Firdevsi kimdir? Şahname’yi kim için yazdı?
Şahname’nin yazarı Firdevsi kimdir, asıl adı nedir, hangi dönem yaşadı, hangi eserleri yazdı, Gazneli Mahmut ile yolları nasıl kesişti, Şahname’yi kim için yazdı?
Ünü bütün dünyaya yayılan, divan Şairlerinin baş yapıt olarak kabul ettiği Şahnamenin yazarı Firdevsi’nin hayatını sizler için derledik…
Şahname’nin yazarı Firdevsi kimdir, asıl adı nedir, hangi dönem yaşadı, hangi eserleri yazdı, Gazneli Mahmut ile yolları nasıl kesişti, Şahname’yi kim için yazdı?
İşte cevabı:
Dünya edebiyat tarihinin en ünlü isimlerinden birisi olarak kayıtlara geçen Firdevsi, 940 yılında Tüs şehrine bağlı Tâberân’ın Bâj (Baz) köyünde doğdu. 1020 yılında vefat etti. Künyesi Ebü’l-Kâsım, lakabı Fahreddin, mahlası Firdevsî’dir. , Divan edebiyatını da derinden etkilemiş İranlı büyük bir şairdir.
ŞAHNAME İLE TARİHE GEÇTİ
Firdevsi’nin iyi bir öğrenim gördüğü, eski Farsça ile Arapça’yı ustalıkla kullanacak derecede öğrendiği kaydedilmektedir. Firdevsi, daha gençlik yıllarında İran tarihine büyük bir ilgi duydu. Halk arasında anlatılan efsane ve öyküleri de kapsayan büyük bir destan yazmak istiyordu. 974 yılında Şahname’yi yazmaya koyuldu. Şairin bundan sonraki yaşamı üzerine çeşitli öyküler anlatılmaktadır. Yaygın olan öyküye göre Firdevsi, Şahnameyi Gazneli Sultan Mahmud’a sunmak için Gazne’ye gider; ama saraya girmekte zorluk çeker. Sarayın çevresinde dolaşırken üç saray şairi ile karşılaşır. Onlara dileğini söyler. Şairler Firdevsi’yi sınamak için küçük bir deneme yaparlar. Denemenin amacı şudur: Dizeleri “şen” hecesiyle biten bir dörtlük söylemek. Buna göre her biri sırayla bir dize söyleyecektir. Farsça’da “şen” hecesiyle biten üçten fazla sözcük bulunmadığını düşünen saray şairleri, Firdevsi’nin uyak bulamayacağından emindirler. Saray şairleri sırayla üç dize söyledikten sonra sıra Firdevsi’ye gelir. Firdevsi, İran’ın eski kahramanlarından Poşen’in adını dördüncü dizeye uyak yaparak dörtlüğü tamamlar. Bu kahramanın kim olduğunu bilmeyen şairler, Firdevsi’nin açıklamalarına hayran kalırlar ve Firdevsi’yi Sultan Mahmud’a tanıtırlar.
SULTAN MAHMUD HAYRAN KALIYOR
Firdevsi, kısa zamanda Sultan Mahmud’un hayranlığını kazanır. Sarayda kendisine özel bir yer ayrılır ve Şehname’yi yazmayı burada sürdürür. Firdevsi’nin yazdığı bölümleri okudukça hayranlığı artan Sultan Mahmud, şairin her beyiti için bir altın ödenmesini buyurur. Ama vezir, Firdevsi’yi kıskandığı için ve bu ödemenin bütçeye büyük yük getireceği gerekçesiyle buyruğu savsaklayıp, ödemeyi yapmaz. Firdevsi ise kişiliğine yediremediği için veziri, sultana şikâyet edemez. Bu arada şairin yazdığı bölümler elden ele dolaşmakta, ünü yaygınlaşmaktadır. Ama bu durum şaire düşman kazandırır, sarayda onu çekemeyenler artar. Bu kişiler, Firdevsi’nin din yolundan sapmış biri olduğunu ileri sürerler ve söylentiler sultana kadar ulaşır. Sonunda Firdevsi 60 bin beyitten oluşan Şehname’yi Sultan Mahmud’a sunar. Sultan şaire 60 bin altın yerine 60 bin gümüş verince Firdevsi, kendisini aşağılanmış hissederek saraydan ayrılır. Bir söylentiye göre aldığı paranın yarısını bir hamamcıya, yarısını da içtiği şerbetin karşılığı olarak şerbetçiye verir. Daha sonra Herat kentinde bir dostunun yanına sığınır.
