Dr. Öğretim Üyesi Ferhat Kayış: Ödeme ahlakı bozuluyor

Dr. Öğretim Üyesi Ferhat Kayış: Ödeme ahlakı bozuluyor

Dr. Öğretim Üyesi Ferhat Kayış verdiği söyleşide, faiz oranlarının enflasyonun altında olmasının pek çok olumsuz etkisi olduğunu ileri sürerek “Ödeme ahlakı bozuluyor. Borçlu ben paramı niye ödeyeyim? Onu başka bir yatırım aracına bağlarım diye düşünüyor.

Asos Congress’in geleneksel olarak düzenlediği uluslararası hukuk sempozyumlarının dokuzuncusu gerçekleşti. Akademisyenlerin araştırmalarına ve çalışmalarına nitel açıdan katkı sağlanması, disiplinler arası çalışma ortamı oluşturularak alanla ilgili tecrübelerin paylaşılmasının hedeflendiği etkinlikte pek çok hukukçu ve öğretim üyesi bir araya geldi.

BORÇLUNUN ÖDEME AHLAKI ZAYIFLADI

Uluslararası hukuk sempozyumunda konuşma yapan katılımcılardan birisi de Öğretim Üyesi Dr. Ferhat Kayış’tı. Kayış, “Para borçlarını zamanında ifa etmek mi yoksa öteleyip faiziyle ödemek mi? Türk Hukukunda Temerrüt Faizi Problemi” adlı konuşmasında faiz oranlarının enflasyonun altında kalmasının borçlunun ödeme ahlakını bozduğunu savundu.

ara-003.jpg

“ÖTELEYEBİLDİĞİM KADAR ÖTELERİM”

Kayış, şunları söyledi: “Temerrüt faiz oranlarının enflasyonun bu kadar altında olmasının pek çok olumsuz etkisi var. Bunları sıralarsak, ödeme ahlakı bozuluyor. Borçlu diyor ki ben niye paramı ödeyeyim, onu başka bir yatırım aracına bağlarım, faizi ile öderim, öteleyebildiğim kadar ötelerim ve yine kar ederim. Böyle olduğunda dürüst borçlu da bile ödeme ahlakı bozuluyor. Bir müddet sonra kişiler ellerinde ödeme durumu söz konusu olsa bile para borcunu ödemekten imtina ediyorlar. Bunun dışında ödemenin zamanında yapılmaması ile ne oluyor? Mahkeme ve icra dairelerinin iş yükü artıyor, uyuşmazlık ortaya çıkıyor. Bununla beraber uzun vadede nakit sıkıntısının ortaya çıkması ve buna bağlı iktisadi canlılığın sekteye uğramasına yol açıyor. Reel negatif faiz karşısında artık taraflar eşit ödeme almadan edimini yerine getirmeme yolunu seçiyor. Ekonomik hayat için büyük önem taşıyan kredili işlem imkanı neredeyse ortadan kalkacak düzeye geliyor. Bunlar ülke ekonomisinin ciddi şekilde zarara uğramasına sebep oluyor. Aslında problem iki kişi arasındaki borç ilişkisi gibi düşünülse de daha geniş kitleleri etkileyen özelliklere sahip.”

basliksiz-1-002.jpg

EV ALABİLDİĞİN PARAYLA ARTIK 2. EL ARABA ALAMIYORSUN

2012 yılında yaşanan bir olaydan etkilenerek bu konu üzerinde yoğunlaştığını söyleyen Ferhat Kayış, konuşmasına şu ifadelerle devam etti:

