Serigrafi hediyelik eşya başta olmak üzere yaygınlaştı
Türkiye’de serigrafi alanında ilk kitabı yazan Prof. Dr. Hasan Pekmezci bugün hediyelik eşya olmak üzere birçok alanda kullanılan serigrafinin Türkiye’de yaygınlaşmasını ve bu süreçteki rolünden bahsetti.
Dünya’da binlerce yıllık geçmişe sahip olup, Türkiye’ye 1950’de gelen serigrafi (ipek baskı) tekniği ilk 30 yılda Türkiye’de neredeyse adını hiç duyurmadı. Güvenli ve maliyeti daha ucuz baskı ve çoğaltma ihtiyacından doğan serigrafinin Türkiye’de tanınmasında büyük role sahip Prof. Dr. Hasan Pekmezci’nin buna ilgisi ise 1970’lerde başladı. Prof. Dr. Pekmezci konuyla ilgili gazetemize yaptığı açıklamada serigrafinin diğer baskı tekniklerinin aksine sağlıklı olduğunu ve sadece bir karton kutuya koyduğu malzemelerle Türkiye’nin her yerinde 2 metrelik baskılar yapabileceğini söyledi.
3 BİN KİTAPTAN BİR LİRA KAZANMADIM
Türkiye’de serigrafi baskı tekniğinin yaygınlaşmasında rolü büyük olan Prof. Dr. Hasan Pekmezci, “Serigrafi her yerde bir küçük masanın bulunduğu her yerde çok basit araç ve gereçlerle ağır, külfetli, pahalı masalar, presler istemeden uygulanabilecek bir teknik. Serigrafi diğer baskı teknikleri gibi asit, selülozik tiner gibi özellikle grup çalışmalarında sağlık açısından sorunlu olmayan bir teknik. Bu nedenle bir karton kutuya koyduğum serigrafi malzemeleriyle Türkiye’nin her yerinde istersem 2 metrelik baskılar yapabilirim. 1970’lerde ilgimi çekmeye başladı. O yıllarda basılı kaynak olmadığı gibi serigrafi yapan yerler de hiçbir bilgi vermiyordu. Uzun denemeler ve sınama yanılmalarla serigrafiyi öğrendim. Yabancı kaynaklardan çevirilerle pekiştirdim. Bu tekniği isteyen herkese öğreteceğim diye kendi kendime söz verdim. Türkçede ilk kitabı bu yüzden bir kuruş kazanç gözetmeden çıkardım. Gerçekten de 3000 kitaptan bir lira kazanmadım. İkinci serigrafi kitabımı ve alanında tek olan ‘Desen’ kitabımı Tamamen Milli Eğitime verdim. Yıllarca onlar basıp öğrencilere dağıttılar. Bunlardan da para kazanmadım” dedi.
“BUGÜN NEREDEYSE HER OKULDA BİR SERİGRAFİ ATÖLYESİ VAR”
Serigrafi ile yaptığı resimlerinden çok sayıda sergi açtığını ve ödüller kazandığını belirten Pekmezci, Osaka (Japonya’da) Triennale 1990 yılında 7370 eser arasından ilk 100 içine seçildim. Okullarımda serigrafi baskı atölyeleri kuruldu ve öğrencilerin en çok ilgi gösterdiği alan oldu. Öğrencilerim sergilere seçildi. Öğrencilerimden atölye açarak bu alanda iş yapmaya başlayanlar oldu. Hatta daha öğrenciliklerinde bu alandan para kazanmaya başladılar. Bu çabalarımla benim yazdığım kitapları Milli Eğitim Bakanlığı ders kitabı olarak kabul ederek bütün Türkiye’de okullarda okutulmaya ve ayrı bir ders olarak ele alınmaya başladı. Bütün Güzel Sanatlar ve Eğitim Fakülteleri’nde atölyeleri kuruldu. Buralarda uygulamalar yaptım, kuruluşlarına katkı sağladım. Tokat’ta kurs düzenledik, tekstil üzerine baskılar yapılmaya başlandı. 1980 öncesi hiçbir okulda serigrafi dersi ve atölyesi yokken, bugün neredeyse her okulda atölye var” ifadelerini kullandı.
SERİGRAFİ SANATI İLE MÜMKÜN OLABİLİR
Bugün serigrafi tekniğinin seramik sulu çıkartma baskılarda, hediyelik eşya sanayisinde, Tokat basmalarında kullanıldığını ifade eden Pekmezci, serigrafinin toplumda yaygın olmadığını sadece eğitim alanında yaygınlaştığını, serigrafi ile sanatın yüksek gelirli kesimden çıkarak orta gelirliler içinde yaygınlaşabileceğini söyledi. Pekmezci, “Türkiye’de sanatın elitist alandan çıkabilmesinde ve en azından sanatla ilgili aydın kesimlerin, orta gelir kesimlerinin evine girebilmesi sadece serigrafi baskılarla mümkün. Bir ressamın bir boya resmi bin lira diyelim, aynı baskı resmi 100 lira gibi düşünülür. Bu nedenle ABD’de bir sanat eleştirmeni Serigrafiyi ve baskı resimleri sanatın demokratikleşmesi konusunda çok önemli bir alan olarak tanımlar. Bunda sanatçıların toplumsal sorumluluğu öne çıkar. ‘’Ben bu topluma neler verebilirim’’ düşüncesi yerleştiği takdirde serigrafi sanatla ilgililerin evinin baş köşesinde yerini alabilecektir” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.