Ali Haydar Efendi kimdir? İşte Mahmut Efendi Cemaatinin kökeni
Mahmut Efendi Cemaatinin kökeni nereye dayanıyor? Mahmut Efendi Cemaati neden İsmail Ağa veya Çarşamba cemaati olarak biliniyor? Ali Haydar Efendi kimdir, nerede doğdu, hangi eğitimleri aldı, Nakşiliğin hangi kolundan, vefatından sonra yerine kim geçti?
Mahmut Efendi cemaati, günümüz Türkiye’sinde tasavvufi cemaatler arasında en bilinen, en büyük, en etkili cemaatler arasında gösterilmektedir.
Nakşiliğin Halidi koluna bağlı bulunan Mahmut Efendi cemaati aynı zamanda İsmail Ağa cemaati veya Çarşamba Cemaati olarak da bilinmektedir. Bunun nedeni ise Cemaatin İstanbul’un Fatih ilçesindeki Çarşamba semtindeki İsmail Ağa camisinin bulunduğu külliyede faaliyet yürütmesindendir.
Peki cemaatin şuan en tepe ismi yani şeyhi konumundaki Mahmut Efendi Cemaatinin kökeni nereye dayanıyor? Silsile nasıl devam ediyor? Mahmut Efendi Cemaati neden İsmail Ağa veya Çarşamba cemaati olarak biliniyor? Ali Haydar Efendi kimdir, nerede doğdu, hangi eğitimleri aldı, Nakşiliğin hangi kolundan, vefatından sonra yerine kim geçti?
İsmail Ağa cemaatinin lideri Mahmut Efendi’nin şeyhi Ali Haydar Efendi’nin, hayatını sizler için derledik.
Ali Haydar Efendi 1870 yılında Batum’un Ahıska kazasında dünyaya geldi. Babasının ismi Mehmed Şerif Efendi’dir. İki yaşındayken annesini, dört yaşındayken de babasını kaybetti. İlk medrese tahsilini Ahıska’da yaptı.
HUKUK HOCASI OLUYOR
24 yaşında Erzurum’a yerleşen ve medrese eğitimine burada devam ettiren Ali Haydar Efendi, bir müddet sonra İstanbul’a taşındı.
İstanbul’da Meşhur Çarşambalı Hoca Ahmed Efendi’den 1901 senesinde icazet aldı.
Daha sonra Fatih’te dersiam olarak (alim - öğretmen) vazifeye başladı.
1909’da Fetvahane’de fetva vermiş, 1914 ‘de Sahn Seman medresesinde fıkıh (hukuk) hocası olmuştur.
PADİŞAHLARA DERS
1915 senesinde şeyhülislamlıkta yeni kurulan Telif-i Mesail (Sorunların yazılması) heyetinin başına getirilmiştir.
Bu arada 1916 senesinden Osmanlı devletinin son dönemine kadar “huzur derslerine” muhatap olarak katıldı.
Huzur dersleri, her Ramazan ayında Padişah’ın huzurunda yapılması gelenek olan tefsir dersleri demektir.
Her Ramazan ayında toplamda sekiz defa yapılan huzur derslerine Kur’an-ı Kerim’den birkaç ayeti okuyan bir hocaefendi ve onu dinleyip, sorular sorarak toplantının ilmi bir müzakere şeklini almasına vesile olan 15 alim katılırdı.
Padişah ve davetliler ise bu toplantılarda dinleyici konumundaydı.
FATİH ÇARŞAMBA’YA GELİYOR
İlmi kariyerini tamamlayan Ali Haydar Efendi, daha sonra seyr-ü süluk'te (tasavvufta terbiye yolu) ilerlemek için Fatih Çarşamba’da Şeyh İsmet dergahına intisap etti. Şeyhi Bandırmalı Ali Bezzaz efendidir. Ali Haydar Efendi Ali Bezzaz efendinin vefatı üzerine 1914 senesinde cemaatin büyük bir teveccühüyle dergahın başına getirildi.
