İlksayfa'ya konuşan Kaan Kural: Kazanırken de kaybederken de keyif almalısın
Gazeteci-spor yorumcusu Kaan Kural, ülkemizde spor kültürünün tam olarak anlaşılamadığını, zaman zaman rekabetin dozunun aşıldığını söyleyerek, “Takımın kazanırken de kaybederken de keyif almalısın." dedi.
Türkiye’nin en çok takip edilen spor yorumcularından Kaan Kural, gazetemize konuştu. Kural, Türkiye’de spor kültürünün tam olarak anlaşılamadığını, zaman zaman rekabetin dozunun aşıldığını hatırlatarak, “Takımın kazanırken de kaybederken de keyif almalısın. Spor çok değerlidir ama hiç önemli değildir. Bizde tam tersi yapılıyor. Çok önemli zannediliyor, hiç değer verilmiyor. Bunu hayat-memat, onur- gurur meselesi yapmak gereksizdir. Bu eğlence için vardır. Eğleniyorsan seversin eğlenmiyorsan sevmezsin” dedi.
ÇOCUKLUĞU ANKARA’DA GEÇTİ
Yaptığı yorumlarla ülkeye “basketbolu sevdiren adam “ olarak bilinen Kural, ilk ve ortaokulu Ankara Koleji’nde okuduktan sonra, önce Robert Koleji ardından Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Kural’ın çocukluğu Çankaya Farabi Sokak’ta geçti. Kural, çocukluk yıllarının Farabi Sokak’ta oyun oynayarak geçtiğini, annesi halen Ankara’da olduğu için sık sık şehre ziyarete geldiğini belirtti.
ANKARA’YI BÖYLE TANIMLADI
Ankara’yı, “Bir bozkır şehri. Deniz vb. gibi dokunun besleyebileceği bir şeylerin eksikliğini insani faktörle kapatmış bir şehir” olarak tanımlayan Kural, “Toprak ya da nesneler sana bir şey vermiyorsa onu insandan alırsın. Ankara’nın coğrafi güzellikleri sınırlı olsa da insani olarak çok daha güçlü bir şehir. İnsani ilişkileri yüksek seviyede. Başka bir şeylerden alamadığın keyfi ve zevki insanlarından alıyorsun” ifadelerini kullandı.
“ORGANİZASYONLAR EKONOMİYİ TAKİP EDER”
Kural, sporda ve spor organizasyonlarında İstanbul neden Ankara ve diğer şehirlerin bir adım önünde sorusuna ise, “Tamamen ekonomik” cevabını vererek, “Dünyanın neresine giderseniz gidin organizasyonların ekonomik olarak daha büyük olan şehirlere kaydığını görürsünüz. Türkiye’de eğer spor federasyonları, ilgili bakanlık ve kulüpler organize olabilseydi daha amatör yapılar her şehirde ön plana çıkar, farklı organizasyonlar oluşabilirdi. Türkiye’de gerek alt yapı gerek üst yapı ekonomiyi takip ettiği için, her şey ekonominin güçlü olduğu şehre kayıyor.”
“Yani hem tesisler hem de alt yapı imkanları da büyükşehirlerde daha iyi oluyor. Büyükşehirler nehrin ağzı olur ama bunu besleyen derelerin ıslah edilmesi lazım. Örneğin İstanbul, Ankara’dan nüfus olarak 2-3 kat büyük, ekonomik olarak 10-15 kat büyük. Haliyle İstanbul söz konusu olunca diğer şehirlerin pek bir söz söyleme hakkı olmuyor.”
KALİTELİ OYUNCU HER YERDE YETİŞİR Mİ?
“Kaliteli oyuncuyu her yerde yetiştirirsin. Muğla’da, Van’da, Artvin’de, Hakkari’de de yetiştirirsin. Ama bunun için ciddi bir üretim tesisi kurmanız gerekiyor. Yatırım yapmanız gerekiyor. Bu olmayınca da maalesef üretimde aksaklıklar yaşanıyor. Bu sadece Ankara ile alakalı bir şey değil, üç büyüklerin alt yapısına bakın, onların bile alt yapısı ne ki diğer şehirlerdeki kulüplerin alt yapısı iyi olsun. Gençlerbirliği, Bursaspor, Trabzonspor onlardan daha iyi oyuncu yetiştiriyor. Burada iş dönüyor dolaşıyor ekonomiye geliyor” şeklinde konuştu.
“BASKETBOL BENİM İÇİN BİR KEYİF”
Spor yorumculuğuna başlama hikayesine de değinen Kural, basketbolun kendisi için bir keyif olduğunu, kariyer olarak bu meleği ilk başlarda hiç düşünmediğini söyleyerek şunları kaydetti, “Basketbol benim için bir keyifti. Kariyer olarak hiç düşünmemiştim. Benim ki biraz tesadüf oldu. Mezun olduğum sırada Fast Break Dergisi’nde bana bir teklif yapmışlardı. Yeni mezun birisine göre de iyi ücret veriyorlardı, biraz çalışır sonra ayrılırım diye kabul ettim. Kariyer olarak hiç düşünmemiştim. Daha sonra çok sevdim, para kazandım. Hem keyif hem kariyer olarak çok tatmin etti, bende devam ettim. İşin sizi tatmin edip etmediği önemli. Bazı insanları tatmin etmeyebilir ama beni bu işten fazla tatmin edebilecek çok az iş olduğunu düşünüyorum. Şansla tesadüfi girdim, iyi ki girmişim diyorum.”
