Erzurumlu İbrahim Hakkı kimdir, türbesi nerede?

Erzurumlu İbrahim Hakkı kimdir, türbesi nerede?

Erzurumlu İbrahim Hakkı kimdir, hangi dönem yaşadı, hangi alanda çalışmalar yaptı, hangi eserleri yazdı, hangi mahlası kullandı, yazdığı eserlerle neyi amaçladı, türbesi nerede?

Ünlü mutasavvıf Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin hayatını sizler için derledik…

Erzurumlu İbrahim Hakkı kimdir, hangi dönem yaşadı, hangi alanda çalışmalar yaptı, hangi eserleri yazdı, hangi mahlası kullandı, yazdığı eserlerle neyi amaçladı, türbesi nerede?

İşte cevabı:

Büyük mutasavvıf ve bilim adamı Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, 1703’te Erzurum’un Hasankale ilçesinde doğdu. Babası Derviş Osman Efendi, aralıklarla otuz yıl kadar süren iyi bir eğitim görmüştü. Annesi, Hasankale’nin ileri gelenlerinden Dede Mahmut’un kızı Şerife Hanife Hanım’dır.

TİLLO’YA GÖÇ

İbrahim Hakkı’nın “Hakîrullah” diye andığı ve “hilm ü hayâ madeni” olarak tanıttığı babası, bazı maddi ve ruhi problemler sebebiyle sıkıntılı bir dönem yaşamış, İbrahim Hakkı’nın doğumuyla bir ferahlık hissetmekle birlikte sıkıntısı devam etmişti. 1707’de Erzurum’a yerleşen Osman Efendi burada yörenin ileri gelen ilim ve tasavvuf erbabıyla tanışmış ve 1710’da hac niyetiyle yola çıkmışken Siirt’e yaklaşık 7 km. uzaklıkta bulunan Tillo’ya (bugünkü Aydınlı) uğramış, yörenin tanınmış mürşitlerinden İsmâil Fakîrullah’a intisap ederek buraya yerleşmiş, böylece yıllardır aradığı huzura burada kavuşmuştur. Babasının isteği üzerine dokuz yaşında iken amcası Ali tarafından Tillo’ya götürülen İbrahim Hakkı babasıyla karşılaştığında şeyhi İsmâil Fakîrullah’ı da orada gördüğünü, içinde ona karşı derin bir sevgi ve hayranlık duygusu uyandığını ifade eder.

İLK DERS BABASINDAN

Bundan sonra İsmâil Fakîrullah’ın babası için yaptırdığı, günümüze kadar ayakta kalan hücrede yaşamaya başlamış, İsmâil Fakîrullah’ın ilim ve irfanından istifade etmesi yanında Marifetnâme’deki ifadesiyle “peder-i azîzi kendisini hücredaş edip hilmü rıfk ile ilim öğretip lutufla terbiye kılmıştır.” İbrahim Hakkı’nın ilk tasavvuf zevkini babasından aldığı anlaşılmaktadır. On yedi yaşında iken babasını kaybeden İbrahim Hakkı, muhtemelen öğrenimini sürdürmek amacıyla aynı yıl Erzurum’a dönerek büyük amcası Molla Muhammed’in evine yerleşti. Burada, özellikle Arapça ve Farsça konusunda kendisinden faydalandığı söylenen Erzurum müftüsü şair Hâzık Mehmet Efendi dışında kimlerden ders okuduğu hususunda bilgi bulunmamaktadır. Marifetname’deki bir beyitten (beyit 514) bu ikinci tahsil döneminin sekiz yıl kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.

HAC YOLUNDA İLİM

İbrahim Hakkı, öğrenimini tamamladıktan sonra İsmâil Fakîrullah’ı ziyaret etmek üzere 1728-29’da Tillo’ya gitti, babasının hücresine yerleşerek tasavvufî hayata yöneldi. Şeyhine hizmet edip onun feyzinden istifade etmeyi sürdürdü. 1734’te İsmâil Fakîrullah’ın vefatı üzerine Erzurum’a döndü. Daha önce babasının imamlık yaptığı Yukarı Habib Efendi Camisi’ne imam oldu. Bu arada ilk evliliğini yaptı. 1738’de hacca gitti. Dönüşte Ömer Hayyâm, Ferîdüddin Attâr, Sadî-i Şîrâzî, Nizâmî-i Arûzî gibi şairlerin şiirlerini topladığı, ayrıca kendisinin de iki manzumesinin yer aldığı Lübbü’l-kütüb adlı geniş hacimli bir eser hazırladı.