“Yaklaşık 1,5 yıl önce okuduğum bir haberden dolayı bu konuyu seçtim. Günümüzden direkt örneğini vereyim, 2012 civarında yaşanan bir olay. Adamın biri gidiyor müteahhitten taşınmaz satış vaadiyle bir daire alıyor, henüz tamamlanmamış bir daire. Tabii bu taşınmaz satış vadesi sözleşmesi olduğu için baştan parayı veriyor. Sözleşmenin içeriğinde kendisine teslim edilecek dairenin 90 metrekare olacağı yazıyor. İnşaat tamamlanıyor, teslime ve tescile sıra geldiğinde alıcıya gösteriyorlar dairesini. Bakıyor alıcı, daire gözüne küçük geliyor. Kendisi ölçünce görüyor ki daire 65 metrekare. Yanaşmıyor tabii tescile ve parasının geri ödenmesini istiyor. Müteahhit bir buçuk yıl alıcıyı oyalıyor. Bir süre sonra adamın canına tak ediyor, dava açayım diyor. 3-5 yıl da dava süreci işliyor. En son 2020’lerde adamın toplam alacağı faizi ile birlikte 186 bin küsür liralık bir tutar şeklinde hesaplanıyor. Bu adam 2012 yılında 120 bin lira ile iki artı bir ev alabiliyorken dava sonunda eline geçen parayla ikinci el bir araç bile alamıyor. Günümüzde bu sorunu davayı kazandık ama müddeabihi kazanamadık diye açıklayabiliriz.”

DAVAYI KAZANDIK AMA MÜDDEABİHİ KAYBETTİK

Konuşmasının devamında hukuk alanındaki meşhur makalelerden birisine atıf yapan Kayış, “Hukukta meşhur ve maruf bir cümle vardır. Pek çoğumuz duymuşuzdur bunu. Davayı kazandık ama müddeabihi kaybettik, buna sebep olan kanunun maddesi ne diye. Tabii bu 1940’larda yazılmış bir makale, usul hukukuna ilişkin. Örnek olayda da 1940’larda alacaklı dava açıyor borçluya. Davanın konusu bir gayrimenkulun kendi adına tescili. Tabii gayrimenkul üzerinde ihtiyadi tedbir kararı var. O zamanki hukuk usulü mahkemelerin kanununda ihtiyadi tedbir kararlarının davadaki kararın tebliği ile birlikte ortadan kalkacağı, mahkeme gerektiğinde ihtiyadi tedbir kararını hükmün icrasına kadar uzatabileceği düzenleme altına alınmış. Alacaklı taraf bu yönde talepte bulunuyor fakat mahkeme karar vermeyi unutuyor. Hal böyle olunca ne oluyor? Borçlu karar verilir verilmez ertesi gün ihtiyadi tedbiri ortadan kaldırıp taşınmazı satıyor. Alacaklı Yargıtay’a gidiyor, hüküm kesinleşiyor. Sonra bir bakıyor ki ortada dava konusu yok. Ondan sonra bu makaleyi yazıyor. Davayı kazandık ama müddeabihi kaybettik, buna neden olan kanun maddesi ne diye ünlü bir makaledir bu.” diye konuştu.

BORÇLU ÖDEMESİNİ GECİKTİRİYOR

Günlük faiz oranlarının enflasyonun altında kalmasıyla beraber borçluların ödemelerini geciktirmeye başladıklarını söyleyen Kayış, “Bir borç ilişkisinde ne bekler taraflar? Borçlunun borcunu edime uygun yerinde ve zamanında ifa yapmasını bekler. Bu borç ilişkisinde taraflardan birinin borcu para niteliğinde bir edim olduğu için kanun koyucu para borçlarının ödenmesinde bazı özel sonuçlar bağlamış. Temerrüt faizlerine bu yönden baktığımızda para borçlarının zamanında yerine getirilmesinin teşvik edici nitelikte olduğunu söylemek mümkün. Şunu da ekleyelim, uygulamada vaka bunun tam tersi şekilde gerçekleşiyor. Bunun temel nedeni de günlük faiz oranlarının artık enflasyonun çok altında kalması ve alacaklıyı tatmin eder bir değerin ele geçmemesi. Temerrüt faizinden borçlunun borcunu zamanında yerine getirmesini beklemek iyi niyetli bir beklenti oluyor. Borçlu ne yapıyor bu durumda? Parasını değerlendirerek o para borcunu faizi ile ödemeyi tercih ediyor.” şeklinde konuştu.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.