Cemal Süreya kimdir? Cemal Süreya’nın gerçek soy ismi neydi?
Cemal Süreya kimdir? Cemal Süreya neden soy ismini değiştirdi? Soy ismindeki “y” harfi nasıl silindi? Cemal Süreya’nın gerçek soy ismi neydi? Sezai Karakoç ile yolları nasıl kesişti? Sezai Karakoç’a Mona Rosa’yı yazdıran kız kimdi?
Cemal Süreya kimdir? Cemal Süreya şiirlerinin en önemli özelliği neydi? Cemal Süreya’nın sözleri sosyal medyada neden paylaşım rekoru kırıyor? Cemal Süreya’nın en meşhur şiiri hangisidir? Cemal Süreya şiirde hangi tarz ve akımı benimsedi? Cemal Süreya dili nasıl kullandı? Cemal Süreya neden soy ismini değiştirdi? Soy ismindeki “y” harfi nasıl silindi? Cemal Süreya’nın gerçek soy ismi neydi? Cemal Süreya ile Sezai Karakoç’un yolları nasıl kesişti? Sezai Karakoç’a Mona Rosa’yı yazdıran kız kimdi?
İşte Cemal Süreya’ya dair en çarpıcı ayrıntılar:
Ölümünün 29. Sene-i devriyesinde sevenleri tarafından anılan Cemal Süreyya’nın yaşam öyküsünü sizler için derledik:
Asıl adı Cemalettin Seber olan Cemal Süreya, 1931 yılında Erzincan'da doğdu. Babası Hüseyin Seber, annesi ise Gülbeyaz Seber'dir. 6 yaşında ailesiyle beraber Erzincan'dan ayrılarak Bilecik'e yerleşti. İlkokula, Bilecik'te başladı ve İstanbul 'da devam etti. Lise öğrenimini Haydarpaşa Lisesi'nde yaptı. Yükseköğrenimini ise Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde tamamladı. Üniversiteden mezun olduktan sonra Maliye Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Orta Doğu İktisat Bankası ve Türk Dil Kurumu'nda çalıştı.
ANNESİNİ KÜÇÜK YAŞTA KAYBETTİ
Annesini küçük yaşta kaybeden Cemal Süreya, edebiyata yönelişi ile ilgili şunları söyler: "Belki beni edebiyata götüren bir sürü neden vardır. Ama bir keskin neden ararsam bunu annemde bulduğumu söyleyebilirim."
Cemal Süreya'nın okuma tutkusu çocukluğunda başlamıştı. O günleri şöyle anlatıyor: "Bizim çocukluğumuzda her kitabı bulamazdık. Bunun için elime ne geldiyse okudum. Hatta sokakta kese kağıdı ve gazete bulurduk, içinde roman varsa okurduk."
Dostoyevski'nin Cemal Süreya’nın yazarlık kariyerinde önemli bir etkisi oldu: "Benim edebiyatla ilgili olarak ikinci bir doğum tarihim var: 1943. Dostoveyski'yi okudum ve ondan sonra hiç huzur kalmadı bende." Cemal Süreya, şiir ve yazılarını çeşitli dergilerde ve gazetelerde yayınladı. 1990 yılında vefat etti. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimi ile, duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle ikinci yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir. Ölümünden sonra adına bir şiir ödülü kondu. 1997′de de Cemal Süreya arşivi yayımlandı.
CEMAL SÜREYA'NIN ESERLERİNDEN BAZILARI
***Üvercinka
***Göçebe
***Beni Öp Sonra Doğur Beni
***Güz Bitiği
***Şapkam Dolu Çiçe
CEMAL SÜREYYA'NIN SOYADINDAKİ "Y" HARFİNİN YOK OLUŞ HİKAYESİ
Üvercinka, güvercin kanadından kısaltılarak elde edilmiş bir sözcük. Barışa, aşka dayatmaya dönük…
“Elma” şiirinde, adındaki “Y” harflerinden birini attığını ilan eder. Nedeni, kendi anlatımına göre, arkadaşıyla bir telefon numarası üzerine girdiği iddiayı kaybetmesidir. Söz konusu telefon numarası ise, Üvercinka’nın…
Cemal Süreya, “O zaman çok güvenirdim belleğime. Telefon numaralarını falan kaydetmezdim. Belki de kaydetmediğim için kalırdı. Ona dedim ki, eğer bu böyleyse, ismimden bir harf atarım dedim. Kaybedince, ismimde harf aradım, iki tane olandan birini atmak daha uygun geldi.” diyor.