İSTANBULLU YILLAR

1747 yılında İstanbul’a giden İbrahim Hakkı, şeyhi Fakîrullah’ın Sultan I. Mahmut nezdindeki saygınlığından faydalanarak padişahla görüşüp ilgi ve takdirini kazandı, saray kütüphanesinde çalışmasına izin verildi. Özellikle yeni astronomiye ilgisinin bu kütüphanedeki çalışmalarıyla başladığı söylenebilir. İbrahim Hakkı İstanbul’da iken kendisine müderrislik pâyesi verildi ve ders okutması şartıyla Erzurum’daki Abdurrahman Gazi Dede Tekkesi’nin zâviyedârlığı tevcih edildi. Erzurum’a döndükten sonra Habib Efendi Camisi’ndeki imamlık görevini sürdüren İbrâhim Hakkı, bir müddet sonra aynı zamanda iyi bir mûsikişinas olan oğlu İsmail Fehim’in tahsilini tamamlaması üzerine bu görevi ona bırakarak ilmî faaliyetlere daha fazla zaman ayırabilmek için günlerinin çoğunu Hasankale’de geçirmeye başladı.

MARİFETNAMEYİ YAZIYOR

İbrahim Hakkı 1755’te resmİ bir hizmet için İstanbul’a çağırılan Erzurum gümrükçüsü Mehmet Sun‘ullah ile birlikte ikinci defa İstanbul’a gitti. O, ilkinden daha uzun sürdüğü anlaşılan bu ikinci ziyaret sırasında da kütüphane çalışmaları yapmış olmalıdır. Nitekim Marifetnâme’yi İstanbul dönüşünden kısa bir süre sonra Ağustos 1757’de tamamlaması, onun bu eserle ilgili olarak İstanbul’da yoğun bir hazırlık çalışması yaptığı kanaatini vermektedir. İbrahim Hakkı, Hasankale’ye dönünce bir yandan Ma‘rifetnâme’nin telifiyle meşgul olurken bir yandan da öğrenci yetiştirmeye başladı. Abdurrahman Gazi Dede Tekkesi’nin zâviyedârlığı III. Mustafa tarafından 1760 yılında yenilendi. İbrahim Hakkı, tekkenin oldukça kısıtlı olan gelirini oğulları ile amcasının oğlu Yûsuf Nedim arasında paylaştırdı. Bu arada önemli eserlerinden İrfâniyye’yi (Mecmûatü’l-irfâniyye) tamamladı.

erz-ic-icin-son.jpgŞEYHİNİN KIZIYLA EVLENİYOR

1763’te üçüncü defa Tillo’ya giden İbrahim Hakkı, İsmail Fakîrullah’ın oğulları Hamza Ganiyyullah ve Mustafa Fâni tarafından babalarının halifesi olarak büyük bir ilgiyle karşılandı, ve burada şeyhinin kızıyla evlendi.

Bu sırada İnsâniyye adlı eserinin telifini tamamlayan İbrahim Hakkı, Nisan 1764’te Mustafa Fânî ile birlikte ikinci defa hacca gitti ve dönüşte yine Tillo’da kaldı, burada öğrenci okutmaya ve eser yazmaya devam etti.

Bu arada geniş hacimli eserlerinden Mecmûatü’l-meânî’yi bitirdi. Bir süre sonra da Erzurum’a gitti.

YENİDEN TİLLO’YA GİDİYOR

1768’te Erzurum müftüsü Şeyh Mustafa Efendi ile beraber üçüncü defa çıktığı hac yolculuğu sırasında amcasının oğlu Yusuf Nesîm’e Şam’dan yazdığı mektupta eserlerinin oralarda bile arandığını ve ilgiyle okunduğunu bildiriyor, kendisinden bazı kitaplarını temin edip göndermesini rica ediyordu.

Yolculuğun ardından Erzurum’a döndü. Yaklaşık üç yıl sonra oğlu İsmail Fehim ile birlikte tekrar Tillo’ya giderek buraya yerleşti. 1775’te altı ay kadar süren ağır bir hastalığa yakalandı.

ÖNCE EŞİ ARDINDAN KENDİSİ VEFAT EDİYOR

Bu arada şeyhinin kızı olan son eşinin genç yaşta ölümü İbrahim Hakkı’yı derinden etkiledi. Onun vefatından sonra yazdığı bir mektupta teessürünü duygulu ifadelerle anlatmaktadır. Kısa bir süre sonra şeyhinin büyük oğlu Hamza Ganiyyullah’ın ölümü üzerine yalnızlığı daha da artan İbrahim Hakkı 22 Haziran 1780 tarihinde vefat etti.

ŞEYHİNİN TÜRBESİNE DEFNEDİLİYOR

Ölümünden iki yıl önce yazdığı vasiyetnamesinde şeyhinin kubbesi altına defnedilmemesini, oraya şeyhin evlatlarının gömülmesi gerektiğini belirtmesine rağmen bunu bir fedakarlık olarak telakki eden İsmail Fakîrullah’ın oğlu Mustafa Fânî’nin isteği üzerine şeyhinin türbesine defnedildi.

HANGİ MAHLASI KULLANDI?

