Kıbrıs Gazisi Ünal Toker Rum vahşetini anlattı

Kıbrıs Gazisi Ünal Toker Rum vahşetini anlattı

44. yıldönümünü geride bıraktığımız Kıbrıs Barış Harekatıyla "dur" dediğimiz Rum vahşeti hafızalardaki yerini koruyor.

Kıbrıs Barış Harekâtının 44. Yılını andığımız bu günlerde Ankara’da yaşayan 64 yaşındaki Kıbrıs Gazisi Ünal Toker yaşanan vahşeti gazetemize anlattı. O günleri duygu dolu sözlerle anlatan Toker, “Türk köyüne girdiğimizde çocuktan kadına kadar herkes vahşice katledilmişti köyde bulunan camiyi yerle bir etmişlerdi“ dedi. Ayrıca Toker savaşının etkisinin üzerinden uzun yıllar gitmediğini belirterek, “Yakın zamana kadar rüyalarımda görüyordum, oralarda savaşıyordum” dedi. 

“GÖREVLENDİRME GELDİĞİNDE HİÇ KORKMADIM”

1-(3).jpeg

Usta birliğinin ilk gününde Kıbrıs Barış Harekâtı için görevlendirildiğini belirten Toker, “Ben Erzurum Ulaştırma Bölüğünde askerdim. Ordonat taburuna geçtiğim ilk günün akşamı haber geldi. Benim gibi 14 kişiyi görevlendirme yapmışlar ve makinist olarak istemişler. Ve o gece bizi helikopterler Erzurum’dan Mersin’e götürdüler. Mersin’den de Kıbrıs için yolculuğa çıktık. Hayatımda ilk kez gemiye orada binmiştim. Sonra 1 gün süren yolculuğun ardından iniş yaptık. İlk indiğimiz de anlayamamıştım ne olduğunu. Her yer is, duman ve yangın yeriydi. Sürekli gökyüzünde uçaklar uçuyordu ama bizim askerimiz mi bilemiyorduk. İlk gittiğim günlerde koordinasyon eksikliğinden biz kendi bölüğümüzü bulamamıştık. Beş parmak dağlarında silahsız ve kumanyamız olmadan belirli bir süre dolandık. Tabi savaş halinde olunduğu için mutlaka eksikler meydana geliyor. O anlarda bizi en çok etkileyen açıklıktı. Daha önce bize aç kalırsanız ağaçlardaki keçiboynuzlarını yiyebilirsiniz denmişti. Bizde en sürekli ağaçlara tırmanarak onlarla hayatta kaldık. Elimizde 4 konserve yemek 2 ekmek 2 matara da su vardı. Belirli bir süre sonra bizi rütbeli bir asker buldu ve bölüğümüze yerleştik. 20 Temmuz- 15 Ağustos 1974 arası orada harekâtta görev yaptım. Daha sonra da 18 süreyle askerliğimi orada tamamladım” diye konuştu. 

“KRİTİK NOKTADAYDIK HEDEF DOĞRUDAN BİZDİK” 

1-(6).jpeg

Bölüğü gereği savaşın kritik noktasında olduklarını belirten ve karşı tarafın doğrudan hedefi olduklarını söyleyen Toker, “Ben akaryakıt tanker bölüğündeydim. Tanker kullanımı ve tamiri yapıyordum. Her gün Girne’den ikmal yapar gelirdik sonra da onları cepheye tanklara ikmal ederdik. İleri destek birimi olduğumuz için yerimiz kritikti. Ve karşı tarafın doğrudan hedefi halindeydik. Uçakların doğrudan hedefi bizdik. Cepheye destek götüren ve tankların yakıtını taşıyan tankerler bizim bölüğümüzdeydi” bilgisini verdi. 

“ARKADAŞIM ÖNÜMDE CAN VERDİ”

Görevlerini yaparken asla korkmadıklarını ve vatan görevi diyerek yaptıklarını söyleyen Toker, “Arkadaşım yanımda vefat etti. Önümde bulunan tankere bomba isabet etti. Ve bütün arkadaşlarımı kaybettim. Karşıdan ve gökyüzünden sürekli bomba yağıyordu. Onlardan birisi de bana gelebilirdi. Ama ben hiç arkadaşım öldü diye geri çekilmek düşünmedim. Asla bizde korku yoktu. Vatan göreviydi ve bunu canımız pahasına da olsa yapmamız gerekiyordu. Devletimizin imkânları çok kısıtlıydı. O imkânlara rağmen biz bunu yapmayı başardık o kadar yeri alabildik. Karşı tarafın silahları bizden daha iyiydi. Ama bizim farkımız kaçmıyorduk. Cesaretliydik. Onlar zora düştükleri zaman silahlarını bırakıp anında kaçmaya başlıyorlardı” ifadelerini kaydetti. 