SULTANIN ALTINLARI HAYIR KURUMUNA
Bazı kaynaklar Firdevsi’nin Herat’tayken Sultan Mahmud için ağır bir yergi şiiri yazdığından söz eder. Bazı kaynaklarda ise şairin, Herat’ta büyük bir caminin duvarına Sultan Mahmud için yazdığı övgü şiirini astığını ve bu övgüyü duyan Sultan Mahmud’un yapılan haksızlığı öğrendiği yazılıdır. Sultan Mahmud, hemen 60 bin altını Firdevsi’ye gönderir. Ama altınları getiren ulak, kentin bir kapısından girerken, Firdevsi’nin cenazesi de öbür kapıdan çıkmaktadır. Şairin kızı da gönderilen altınları bir hayır kurumuna bağışlar.
Firdevsi’nin Şehnamesi, İran’ın Arap egemenliğine girene kadarki tarihini içerir. İran tarihi ve mitolojisi, eldeki eski kitaplara, dilden dile dolaşan söylencelere ve öykülere dayanılarak yazılmıştır. Yapıt mesnevi biçiminde düzenlenmiş 60 bin beyitlik bir şiirdir. Firdevsi yapıtını yazarken bir tarihçi gibi çalışmış ama, tarihsel bilgileri güçlü şiir yeteneğiyle işlemiştir. Yapıtın yazıldığı dönemde Arapça’nın çok yaygın olmasına karşın, Firdevsi Arap dili ve kültürünün egemenliği altındaki İran ulusuna, büyük bir tarih ve kültür zenginliğine sahip olduğunu göstermek istercesine kendi dillerinde bir yapıt sunmuştur. Yapıt çok yalın bir dille yazılmıştır.
DİVAN ŞAİRLERİNİN BAŞYAPIT ŞAHNAME
Şehname gerek şiirsel gücüyle, gerek bilgi zenginliğiyle Divan şairlerinin başyapıtlarından biridir. Bunun yanı sıra bir ulusun tarihi üzerine tek bir şair tarafından yazılmış benzer bir yapıt yoktur. Şehname dünya şiirinin, özellikle destan türünün büyük klasikleri arasındadır. Dünyanın birçok diline çevrilmiş olan yapıt Türkçe’ye ilk kez 16. yüzyılda Tatar Ali Efendi tarafından eksiksiz olarak çevrilmiştir. Günümüz Türkçesine ise Necati Lugal tarafından aktarılmıştır.
