Terör örgütleri psikolojik zayıflıktan yararlanıyor: Canlı bombalar nasıl ikna ediliyor?
İçişleri Bakanlığına yapılan hain saldırısı sonrası, örgüt eylemlerine katılan kişilerin psikolojik gerekçelerine dikkat çeken Psikolog Büşra Kiriş, ‘‘Aileler dikkatli olmalı. Terör örgütleri insanların psikolojik zayıflıklarından yararlanıyor’’ dedi.
Türkiye, terörle mücadelede son yıllarda önemli adımlar atmış ve yenilikçi yaklaşımlar geliştirmiş olsa da zaman zaman terör saldırılarının önüne geçilemiyor. Bu etkin mücadeleler sonucunda yayınlanan istatistikler ise terör örgütlerine katılımın azaldığını gösteriyor. Tüm bunların yanında, terör örgütlerine katılmaya karar veren ve terör saldırılarına ikna edilmiş kişilerin ise katılım aşamasında aldığı kararlarda birçok etken devreye giriyor. Kötü ekonomik şartlar, yetiştirilme tarzı, ideolojik saplantılar, coğrafi etkiler ve psikolojik rahatsızlıklar terör örgütleri eylemlerinde kullanılacak kişilerin seçilmesinde büyük rol oynuyor.
Bu haberimizde çeşitli örgütlere ve terör eylemlerine katılan teröristlerin ne şartlarda bu eylemlere katıldıkları, bozuk psikolojileri, yetiştirilme tarzları konusunu Psikolog Büşra Kiriş’e sorduk. İnsan hayatında ailenin önemine sık sık vurgu yapan Kiriş, ‘’İnsan hayatında aşırı olan her düşünce insanı terörize edebilir. Bu kimi zaman bir canlı bomba, kimi zaman insanlara hayatı zehir eden zorba bir birey ve kötü aileler olarak da karşımıza çıkabilir’’ ifadelerinde bulundu.
TERÖR EYLEMLERİNDE SAPLANTILI İNANÇLAR ETKEN
Bazı araştırmalara göre inanılan düşüncelerde bağımsız olarak inancın kuvveti ile eğitim seviyesi ters orantılı’’ ifadelerinde bulunana Kiriş, ‘’Bir şeylere karar verme aşamasında: mantıken anlama, rasyonel çerçevede değerlendirmek ile dogmatik inançlar, saplantılı ideolojik düşünceler birbirinden çok farklı eylemlerdir. Coğrafi olarak bahsedersek bu şekilde etkiler meydana çıkabilir. Kişilerde eğitim ve birey seviyesi düşükse bir insanın herhangi bir konuya inanması çok daha kolay olur. Ve bu inanış kendisini kaptırarak inanmaya dönüşebilir.
Kişi bu durumda asla normal bir inanç seviyesinde değildir. İnandığımız şeyler aslında bizim karakterimizi şekillendirmede büyük etkendir. Karakterimiz inançlarımız doğrultusunda dünyayı anlama, değerlendirme ve yaşama amacının belirlenmesi kapasitesiyle de şekillenebilir. İnançtan kastım sadece din değil bu saydığım etkenleri belirlerken başvurduğumuz düşünceler de olabilir. Ve bu şekilde oluşturulan bir ideolojide eğer kişinin hayatına anlam katabilmesi için, bir davaya kendisini adamak, hayatını bir amaç uğruna feda edebilmek ulaşılabilecek en yüksek rütbe olmuş oluyor. Bu yüzden de bu tür terör eylemlerini gönüllü olarak istiyorlar. Sözde fedakârlık anlamında en iyisini yapabilmek, en büyük rütbeye erişebilmek ‘kendi savundukları ideolojileri’ bağlamında bir şehitlik mertebesi gibi düşüncelerle hareket ediyorlar’’ diyerek terör eylemlerine katılan kişilerin inanç boyutundaki psikolojik alt yapılarına değindi.
OKULLARDA RASYONEL DÜŞÜNCEYE ÖNEM VERİLMELİ
Okullarda rasyonel düşünce tarzının öğretilmesi ile bu tür şiddet olaylarının önüne geçilebilir’’ diyen Kiriş, ‘’İnsanların tabii ki inançları olmalı, doğru öğretilmiş inançlar kişilerin hayatına belirli bir düzen getirebilir. Fakat inanç düzeyini ayarlayabilmek rasyonel anlamda çok daha önemlidir. Burada klasik bir söylem devreye giriyor, ‘her şeyin fazlası zararlıdır.’ Bu nedenle biraz daha rasyonel bir bakış açısı kazandırılmış çocuklar ilerde şiddet olaylarının içine girmeden sorgulama yapabilir. Fedakârlık aşaması, onaylanma aşaması çok yüksek bireyler ailesinden yeteri kadar sevgi, yerinde gösterilen takdir gibi motivasyonu güçlendirecek davranışlar görmemiş olabilirler.
Çok eleştirilmiş olabilir. Bunun tam karşısında çevresindeki başkaları tarafından takdir edilen çocuklar bir başarı elde etmiş gibi düşünebilir. Bu çevreyi bir aile gibi görebilir. Bu çevrelerden kasıt işte zararlı örgütler de olabilir. Burada devreye kendisini kanıtlama hali, bunun devamında ise kendisini takdir eden ve onlar gibi düşündüğüne inandığı hatta ailesi yerine koyduğu zararlı örgütlere hayatını feda etme hali ortaya çıkabilir. Burada çocukluktaki temel ihtiyaçlara vurgu yapmış oluyoruz. Bunlar sadece beslenme ve barınma gibi ihtiyaçlar değil. Bunların arasında onay almak, değer görmek de var. Bu insanlar hayatlarını yüksek bir inanç için feda etmedikleri sürece hayatın anlamsız olduğunu düşünüyorlar. Bu kadar değersizlik hissi oluşmuş demek ki. Bu konuya ısrarla eğilmeliyiz’’ şeklinde konuştu.
ANNE VE BABA EĞİTİM ALMALI
‘‘Aileler çözemediği sorunlar karşısında çocuklarıyla terapiste başvurabilir’’ ifadelerinde bulunan Kiriş, ‘‘Örneğin çocuk ayda bir de olsa bir oyun terapisine gidebilir. Oradaki çocuk psikoloğu ile ailelerin ufak tefek görüşmeleri bile iyi ilişkiler bağlamında büyük bir fark yaratacaktır. Anne baba okulları var. Çocuk yapmaya karar verdikten sonra anne babalar eğitim alabilir. Akıllarındaki soruların cevaplanması için, her anlamda sağlıklı bir çocuk yetiştirebilmek için çok faydalı olabilir.
Anne baba panik olursa verilmesi gereken eğitimleri veremeyebilir. Anne baba da olan psikolojik bozukluklar bir şekilde çocuklara da geçebiliyor. Bunun kalıtımdan ziyade öğrenmeyle alakası var. Ailesi okutmamış, ekonomik zorluklardan gelen anne ve baba çocuk eğitimi konusunda zorlanıyorlar. Hatta iyi niyetle eğitimi üzerine düştükleri çocuğu birçok konuda yıldırabiliyorlar. Anne ve babalar her şeye yetemeyebilir. Yetemeyeceklerini kabul etmelidirler. Dediğim gibi anne baba okulları çocuk yetiştirme sürecinde çok etkili olabilir. Sağlıklı nesiller yetiştirebilmek için sadece çocukların değil anne babanın da eğitimden geçmesi gerekiyor’’ diyerek cümlelerini noktaladı.
Mikail Karaman / www.gazeteilksayfa.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.