CEMAL SÜREYA İLE SEZAİ KARAKOÇ’UN YOLLARI NASIL KESİŞTİ?
Cemal Süreya ve Sezai Karakoç üniversitede sınıf arkadaşıdır ve sınıflarında 'Muazzez Akkaya' isminde bir de kız vardır. Anlatılanlara ve dilden dile dolaşan bilgilere göre; ikisi de bu kızı gizliden gizliye sevmektedir. Sınıfta gün boyu aynı kıza duydukları ilgiyi birbirlerine anlatmaktadırlar.
Hatta Muazzez'e yazdıkları şiirleri birbirlerine okumaktadırlar. Sonra bu aşk, zamanla alevlenmiş ve birbirlerine 'ben elde ederim, sen edersin' derken 'kim elde edecek?' diye iddiaya tutuşmuşlar. Kaybeden büyük bir bedel ödeyecek demişler. Ve bu bedel ömrü boyunca üzerinde kalacak. Bedene fiziksel bir zarar olmayacak diye de karar kılmışlar. Ve sonunda soy ismini değiştirmeye gelmiş olay.
Cemal Sürey(y)a kazanırsa; Sezai Karakoç'un soyadı 'Karkoç' olacak. Sezai Karakoç Kazanırsa ; CemaL Süreyya'nın soyadı 'Süreya' olacak. Tabii olan olmuş ve Sezai Karakoç muradına ermiş. Cemal Süreyya da gidip tek 'y' harfini soyadından attırmıştır... İşte Süreyya'dan Süreya'ya geçiş dönemi böyle olmuştur.
SEZAİ KARAKOÇ’A MONA ROSA’YI YAZDIRAN KIZ?
Muazzez Akkaya Sezai Karakoç'un kendisi ile bir iddia sonucu çıktığını öğrenir. Biraz da sorunları olan Muazzez bunu kaldıramaz ve okulu bırakıp ve memleketi olan Geyve'ye gider. Sezai Karakoç bu duruma çok üzülür ve Muazzez Akkaya'ya ithafen Mona Rosa'yı yazar. Usta şair Karakoç, bu şiiri 1950 yılında Mülkiye'de öğrenci iken yazmıştır ancak bir süre yayımlanmamıştır.
Peki Cemal Süreya’nın söz ve şiirleri gençlerin neden bu kadar ilgisini çekmektedir? Neden Cemal Süreya’nın söz ve şiirleri sosyal medyada paylaşım rekoru kırmaktadır?
İşte Cevabı:
Çalkantılı bir yaşam hikayesi olan ve şiirde ikinci yeni akımını benimseyen Cemal Süreya’nın söz ve şiirleri çok keskin ve sert bir dille yazılmıştır.
Hicvi ve eleştiriyi acımasızca kullanan usta şairin şiirlerin ve sözlerinin pek çoğu bir yaşanmışlık öyküsüdür. Annesini erken yaşta kaybedişi, babasının ölümünün verdiği acı, aşk ve evliliklerinde çektiği ıstırap Cemal Süreya’nın şiir ve sözlerine yansımıştır.
İşte günümüz gençleri de bu söz ve şiirlerde kendi yaşamlarından bir kesit bulmaktadır.
İŞTE PAYLAŞIM REKORU KIRAN O SÖZ VE ŞİİRLER
Muhteşem şiirleri ve sözleriyle günümüze damga vuran Cemal Süreya'nın en etkileyici sözlerini, en güzel şiirlerini sizler için derledik.
Biliyorum sana giden yollar kapalı! Üstelik sende hiçbir zaman sevmedin beni. Ne kadar yakından ve arada uçurumlar, insanlar, evler aramızda duvarlar gibi.