SAMİ EFENDİ İLE ERZURUMLU ALVAR İMAMINA ÖZEL İLGİ
Ali Haydar Efendi, zamanın büyüklerinden hemen hepsi ile görüşürdü. Bunlar arasında iki tanesine özel bir sevgi beslediği biliniyor. Birincisi Erzurumlu Alvar İmamı Hâce Muhammed Lütfi diğeri ise Merhum Sami efendidir... Sami efendinin kendisini mükerrer ziyaretlerinin birinde oradakilere şöyle dediği anlatılıyor: “Bu zatın bizi sekizinci ziyaretidir. Biz henüz bir defa bile gidemedik. İşte Allah için ziyaret budur, kemalat (olgunluk, büyüklük) da budur". Ali Haydar efendi çok sevdiği Sami efendinin kendisinin cenaze namazını kıldırmasını vasiyet etmiş o da adeti olmamasına rağmen kıldırmıştır.
OĞLU ALİ HAYDAR EFENDİYİ ANLATIYOR
Oğlu Hâlid Gürbüzler babasıyla ilgili olarak şunları söylemektedir:
"Babam kimseyle kötü olmamamızı söylerdi. Oturalım, çaylar, kahveler içelim demez, devamlı ilimle meşgul olurdu. Erzurum'dan Alvarlı Mehmed Efendi, Ramazanoğlu Sâmi Efendi sık sık ziyaretine gelirlerdi. Hasib Efendi ile Mehmed Zahid Kotku Efendi de gelirlerdi. Devrin bütün alimleri ziyaretine gelir, sohbet ederlerdi."
Mehmed Zahid Kotku hazretlerine sevgisini de şöyle açıklamıştır: Hasip Efendi'yi tanırım, büyük zattı. Aziz Efendi'yi de okuduğum bir yazısı ile tanıdım, o da büyük bir insandı. Amma şu Bursalı'yı görüyor musunuz, büyükler büyüğü Gümüşhaneli'nin ta kendisi..."
KUR’AN-I KERİM’E ADANAN BİR HAYAT
Ali Haydar Efendi evrad ve ezkara büyük önem verir vaktinin çok büyük kısmını Tahirül Mevlevi’nin de işaret ettiği gibi Kur’an okumakla geçirirdi. Hayatını ilme ve talebe yetiştirmeye hasretmişti. Talebeleri öz evladından daha değerli idi. Bunu; “Sulbümden (neslimden) değil, yolumdan gelen talebemdir” şeklinde ifade etmişlerdir.
TALEBELERİ O’NU ANLATIYOR
Talebelerinden Emin Saraç Hoca, Altınoluk dergisinin kendisi ile yaptığı bir röportajda Ali Haydar efendinin ilmi yönü hakkında şunları söylüyor: "Ali Haydar efendi fakih (hukukçu) bir insan. Müthiş bir zekası var. O yaşta, alır meseleleri saatlerce konuşur. Hocamızdı, kendisinden çok dersler okudum. Bana Şifa-i Şerifi ilk defa okutan odur. Şifa-ı Şerifi okutur, hem ağlar hem ağlatırdı."
Dini hizmetlere, emri- bil marufa (iyiliği emir) büyük ehemmiyet verirdi: “Din-i mübin-i İslam’ın devam ve bekası Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkerin devamına; din-i mübin-i İslam’ın inkırazı (yıkılması) Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker’in terkine bağlıdır” derdi.
SÜREKLİ İLİM TAHSİL ETTİ
Dört mezhepte fetva verme ehliyetine sahip olduğu halde çok mütevazi idi. Devamlı yeni şeyler öğrenme aşk ve iştiyakındaydı. Bundan dolayı talebeliği hiç elden bırakmamış, devamlı okumuştur. Hatta yeni bir bilgi edindiğinde hanımına “Hanife! Hanife Yeni bir cahilliğimi daha gördüm, yeni bir şeyler öğrendim” derdi.
Nakşibendiliğin Halidi koluna mensup bu büyük zat 1 Ağustos 1960’ta vefat ettikten sonra yerine halen hayatta olan Oflu Mahmud Ustaosmanoğlu efendi geçmiştir.
Gazeteilksayfa.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.