ESERLERİ
1. Süleymannâme. Firdevsî asıl şöhretini Süleymannâme-i Kebîr adıyla da bilinen bu eseriyle yapmıştır. M. Fuad Köprülü İslâm Ansiklopedisi’nde, Firdevsî’nin bu eseri II. Bayezid’in cülûsundan sonra yazdığını söylerse de İbrahim Olgun ve İsmet Parmaksızoğlu, Firdevsî’nin Süleymannâme’ye Balıkesir’de yaşadığı sırada Fâtih Sultan Mehmed adına başlamış ve padişahın ölümüne kadar yedi cüzünü tamamlamış olduğunu söylerler (Kutb-nâme, s. XIII vd.). Müellif, II. Bayezid’in 1481’de tahta geçmesinden sonra yeni padişahın isteği üzerine Süleymannâme’yi ona ithaf ederek yazmaya devam etmiştir. Eserin esas konusu Hz. Süleyman’ın hayatına dair olmakla birlikte burada tarih, ahlâk, felsefe, ilm-i nücûm gibi çeşitli konular da ele alınmış, böylece kitap ansiklopedik bir mahiyet kazanmıştır. Ayrıca Alp Er Tonga’nın menkıbelerinden de söz eden Firdevsî, bu Turan kahramanını millî bir heyecanla överek eserinde Türklüğün eski tarihiyle iftihar eden bir ifade kullanmıştır. Eserin dikkati çeken bir özelliği de mensur kısmının sade bir üslûpla yazılmış olmasıdır. Kâtib Çelebi Süleymannâme-i Kebîr’in 330, Latîfî ve Âlî 360, Bursalı Mehmed Tâhir, Franz Babinger ve Vladimir Federovich Minorsky 366, Hasan Çelebi, Beyânî ve Şemseddin Sâmi ise 380 cüz olduğunu kaydederler. Firdevsî bu büyük eserini II. Bayezid’e takdim edince padişah bu kadar laf kalabalığından sıkılarak bunun seksen cüzünü seçmiş, gerisinin yakılmasını emretmiştir. Müellifin II. Bayezid’i hicvetmiş olduğu rivayeti de bundan kaynaklanmaktadır. Bugün çeşitli kütüphanelerde bulunan Süleymannâme nüshaları (Millet Ktp., Ali Emîrî, Manzum, nr. 317; TSMK, Hazine, nr. 1525, beş cilt) 81. cüze kadar gelmektedir. 81. cüz I. Selim’e dua ve sena ile başladığına göre Firdevsî’nin II. Bayezid’in ölümünden sonra da Osmanlı ülkesinde bulunduğu kabul edilebilir. Eserin muhtelif ciltleri üzerinde M. Atâ Çatıkkaş (Firdevsî-i Rûmî’nin Süleymân-nâme-i Kebîr’i [LXXII. cilt] Gramer-Sentaks-Lugat-Metin, [doktora tezi, 1979], İÜ Ed.Fak. Ktp., nr. Dr. THT 28), Asuman Akay (Firdevsî, Süleymân-nâme [XLIV. cilt] Metin ve Fiiller Üzerine Bir inceleme [doktora tezi, 1990], İÜ Ed.Fak. Ktp., nr. Dr. THT 70) ve Gülnaz Genç (Firdevsî-i Rûmî Süleymân-nâme [XXV ve XXVI. ciltler] Giriş-Metin-Sözlük [doktora tezi, 1995], MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) doktora tezi hazırlamışlardır.
2. Kıssanâme-i Süleymân aleyhi’s-selâm. Firdevsî’nin Süleymannâme’den önce Balıkesir’de yazdığı bu mensur eserini İbrahim Olgun ve İsmet Parmaksızoğlu bir ön deneme olarak değerlendirmektedirler. Eserin bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndedir (Hazine, nr. 1231).
3. Da’vetnâme. İlm-i nücûm ve “ulûm-ı garîbe”ye dair olan bu mensur eser, mukaddimesinden anlaşıldığına göre 893 (1488) yılında Balıkesir’de Arapça ve Farsça bazı eserlerden tercüme yoluyla hazırlanmıştır. II. Bayezid’e takdim edilmek üzere kaleme alınan eserde ayrıca çoğu burçlara ait 145 resim ve şekil bulunmaktadır. Bilinen tek nüshası altı babdan ibaret olup İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (TY, nr. 208). Eser üzerinde Fatma Büyükkarcı bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (Firdevsî-i Tavîl ve Da’vetnâmesi, 1993, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).
4. Firâsetnâme. Nüshası bilinmeyen bu eseri Firdevsî, Süleymannâme ve Münâzara-i Seyf ü Kalem adlı risâlesindeki kayıtlara göre II. Bayezid’in tahta geçmesinden önce Balıkesir’de iken kaleme almıştır,
5. Münâzara-i Seyf ü Kalem. Sonundaki bir kayda göre 890’da (1485) müellifin Balıkesir’de yazdığı bu eserin bir nüshası Millet Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Ali Emîrî, Manzum, nr. 576).
