte cevabı:
Bir kere şunu bilmeliyiz ki; beş bin yıllık kadim bir medeniyet olan Türk toplumu yazı ve okumadan ziyade, sohbete meyilli bir topluluk.
Ayrıca matbaanın ülkemize Avrupa ülkelerinden 200 yıl geç gelmesi ile medeniyetlerin kesişme noktasında bulunan Ortadoğu’da sık sık çıkan savaşlar sonrası yakılan kütüphaneler, ilim ve irfanı ciddi manada sekteye uğratmıştır. Son yıllarda ise toplumun nefsani duygularını okşayan televizyon ile internetin yaygınlaşması okuma oranına öldürücü darbeyi vurmuştur. Bütün bu olumsuzlukların üstüne bir de son dönemde sayıları hızla artan kifayetsiz, muhteris sözde yazarların; niteliksiz, berbat kitapları rafları doldurunca zaten yetersiz olan okuma oranı dip yapmıştır. Başta yöneticiler olmak üzere, toplum bu meseleyi tekrar masaya yatırıp hasar tespiti yaparak acilen çözüm yolları üretmelidir.
NİTELİKLİ ÜSLUBUN OLMAZSA OLMAZLARI
Nitelik ve üsluba gelince… Gençler kifayetsiz sözde yazarların şöhret uğruna zorlama, görkemli, tumturaklı, çetrefilli, yapay, soyut, sübjektif zırvalarına prim vermemelidir. Kimi okuduğuna çok ama çok iyi bakmalıdır. Bilgece eda ile bıktırıcı ayrıntılarla meselenin etrafında dolaşan, deyim yerindeyse üç kuruş maddi menfaat ve şöhret uğruna berbat zırvaları, süslü ambalajlarla pazara süren simsarları önce okuyucu cezalandırmalıdır. Dolambaçlı soyut sahte kavramlarla pirim yapmak isteyen hokkabazların anlaşılmazlık maskelerini söküp atmalıdır okuyucu. “Anlaşılmaz olan akılsız olana akrabadır” derler. Bu zihinlerden çıkartılmamalıdır.
Unutulmamalı; yazmak da, okumak da bir sanattır. Bilinmeli ki; en derin, en zor meseleleri herkesin anlayacağı dilde yazmaktan daha zor bir iş yoktur. Aslında sözde yazarın anlaşılmazlığının altında yatan gerçek; güçlü düşünce derinliğinden ziyade sığ düşüncesini gizemli bir esrar perdesine büründürerek algı oluşturma arzusudur. Olduğu gibi görünmemesidir. Oysa ki; iyi niyet ve sağduyu nitelikli üslubun yegane kaynağıdır. Öncelikle bir yazar kendisini olduğundan daha akıllı ve bilgili gösterme gayreti içerisine girmemelidir.
SADELİĞİN ÇEKİCİLİĞİ YAPMACIKLIĞIN İTİCİLİĞİ
Yapmacıklığın iticiliği beraberinde getireceğini akıldan çıkartılmamalı; doğallıktan, sadelikten ödün verilmemelidir. Sadelik, naiflik, basitlik, sadece hakikatin değil aynı zamanda dürüstlüğün de işareti olduğu bilinmelidir. İlim irfan sahibi, kültür düzeyi yüksek topluluklarda naifliğin ve sadeliğin çekiciliği yapmacıklığın ise iticiliği bariz biçimde fark edilmektedir.
Üslup güzelliğini düşünceden ve bilgiden alır. Halbuki sadece düşünür gibi yapan, yani düşünürlük taslayan yazarların üslubundaki berbatlık bu yüzdendir. Üslup düşüncenin siluetinden başka bir şey değildir. Müphem, soyut, anlaşılmaz veya berbat bir üslup yazanın bön, yapay ve sığ kafasını hemen ele verir. O halde birinci kural yazarın söyleyecek bir şeyinin bulunmasıdır.
İlminin, irfanının, zekasının, birikiminin yeterli olmasıdır. İyi bir üslup için bunlar tek başına yeterlidir. Başka arayışlara girenler, aslında söyleyecek hiçbir sözleri olmayanlardır. Gereksiz yere uzatılan, gevezeliğe kaçan yapay üslupla yazılanlardan çıkartılacak tek bir fikir, anlaşılabilen tek bir düşünce, kazanılabilen tek bir bilgi yoktur.
Söylenmeye değer bilgi birikimi ile fikri olan kimse yapmacık ve soyut ifadelere, çetrefil deyimlere ve abartılı benzetmelere ihtiyaç duymaz. Tam tersine o fikirlerini olabildiğince yalın açık ve naif biçimde dile getirmesini bilir. Ortaya koydukları eserlerinde ne tek bir kelime fazladır, ne de eksiktir. Tıpkı şahane bir yapıt gibi. Ne fazladan bir tuğla koyabilirsiniz ne de tek bir tuğlayı çıkartabilirsiniz.
OKUMA SABIR İŞİDİR
Sonuç olarak fikirce zengin, bilgice birikimli, nitelikli bir yazar okurun güvenini kazanır ve okur onun gerçekten ve içtenlikle söyleyecek bir şeylerinin olduğuna inanır.
Okumak aynı zamanda sabır işidir. Bu durum okuyucuya yazarı dikkatli ve sabırlı biçimde takip etme gücü verir. Bu tür yazar kendisini en doğru biçimde en basit tarzda ifade eder. Bunun gerçek nedeni de onun gerçekten söyleyecek bir fikrinin olmasındandır. Çünkü o okuyucuya kendi kafasındaki bilgiyi aktarmayı hedefler. Akıllı insanlar daha somut ifadeleri tercih ederler. Fakat çok şey konuşup gerçek manada hiçbir şey söylemeyenler ise soyut ifadeleri seçerler.
Okuyucuya okumayı sevdirmek için önce kitabı değil, yazarını fark ettirmek gerekmektedir. Yazarın birikimi, kültür düzeyi, ilmi, irfanı zaten eserindeki niteliğe yansıyacaktır. Mesele öyle isimleri bulup okuyucularla onları tanıştırmakta…
Gazeteilksayfa.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.