Osmanlı devleti salgın hastalıklarla nasıl mücadele etti?

Osmanlı devleti salgın hastalıklarla nasıl mücadele etti?

Osmanlı devleti vebadan, koleraya kadar pek çok salgınla mücadele etti. Osmanlı, salgınla mücadelede ne gibi kararlar aldı? Salgın zamanlarını nasıl yönetti? soruları merak ediliyor.  Tüm merak edilenler haberimizde.  

Tüm dünyada koronavirüs yayılmaya devam ederken, Osmanlı devletinin ölümcül salgınlara karşı nasıl mücadele ettiği merak ediliyor. Osmanlı devleti salgınlara karşı neler uyguladı? sorusu vatandaşlarca araştırılıyor. Osmanlı’nın salgın hastalıklara karşı ne gibi kararlar aldığını ve bu konudaki tüm merak edilenleri derledik. Detaylar haberimizde.

SALGINLARDA KARANTİNAYI UYGULADI

Osmanlı Devleti, stratejik konumu nedeniyle sıkça pandemilerin etkisinde kalmış, tüccarlar, seyyahlar ve misyonerler aracılığıyla gelen bulaşıcı hastalıklardan etkilenmiştir. Hindistan’dan Anadolu’ya bağlanan kara ve deniz ticaret yolları ile Osmanlı-İran savaşları, salgın hastalıkların yayılmasında etken olmuştur. Osmanlı, bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek için gayret gösterirken, en etkili çözümü ise karantinada bulmuştur. Sıtma, humma, tifüs, kolera, kıtlık, çekirge saldırısı ve en önemlisi veba afetlerini gören Osmanlı Devleti uzun süren salgınlar döneminde tecrit yöntemini etkili şekilde uygulamıştır.

Osmanlı topraklarında devlet eliyle tedbirler alınsa da, halkın bilinçlendirilememesi ve kısıtlı imkanlar yüzünden hastalık önlenemez biçimde yayılıyordu. Bu durumda hastalığın görüldüğü yerler tecrit altına alınıyordu. Osmanlı Devleti, ekonomik, siyasi, askeri yönden büyük sıkıntılar yaşadığı 19. Yüzyılda bulaşıcı hastalıklarla mücadelede Avrupa ile aynı tedbirleri alabilmişti. Sağlık teşkilatlarının kurumsallaştığı, salgın hastalıklara mahsus Vakıf Gureba Hastanesi’nin açıldığı Tanzimat döneminden itibaren salgın hastalıklarla daha düzenli mücadeleler yapılmış, hem toplum bilinçlenmiş, hem de sağlık teşkilatı topluma daha etkin bir biçimde hizmet eder hale gelmişti.

SALGIN ZAMANLARINDA SIHHİYE MECLİSİ…

Sıhhiye Meclisi, vakalar kesinleşir kesinleşmez, vebanın ortaya çıktığı köy, kasaba veya şehirlere giriş çıkışı denetim altına alıyordu. Yolcuların mal ve eşyaları yüksek sıcaklıktan geçirilmek suretiyle, “tathir” ve “tebhir” adı verilen bir dezenfeksiyon çalışması yapılıyordu. Karantina bekleme süresi 24 saat, 48 saat, 5 veya 10 gün olarak belirleniyor, bu ise ekonomik hayatı sekteye uğratıyordu. Uzun sürdüğü müddetçe insanlar açlıktan asayişi bozacak bazı eylemlere başvuruyorlardı.

OSMANLIDA İLK KARANTİNA NE ZAMAN UYGULANDI?

Osmanlı Devleti'nde ilk karantina uygulamasının Sultan 2. Mahmud döneminde, 1831 yılındaki büyük kolera salgını sırasında uygulandı. Tahaffuzhanelerin, salgının bulaşmasını, yayılmasını engellemek üzere, şehre giriş ve çıkış yapacakların sağlık durumlarının belirli bir süre gözetim altına alındığı, şüphe çekici durumu tespit edilenlerin sağlıklılardan ayrılması için alıkonulup tedavi edilmeye çalışıldığı yerler oluşturuldu.

NE GİBİ TEDBİRLER ALINDI?

Karantina tedbirine önem veren ve ulemanın görüşlerini alan II. Mahmud döneminde ticaret için gelen gemilerin Boğaziçi’nde bekletilmesi tedbiri alındı. Koleradan korunmak için karantinayı yazan Hekimbaşı Mustafa Behcet Efendi’nin risâlesi ücretsiz dağıtıldı. Takvîm-i Vekayi Gazetesinde karantinanın hastalığı önleyici özellikleri ve faydaları yazıldı. Avusturya’dan karantina konusunda uzmanlar getirildi. Bu arada vebalı hastalara Maltepe Hastanesi'nde ve Kız Kulesi'nde "usul-ı tahaffuz" uygulandı. Kız Kulesi'nde vebalı hastaların tedavisiyle uğraşan Antuvan Lago'nun karantina usulünün Avrupa'da tatbiki ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele hakkında yazdığı risale, daha sonra karantina teşkilatının kurulmasında etkili oldu.