6. Hadîkatü’l-hakāyık.
7. Tecnîsât.
8. Tâli-i Mevlûd-i Kebîr.
9. Hadîs-i Ahsen. Bu dört risâlenin Firdevsî tarafından yine Balıkesir’de yazıldığı Münâzara-i Seyf ü Kalem’in mukaddimesinden öğrenilmektedir.
10. Hayât ü Memât (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2333). Firdevsî, ahlâk ve tasavvufla ilgili bu mensur eserini İstanbul’da 914 (1508) yılında Farsça’dan tercüme etmiştir.
11. Pendnâme-i Eflâtun. Farsça’dan Türkçe’ye çevrilen sağlık ve temizlik konularında küçük bir risâle olup nüshası bilinmemektedir.
12. Silâhşornâme. Bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan eseri (Hazine, nr. 625) yirmi bir sayfa halinde Wickerhauser yayımlamış (Viyana, ts.), Schlechta Wssehrd Almanca’ya çevirmiş (ZDMG, XVII [1863], s. 1-38), daha sonra da R. Bonelli tarafından ikinci defa neşredilmiştir (Rendiconti dell’ Accademia dei Lincei, V/1 [Roma 1892], s. 435-454).
13. Şatrançnâme-i Kebîr. 909’da (1503) Balıkesir’de telif edilen bu manzum-mensur eser, satranç oyununun tarihçesi ve tekniği hakkında verdiği bilgilerle ayrı bir özellik taşımaktadır. Eserin Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde bulunan (nr. 3553) nüshasından başka Berlin (nr. 1631) ve Münih (nr. 250) kütüphanelerinde de birer nüshası vardır. Firdevsî daha kırk kadar eseri olduğunu bu kitabında belirtmiştir.
14. Tercüme-i Câmeşûynâme. Nüshası bilinmeyen ve aslı Nasîrüddîn-i Tûsî’ye ait olan bu eseri Firdevsî, bir bab ilâve ederek sonundaki bir manzumeden anlaşıldığına göre 914’te (1508) Türkçe’ye çevirmiştir. Eserde çeşitli kumaşlarda görülen lekelerin nasıl temizleneceği anlatılmaktadır.
15. Tuhfetü’l-hâdî. Hakāyıknâme ve Hakīkatnâme adlarıyla da anılan ve Abdullah-ı İlâhî’nin menkıbelerine dair olan bu eserin Ankara Millî Kütüphane’de (nr. 2251/1) ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde çeşitli nüshaları vardır (Şehid Ali Paşa, nr. 1399/2, 1343/4; Nafiz Paşa, nr. 1509/1; Hacı Mahmud Efendi, nr. 2587/2). Firdevsî bu eserini, Hazinedarbaşı Ali Ağa’nın oğlu Mehmed Bey’e armağan olarak kaleme almıştır.
16. Kutb-nâme. 909 (1503) yılında mesnevi şeklinde yazılmış olan eserde Venedik, Fransız ve İspanyol gemilerinden meydana gelen birleşik donanmanın 1501 sonbaharında Midilli adasına hücumları tarihî olaylara bağlı kalınarak ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı gibi II. Bayezid, Şehzade Korkud, Hamza Bey ile Kemal Reis’in kahramanlıkları da mübalağalı bir tarzda dile getirilmektedir. Bilinen tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı olup (Hâlet Efendi, nr. 643) 909 yılında Muhammed b. Resûl-i Sarâyî tarafından Kıssa-i Midilli adıyla istinsah edilmiştir. Eser otuz üç sayfalık bir girişle birlikte İbrahim Olgun ve İsmet Parmaksızoğlu tarafından yayımlanmıştır (Ankara 1980).
Gazeteilksayfa.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.