Zaman lazım sadece, unutacaksın! Nasıl unuttuysan çocukluğunu, kırılan oyuncaklarını. Kırılan kalbini de öyle unutacaksın.
Uğraşmayı bırak artık dünle ve dünündekilerle. Bir de hep yanında olanlarla yarına bakmayı dene.
Bazen diyorum ki ne olacak söyle gitsin. Sonra diyorum söyleyince ne olacak sus bitsin.
Küçükken anneme mezarlıktan korkuyorum dediğimde “ölüden değil, diriden kork” demişti. Zamanla anladım ki annem yine haklıydı.
Öylesine sevdim ki seni, öylesine sensin ki! Kuşlar gibi cıvıldar, tattırdığın acılar.
Bir kağıda sensizlik yazdım. Yine de çok hoşuma gidiyor. Çünkü, sensizlik kelimesi bile senle başlıyor.
Cevap veriyorum zamanla her şey geçer diyen akıllılara; geçen tek şey zamandır anlayan, anlatsın anlamayanlara.
Önce sevdiğiniz terk eder sizi, ardından uykunuz. Sonra ne sevdiğiniz geri gelir ne de uykunuz.
Acı çektikçe insan olgunlaşırmış. Yalan be! İlk önce kalbin kırılır, sonra çürümeye başlarsın.
Aslında ayrılıklar değil de, gidenin sevmediği halde ‘ seviyorum ‘ demesi en çok koyuyor insana.
Unutsun beni demişsin, bu bana imkânsız geliyor. Çünkü unutmam için önce seni hatırlamam gerekiyor.
Seni soruyorlar. Öldü mü diyeyim yoksa dönecek mi? İkisi de imkânsız değil mi? Çünkü biliyorum; asla geri dönmezsin ve biliyorsun; sen benim için asla ölmezsin!
Sen dedi; intihar gibisin. Hem herkes tarafından bir kez düşünülen hem de cesaret edilemeyen.
Küçükken aldığım dışı güzel, içi hep çürük çıkan elmalı şekerler gibisin. Aranızdaki tek fark; O elmalı, sen ise el’malı.
Çok yoruldum sevgili; daha fazla yorma beni. Ben fazlasıyla ödedim zaten, uğrunda kaybettiklerimin bedelini.
Birer birer, seve seve çıktığım aşk basamaklarını; onar onar, söve söve iniyorum şimdi!
Sana seni seviyorum dediğim kadar, Anneme peki anneciğim deseydim; hazırdı cennetteki yerim.
Gölgene bak, beni anlamak istiyorsan; O kadar yakın, ama sana asla dokunamayan.
Önce sevdiğiniz terk eder sizi, ardından uykunuz. Sonra ne sevdiğiniz geri gelir ne de uykunuz.
Biliyorsun, ben hangi şehirdeysem yalnızlığın başkenti orası. Ve yine sevgili çocuk, biliyorsun, kişi tutkularıyla yalnızlığını adlandırıyor o kadar.
Hayat benimse eğer kimse karışamaz ve biliyorum ki herkesle dost olunmaz. Aşka gelince bir kere sevdim işte, bir daha işim olmaz.
Neden yorgunsun sorusuna cevap aramaktan, ‘Ve bunu sormasınlar diye gülümsemekten yoruldum.
Annesinden dayak yediği halde, yine ‘Anne’ diye ağlayan bir çocuktur aşk.
Mutlu olmanın yolunu, karşıdakini mutlu etmek sanıyorduk. Yanıldık! Çünkü ne kadar mutlu ettiysek, o kadar yalnız kaldık.
Kimseyi suçlama, Suçlanacak biri varsa o da sensin. Sonuçta o sana küçük bir umut verdi, Sen ise ona her şeyini verdin.
Annem gözyaşları için ekmek kırıntısı gibi değerlidir derdi. Üstüne basıp geçenlerin çarpılışını görmek için bekliyorum seni.
Ertesi gün sana kavuşmayacağım için, uyumadığım geceler var benim.