“AÇTIK AMA GÖREVİ BIRAKMADIK”

Savaştan kendilerini en çok açlığın zorladığına dikkat çeken Toker, “20 Temmuz’dan 15 Ağustos’a kadar biz görevimizi açlıkla yaptık. Oranın bitkisi keçiboynuzu ile yaptık görevimizi. Yemek askerlere yetmiyordu. Birde ulaşımda zorluk oluyordu. Helikopter gelirdi yukarıdan kumanyalarımızı atardı ama o anda ona ulaşmak hayli zor oluyordu. Bir akşam yemek alamamıştık ve uyuyamıyorduk. Etrafta da iki tane arı kovanı olduğunu gördük. Gece arılar sakinleşince gidip oradan balları alıp yemiştik. Balsız kalan arıları ertesi gün bizim çadırımızı basmış ve 1 gün dışarıda kalmak zorunda kalmıştık. Ama hiçbir zaman bizim de yemeğimiz yok deyip açız deyip görevimizi bırakmadık. Açtık ama yine de savaştık” dedi. 

“CAMİYİ HARABEYE ÇEVİRMİŞLERDİ” 

Unutamadığı pek çok anın olduğunu söyleyen bunlardan birinin de harabeye dönmüş Türk köyü olduğunu söyledi. Toker gördüklerini şöyle anlattı: 
“İlk oraya gittiğimiz de orada bulunan Türkler bizi çok mutlu karşılamışlardı. Sürekli biz araç kullandığımız için köylüler bize ikramda bulunuyordu. Bizleri doyurdular Mehmetçik aç kalmasın dediler. Orada Türk köylerine gittiğimiz de çok eziyet edilmiş onları gözlerimizle görmüştük. Camisi olan bir köy vardı o köy tamamen harabe halindeydi. Kadından çocuğa kadar herkes vahşice öldürülmüştü. Camiyi de tamamen yıkmış parçalamışlardı. Orada bulunan Rum çeteleri yapmış. Biz onları gördükçe savaşa daha çok kilitlendik.”  

“ETKİSİ UZUN YILLAR SÜRDÜ”

Savaş psikolojisinin üzerinde uzun yıllar etki bıraktığını ve birkaç yıl önceye kadar halen rüyalarında gördüğünü dile getiren Toker, bir de ilginç bir anısını paylaştı. Sahadan köyüne döndüğünü ifade eden Toker, “Halen aklıma gelir hayal gibidir. Aynı bir rüya gibidir. 20 yaşımda ben hayata savaşla başladım. Ben görevi bitirip döndüğümde uzun yıllar etkisinde kaldım. En başta geldiğimde kulaklarım hiç duymuyordu. Bir şeyleri anlamakta güçlük çekiyordum. Birkaç yıl öncesine kadar halen ara ara rüyalarımda savaştığımı görürdüm. Üzerinden 44 yıl geçti ama halen unutamam her şey anında gözümün önüne gelir.  Gençliğimin ilk dönemleriydi. Benim için en ilginç olaylardan birisi de köye gerdi döndüğümden oldu. Bizler köyde yaşıyorduk tarımla uğraşıyorduk. Eskiden bilinç tabi çok yoktu. Savaştan çıktıktan sonra moral iznine gelmiştim. Geldiğimde burada tarlada işler vardı ve gelip tarlada çalıştım. Ne olduğunu anlayamamıştım” dedi. 

“EN BÜYÜK İLETİŞİM 1 HAFTADA GELEN MEKTUPTU”

Kıbrıs’tayken ailesini bir daha görüp göremeyeceğini bilmediğini belirten Toker, en büyük iletişimimiz 1 haftada ulaşan mektuptu diyerek, “Hiçbir şeyi düşünmüyorsun savaş halindeyken. Her zaman ölümle burun burunasın. Ben hiç döneceğime inanmıyordum. Burada bir şekilde ölüm bulur diye düşünüyordum. Arada ailemle mektuplaşırdım. Bolu’dan Kıbrıs’a mektup ortalama 1 haftada gelirdi. İyi olmasam da aileme iyiyim derdim. Asker psikolojisidir ailemde toplu fotoğraf istemiştim. Görmek var görememek var onu düşünmüştüm. Tabi resim geldi aileden. Fotoğrafa da öyle rahat rahat bakamıyorduk. Sürekli tetik halindesiniz. Fotoğrafa mevziinin içinde bakabilmiştim. Sürekli bir baskının altındaydık” bilgisini verdi. 

Erkal ERDOĞAN/HABERVAKTİM

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.