Eserlerinin bir kısmını manzum olarak kaleme alan İbrâhim Hakkı genellikle Hakkı, bazan da Fakîrî mahlasını kullanmış, Türkçe’den başka Arap ve Fars dillerinde de manzumeler yazmış, kaside, gazel, musannef, rubai ve kıtalarında ilmî, dinî-tasavvufî fikirlerini ustalıkla dile getirmiştir. Mesnevi tarzında kaleme aldığı manzumelerde daha ziyade didaktik bir amaç güden İbrahim Hakkı’nın divanındaki şiirler tamamen tasavvuf neşvesiyle yazılmıştır. Marifetnâme başta olmak üzere hemen bütün mensur eserlerinde yer alan manzumeler konunun okuyucu tarafından daha fazla ilgi görmesine yardımcı bir nitelik taşır. Bu tür şiirleri ya konunun özeti mahiyetinde veya örneklendirmeler şeklinde kullanmış, yer yer başka şairlerin manzumelerini de iktibas etmiştir. İbrahim Hakkı’nın şiiri eğitici, öğretici ve irşad edici bir araç olarak kullanma gayreti, ilim adamı ve mürşid kimliğinin şair kimliğinden önde bulunmasına yol açmış, dolayısıyla bazı manzumeleri şiir tekniği bakımından kusurlu bulunmuştur. Sanat değeri daha yüksek olan gazellerindeki zengin hayal ve çağrışımlar bile ona usta bir şair kimliği kazandırmaya yetmemiş, sadece kendisine geniş kültürünü ve ilmî birikimini nazımla anlatan başarılı bir nasihatçı görüntüsü vermiştir.

ESERLERİ

1- Divan
2- Ma‘rifetnâme
3- Mecmûatü’l-irfâniyye
4- İnsâniyye
5- Mecmûatü’l-meânî (Mecmûatü’l-Hakkī)
6- Meşâriku’l-yûh
7- Sefînetü’r-rûh min vâridâti’l-fütûh
8- Kenzü’l-fütûh
9- Defînetü’r-rûh
10- Rûhu’ş-şürûh
11- Urvetü’l-İslâm
12- Hey’etü’l-İslâm
13- Tuhfetü’l-kirâm
14- Nuhbetü’l-kelâm
15- Ülfetü’l-enâm
Ayrıca Lübbü’l-kütüb, Tertîbü’l-ulûm adlı manzum eserleri vardır.

TEFVİZNAME
Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Ârif onu seyreyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Sen hakk’a tevekkül kıl
Tefviz et ve rahat bul
Sabreyle ve razı ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kalbin ona berk eyle
Tedbirini terk eyle
Takdirini derk eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hallak-ı rahim o’dur
Rezzak-ı kerim o’dur
Fa’al-ı hakim o’dur
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bil kadıy-ı hacatı
Kıl o’na münacatı
Terk eyle muradatı
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bir işi murad etme
Olduysa inad etme
Haktandır o reddetme
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hakk’ın olacak işler
Boştur gam-u teşvişler
O hikmetini işler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hep işleri faiktir
Birbirine layıktır
Neylerse muvafıktır
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Dilden gamı dûr eyle
Rabbinle huzur eyle
Tefviz-i umur eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Sen adli zulüm sanma
Teslim ol oda yanma
Sabret sakın usanma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Deme şu niçin şöyle
Yerincedir ol öyle
Bak sonuna sabreyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hiç kimseye hor akma
İncitme, gönül yıkma
Sen nefsine yan çıkma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Mü’min işi renk olmaz
Âkil huyu cenk olmaz
Ârif dili tenk olmaz
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hoş sabr-i cemilimdir
Takdir kefilimdir
Allah ki vekilimdir
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her dilde o’nun adı
Her canda o’nun yadı
Her kuladır imdadı
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Naçar kalacak yerde
Nagâh açar o perde
Derman eder ol derde
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her kuluna her anda
Kâh kahr-u kâh ihsanda
Her anda o bir şanda
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh mu’ti-u kâh mani’
Kâh darr-u kâh nafi’
Kâh hafız-u kâh rafi’
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh abdin eder ârif
Kâh eymen-ü kâh haif
Her kalbi o’dur sarif
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh kalbini boş eyler
Kâh halkini hoş eyler
Kâh aşkina dûş eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Kâh sade-ü kâh rengîn
Kâh tab’ın eder sengîn
Kâh hırem-ü kâh gamgîn
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Az ye, az uyu, az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşenine gel göç
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bu nas ile yorulma
Nefsinle dahi kalma
Kalbinden ırak olma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Geçmişle geri kalma
Müstakbele hem dalma
Hâl ile dahi olma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her daim o’nu zikreyle
Zeyrekliği koy şöyle
Hayran-ı hak ol şöyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Gel hayrete dal bir yol
Kendin unut o’nu bul
Koy gafleti hazır ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her sözde nasihat var
Her nesnede zinet var
Her işte ganimet var
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Hep remz-ü işarettir
Hep gamz-ü beşarettir
Hep ayn-ı inayettir
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Her söyleyeni dinle
Ol söyleteni anla
Hoş eyle kabul canla
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Bil elsine-i halkı
Aklam-ı hak ey hakkı
Öğren edeb ve hulku
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

Vallahi güzel etmiş
Billahi güzel etmiş
Tallahi güzel etmiş
Allah görelim netmiş
Netmişse güzel etmiş

Gazeteilksayfa.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.