“HEYECANLA YAPIYORUM”
“Ne yazık ki günümüzde önemli bir sayıda insan, sabah işe giderken adımları geri geri gidiyor. İşe gitmek gibi bir keyifleri yok. Muhakkak benim de yorulduğum zamanlar oluyor ama ben ne zaman maç anlatmaya, yorumlamaya vs. gidecek olsam heyecanla gidiyorum. Bir şeyden çok keyif alıyor olmanız o işi çok iyi yapabileceğiniz anlamına da gelmez. Yapabiliyorsanız ne âlâ. Herkes keyif aldığı işi yapabilecek pozisyonda değil. Bunu biliyoruz. İnsanlar en azından meslekleri içerisinde sevdiği pozisyonlara yönelmeye çalışsınlar. Para önemlidir ama işteki tatmin de bir kenara atılmamalıdır.”
“ABİ” KELİMESİ ÖZDEŞLEŞTİ
“İşe başlarken Kaan basketbolu çok seviyorsun, çok ilgileniyorsun, seni çok eğlendiriyor; bunları insanlara nasıl daha iyi aktarabilirsin diye düşünmüştüm. İnsanların vizyonlarına zenginlik katabilmeyi amaçlamıştım. 11 yaşındaki biriyle dahi ‘abi’ diye sohbet ederim. Bu biraz yerleşti ve benimle özdeşleşti. Bu yüzden beni samimi buluyorlar ve abi demeyi tercih ediyorlar.”
“KAZANIRKEN DE KAYBEDERKEN DE KEYİF ALINMALI”
“Türkiye’de spor, maalesef yenmek-yenilmek ve rekabet üzerinden kurgulanıyor” diyerek sözlerini sürdüren Kural, sporun Türkiye’de tam olarak anlaşılmadığına dikkat çekerek şunları vurguladı, “Spor tabii ki kazanmak için yapılıyor, sporun var olma amacı bu ama sporun tek bu yönü yok. Kazanırken de kaybederken de keyif almalısın. İstanbul’dan Ankara’ya yolculuk yapıyorsun. Amaç Ankara’ya varmak. Ama yolda giderken gördüğün yerler, dinlediğin müzikler, verdiğin mola vb. bunlarda bir keyif. Spor da böyledir. Bunlardan mahrum kalmamak gerekir. Ankara’ya ışınlanmak mı? Ankara’ya yolculuk yapmak mı? Işınlanmak belki daha kolaydır ama yolculuğun da apayrı güzellikleri vardır. Yolda geçen sürenin göz ardı edilmemesi gerekiyor.”
“SPOR ÇOK DEĞERLİDİR AMA HİÇ ÖNEMLİ DEĞİLDİR”
Desteklediğiniz bir takım maçı kaybettiğinde o maçtan yine de keyif alabiliyor musunuz? sorusuna ise, “Tabii ki keyif alabiliyorum. Ben hiçbir zaman Türkiye’deki taraftar kültürüne çok yakın olmadım. Benim de tuttuğum takımlar var. Bostan Celtcis’i, Arsenal’ı tutarım. Bu takımlar yenildiğinde de oyundan zevk aldığım oluyor. Spor ülkemizde anlaşılamayan noktalardan birisidir. Spor çok değerlidir ama hiç önemli değildir. Bizde tam tersi yapılıyor. Çok önemli zannediliyor hiç değer verilmiyor. Böyle olmamalı.”
“DANS GÖSTERİSİNDEN ÇOK FARKLI DEĞİL”
“Takımlar kazansa ne olur kazanmasa ne olur? Banane yani? Her biri milyon dolarlar alan dünyanın dört bir yanından gelmiş oyuncular. Bu bir gösteri, bir dans gösterisinden çok farklı değil. Bir takımla ilişki kurarsın, ona yakınlık duyarsın, duygusal bağ kurarsın bunlar güzel şeyler. Ama bunu hayat memat, onur- gurur meselesi yapmak gereksizdir. Bu eğlence için vardır. Eğleniyorsan seversin eğlenmiyorsan sevmezsin.”
“REKABETİN DOZU AŞILIYOR”
“Bugün sosyal medyaya girdiğimizde; ‘tek aşk Beşiktaş’, ‘hayatın anlamı Galatasaray’, ‘tek gerçek Fenerbahçe’ gibi saçma sapan hashtagler dolanıyor. Durup bir düşünsenize bunun ne kadar saçma olduğunu. Ne tek aşkı, öyle bir şey yok. Çok seviyor olabilirsin, gönül vermiş olabilirsin, ama o takım sonuçta 17 ülkeden gelen, toplam 50 milyon Euro alan adamların toplanıp, bir meşin yuvarlağı üç demirin arasından geçirmek için uğraştığı bir şey. Burada nasıl bir felsefik, ideolojik bir aşk buldun ki? Ne yapıyorsunuz? Sakin olun biraz. Kazandığı zaman sevin ama kaybettiğinde üzülmeyin.”
“TAKIM BİR KİMLİK DEĞİLDİR”
“Tuttuğun takımı bir ay takip etme hayatında hiçbir şey değişmez. Bizde sağlıklı bir rekabet ortamı yok. Rekabetin dozu aşılıyor. Bir takıma laf ettiğinde taraftarlar bunu kişisel olarak algılıyor. Halbuki bir takımı tutmak bir kimlik değildir. Sağlıklı bir rekabet olsa herkes bundan eğlenebilir. Bu bir keyiftir, keyif olduğu unutulmadan keyfi çıkarılmalıdır.”
Emrah Özcan/İLKSAYFA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.