Ben ne kadar öbür çiçekleri denesem. Seninki gül oluyor aralarında.
Ne ikna edici bir intihar biçimidir; şimdi seninle göz göze gelmek.
Keşke birini tam kaybetmeden, ona olan tüm sevgimizi haykırabilsek.
Acı çektikçe insan olgunlaşırmış, yalan be! İlk önce kalbin kırılır, sonra çürümeye başlarsın.
Ertesi gün sana kavuşmayacağım için, uyumadığım geceler var benim.
Ne ikna edici bir intihar biçimidir; şimdi seninle göz göze gelmek.
Keşke birini tam kaybetmeden, ona olan tüm sevgimizi haykırabilsek…
Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında, zorlama kendini.
Dokunulmasa da, görülmese de; kalpte yer verilir bazısına, nedensiz!
Annesinden dayak yediği halde, yine “anne’ diye ağlayan bir çocuktur aşk.
Oyuncağın kırıldı diye üzülme çocuk. Büyüyünce kalbin paramparça olacak.
Evet, gün geliyor bıkıyorum senden, ama İstanbul’dan bıkmak gibi bir şey.
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın, karanlık her sokaktaydın, gizli her köşedeydin..
Sana rastladığım gün susuzdum, yalnızdım bir çırpıda içtim gözlerini.
Gözleri göz değil gözistan
Bir odadan bir odaya geçiyor
Kapının birini açıp birini kapıyor.
***
Elim geçiyor aptaldan
Kapital
Elim mi çiçek mi bilmiyorum
Bir elim bir çiçek mi açılan
***
Onların, yani sizin hayatınıza
Şarkılar girmiş, şarkısız edemiyorsunuz
Şarkılar, yani barış yani gökyüzü
Yani bazan burun buruna geldiğimiz köşe başlarında
***
Bir cigara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu.
***
Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşürüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
***
Öyle sevdim ki seni
Öylesine sensin ki!
Kuşlar gibi cıvıldar
Tattırdığın acılar
***
Özgürlüğün geldiği gün
O gün ölmek yasak
***
Ben nereye gittimse bütün zulumlardı
Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
Namussuz bir çağ bu biliyorsun...
***
Ben hangi şehirdeysem
Yalnızlığın başkenti orası
***
Fatih Sultan Mehmet gemilerini karadan yürüttü ya
Deniz kaçkını bir ulusun çocuklarıyız biz o gün bugün
***
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki..
***
Yüzüm kime dönük olursa olsun yüreğim hep sana dönük olacak…
***
Seni o kadar yakından görünce,
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
***
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
***
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu.
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük..
***
Yaşayanlar unutmuştu bizi ..
Biz öldüğümüzle kalmıştık..
SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylelemesine maviydi kör oldum
Taşlara gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?
....
Sana Giden Yollar Kapalı
Biliyorum Sana Giden...
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir gece yarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
ÜVERCİNKA
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil
Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil.
ÖYLE UZAKTAN SEVİYORUM SENİ
Uzaktan seviyorum seni
Kokunu alamadan,
Boynuna sarılamadan
Yüzüne dokunamadan
Sadece seviyorum
Öyle uzaktan seviyorum seni
Elini tutmadan
Yüreğine dokunmadan
Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
Şu üç günlük sevdalara inat
Serserice değil adam gibi seviyorum
Öyle uzaktan seviyorum seni
Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
En çılgın kahkahalarına ortak olmadan
En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
Öyle uzaktan seviyorum seni
Kırmadan
Dökmeden
Parçalamadan
Üzmeden
Ağlatmadan uzaktan seviyorum
Öyle uzaktan seviyorum seni;
Sana söylemek istediğim her kelimeyi
Dilimde parçalayarak seviyorum
Damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum.
...