İLK SİSTEMLİ KARANTİNA NE ZAMAN VE NEREDE UYGULANDI?

Osmanlı'da sistemli karantina uygulaması ise 1835 yılında Çanakkale'de başladı. Akdeniz çevresini etkileyen kolera dolayısıyla Çanakkale'de karantina çadırları kuruldu, Marmara ve İstanbul'a gidecek gemiler bir süre bekletildi. İstanbul dışında Bursa, Trabzon, Midilli, Siroz, Çanakkale gibi pek çok yerde karantina noktaları kuruldu.

Ticari ilişkilerin bozulması ve ekonomik sıkıntı pahasına, dışarıdan gelen gemilere sıkı tedbirler uygulanmıştı. Boğaz’ın Anadolu yakasındaki Kuleli’de durdurulan gemilerden sağlık belgesi istenmiş, temiz olmayan gemilerin yolcuları ve taşıdıkları mallar, karantinaya alınmış, karantinada gemiler klor ve kireçle temizlenmiş, gerekirse kumaşlar yakılmıştı.

Asya kolerası olarak adlandırılan ve Hindistan'dan çıkarak bütün dünyaya yayılan kolera Osmanlı ülkesinde ve başkent İstanbul'da da etkili olup, 1817, 1829, 1852, 1863, 1881 ve 1899 salgınlarıyla kitle halinde ölümlere yol açtı.

Lozan'da sağlık işleri millileştirildi

Lozan Konferansı'nda, sağlık uygulamalarıyla ilgili ağır şartlar içeren sıhhiye kapitülasyonlarının kaldırılması söz konusu oldu.  Avrupalılar buna itiraz ederek İstanbul Sıhhiye Meclisi'nin yerine doktorluk komitesini kurmak istedi. Ancak bu istek Türk temsilciler tarafından reddedildi ve sıhhiye kapitülasyonları kaldırılarak sağlık işleri millileştirildi.

Mekke Sıhhiye İdaresi Kuruldu

1865 yılında hac esnasında koleradan büyük ölümler yaşanınca Osmanlı Hicaz'a bir kaç kez sağlık heyeti gönderdi. 1866 yılında İstanbul'da toplanan milletlerarası sağlık konferansında alınan karar üzerine özellikle koleranın ortaya çıktığı yer olan Hindistan ve Uzak Doğu'dan gelen gemiler ve yolcuların karantinaları için Kızıldeniz'in girişinde Kamaran Adasında Osmanlı karantinahanelerinin en büyüğü olan Kamaran Tahaffuzhanesi kuruldu.

Çalışmalardan olumlu sonuç alınması üzerine dış müdahalelere karşı Hicaz ve Kızıldeniz'de durumunu kuvvetlendirmek isteyen Osmanlı hükümeti Kızıldeniz'in Osmanlı sahillerinde karantinalar oluşturmaya başladı. Hicaz ve Yemen sahillerinde Cidde, Yenbu, Rabiğ, Lit, Kunfuda, Hudeyde, Muha, Kamaran Adası gibi noktalarda karantinalar oluşturuldu. 1893'te Hicaz'da hüküm süren koleranın tahribatının büyük olması dikkatleri Mekke'ye yöneltti. Avrupalı devletler Mekke'de hac esnasında umumi sağlığın muhafazası ve Basra körfezinde sağlık tehdidinin önlenmesi için 1894 yılında 2. Paris Milletlerarası Sıhhiye Konferansı'nı düzenledi. Konferansta büyük güçlerin umumun sağlığının muhafazası adına hacca müdahale arzusu göstermeleri üzerine Osmanlı Devleti, Hicaz üzerindeki hukukunu korumak ve inisiyatifini kaybetmemek için Hicaz'da sağlık alanında ıslahat yapacağını vadetti. 1895'te Mekke sıhhiye tabibi doktor Kasım İzzeddin'in raporu doğrultusunda Mekke Sıhhiye İdaresi kuruldu.

Osmanlı Devleti, salgın hastalıklar karşısında Avrupa’nın uyguladığı tedbirlerin aynını tatbik ediyordu. Hastalığa yakalananların eşyaları dezenfekte ediliyor; tebhirhaneler kuruluyor, kireç ve klorla temizlik yapılıyor, gerekirse hastalıklı eşyalar yakılıyordu.

EVLİYA ÇELEBİ’NİN SALGIN TAVSİYESİ

“Taun” olarak bilinen veba hastalığından, Evliya Çelebi de Seyahatnamesi’nde bahseder. Evliya Çelebi, bir kişide bir çıban görülse, komşularının “taun” hastalığından şüphe ederek derhal evlerini terk ettiklerini, bir-iki yıl da o eve uğramadıklarını yazar. Eve geldiklerinde ise her yeri tütsüleyip sirkeyle temizliyorlardı.

OSMAN AKDOĞAN / İLKSAYFA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.