Yazmam Daha Aşk Şiiri
Oydu bir bakışta tanıdım onu
Kuşlar bakımından uçarı
Çocuk tutumuyla beklenmedik
Uzatmış ay aydınlık karanlığıma
Nerden uzatmışsa tenha boynunu
Dünyanın en güzel kadını oydu
Saçlarını tarasa baştan başa rumeli
Otursa ama hiç oturmaz ki
Kan kadını rüzgardı atların
Hep andım ne yaşanır olduğunu
En çok neresi mi ağzıydı elbet
Bütün duyarlıklara ayarlı
Öpüşlerin türlüsünden elhamra
Sınırsız denizinde çarşafların
Bir gider bir gelirdi işlek ağzı
Ah şimdi benim gözlerim
Bir ağlamaktı tutturmuş gidiyor
Bir kadın gömleği üstümde
Günün maviliği ondan
Gecenin horozu ondan
AŞK
Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı.
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı
Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik
Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.
Beni Öp Sonra Doğur Beni
Şimdi
Utançtır tanelenen
Sarışın çocukların başaklarında.
Ovadan
Gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
Çeviriyor o küçücük güneşimizi.
Taşarak evlerden taraçalardan
Gelip sesime yerleşiyor.
Sesimin esnek baldıranı
Sesimin alaca baldıranı.
Ve kuşlara doğru
Fildişi: rüzgârın tavrı.
Dağ: güneş iskeleti.
Tahta heykeller arasında
Denizin yavrusu kocaman.
Kan görüyorum taş görüyorum
Bütün heykeller arasında
Karabasan ılık acemi
“Uykusuzluğun sütlü inciri”
Kovanlara sızmıyor.
Annem çok küçükken öldü
Beni öp, sonra doğur beni.
Cıgarayı Attım Denize
Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüşüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir Akdeniz şehri çıkabilir içinden
Alıp yaracak olsak yüreğini
Şimdi bir güvercinin
Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir
Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinle de boyuna ekmek kesiyorsun
Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cıgara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu
Bu Bizimki
Yıkıcı bir aşk bu,
Yıkıyor milletin ortasına
Tutku yükünü.
Bölücü bir aşk,
Ekmeği suyu bölüyor
Günde üç öğün.
Hain bir aşk bu,
Sizin eve hırsız girer
Onunkine polis.
Yasadışı bir aşk ,
Evlenmeyi
Hiç mi hiç düşünmüyor.
Soyguncu bir aşk bu,
En sıradan ezgilerden
Sevinçler devşiriyor.
Kökü dışarda bir aşk,
Dante ile Beatrice'inkine
Fena öykünüyor.
İşgalci bir aşk bu,
Samanlık sevişenin diyor
Başka şey demiyor.
Şarkısı Beyaz
Ayıcılar geçti, affedilmemiş insanlar geçti
Şehirler taş yürekliydi şarkısı-beyaz
İnsanların büyük rüyaları vardı
İnsanlar bir ölümle öldüler ki
Sevgiler arasında şaşırıp
Bir unuttular ki deme gitsin.
Ben olanca kuvvetimle
Halatlara asılıyorum nafile
Ben ayrı düşmüşüm bir kere
Ayrı düşmüşüm insanlardan.
Bu yıldız tutmaz mavilikte
Ne deniz ne köpük kar eder bana.
Arada bir ağlamak için
Onu kocaman ellerimle sevdim.
Ölüm daha saçlarına gelmemişti şarkısı-beyaz
Saçlarını kestim, şarapla ıslattım
Saçlarını koynumda saklıyorum
Arada bir ağlamak için.
Ve suların altında mavileyin
Küstah bir çalparaydı ayağını uzatmış
Mesut hatırasına balıkların.
Ve kocaman küfürleriyle sarhoş
Yatardı yavaşlamış tüyleriyle
Gemicilerin öldürdüğü kuş.
Siraküzaya uğrayamadık
Torbadaki çakıllara baktım şarkısı-beyaz
Benimkilerin üstünde üç tane hilal
Üç tane uzun hilal vardı, upuzun
Siraküza açıklarında bahanesiz bir yaz
Çalkandık durduk.
Tanrı
Bin birinci gece şairi yarattı,
Bin ikinci gece cemal'i,
Bin üçüncü gece şiir okudu tanrı,
Başa döndü sonra,
Kadını yeniden yarattı
Gazeteilksayfa.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.