Deniz Gezmiş idamdan önce neden Kelime-i Şehadeti reddetti?
Deniz Gezmiş idamdan önce neden Kelime-i Şehadeti reddetti? Deniz Gezmiş kimdir, hangi dönem yaşadı, hangi eylemlere katıldı, yakalanınca niçin ilk Doğu Perinçek’i aradı, neden idam edildi, idam öncesi Kelime-i Şehadet getirdi mi, mezarı nerede?
Sol gençliğin idollerinden Deniz Gezmiş’in hayatını sizler için derledik.
Deniz Gezmiş idamdan önce neden Kelime-i Şehadeti reddetti? Deniz Gezmiş kimdir, hangi dönem yaşadı, hangi eylemlere katıldı, yakalanınca niçin ilk Doğu Perinçek’i aradı, neden idam edildi, idam öncesi Kelime-i Şehadet getirdi mi, mezarı nerede?
İşte cevabı:
Türkiye'de sol hareketin en önemli isimleri arasında gösterilen Deniz Gezmiş, Ankara'nın Ayaş ilçesinde 27 Şubat 1947 yılında doğdu. Öğretmen bir ailenin çocuğu olarak çeşitli kentlerde ilk ve orta öğrenimini gören Deniz Gezmiş, liseyi İstanbul'da bitirdi.
1966'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne giren Gezmiş, lise yıllarında sol düşünceyle tanıştı ve 1965'te Türkiye İşçi Partisi'nin Üsküdar İlçesine üye oldu. 30 Ocak 1968'de Hukuk Fakültesi'nde Devrimci Hukukçular Örgütünü kuran Gezmiş, 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi'nin işgal edilmesine öncülük etti.
6. FİLOYU PROTESTO ETTİ
İstanbul'a gelen 6. Filo'yu protesto eylemlerinde yer alan Gezmiş, 30 Temmuz'da bu eylemlerden dolayı tutuklandı ve 20 Eylül'de serbest bırakıldı. Gezmiş ve arkadaşları, 1 Kasım 1968'de Samsun'dan İstanbul'a Mustafa Kemal Yürüyüşünü düzenledi.
FİLİSTİN’E GİTTİ
1969 Haziran'ında Filistin'e giderek Eylül'e kadar Filistin gerilla kamplarında kalan Gezmiş, 20 Aralık 1969'da yakalandı ve Cihan Alptekin'le birlikte 18 Eylül 1970'e kadar tutuklu kaldı. Türkiye'de sağ ile sol gruplar arasındaki çatışmaların yoğunlaşmaya başladığı 1970 yılında Deniz Gezmiş, Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan ile birlikte Ankara'da Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nu (THKO) kurdu.
ABD’Lİ ERLERİ KAÇIRMA EYLEMİ
Ocak 1971'de THKO adına Ankara'da bir banka soygunu gerçekleştirildi. Deniz Gezmiş ve arkadaşları 4 Mart 1971'de dört ABD'li erin kaçırılması eyleminde bulundular. Bunun ardından halihazırda hakkında yakalanma kararı olan Gezmiş ve Yusuf Aslan "vur emri" ile aranmaya başlandı ve başlarına ödül konuldu. Gezmiş ve Aslan, 12 Mart 1971'deki muhtıradan dört gün sonra Sivas'ın Germerek ilçesinde yakalanırken, bundan bir hafta sonra da İnan Kayseri'de yakalandı.
İDAM CEZASINA ÇARPTIRILDILAR
Gezmiş, Aslan ve İnan; Ankara 1 No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi tarafından yargılandı. Yapılan yargılama sonucunda, eski haliyle Türkiye Cumhuriyeti "teşkilatı esasiye kanunun tamamını veya bir kısmını" ortadan kaldırma suçuna idam cezası öngören Türk Ceza Kanunu'nun 146'ncı maddesi uyarınca suçlu bulundular ve idam cezasına çarptırıldılar. Daha sonra idam kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından da onaylandı.
TBMM’DE ATEŞLİ TARTIŞMALAR
Dönemin sağcı milletvekillerinden Mustafa Kubilay İmer, oturumda yaptığı konuşmada, "Bu üç komünist soysuzun idamları hakkındaki karara gelinceye kadar, daha önce çıkan ve sayısı hayli kabarık idam infazlarına ses çıkarmayan CHP ve onun genel başkanı, kamuoyu tarafından çok iyi bilenen sebeplerden adeta af havarisi kesilmiştir" dedi.
SABAHA KARŞI İDAM
TBMM'de "3-3" bağırışları arasında Gezmiş, Aslan ve İnan'ın idamına onay verildi. İlerleyen yıllarda ise o dönem idama onay veren siyasetçiler duydukları pişmanlıkları dile getirdi. Adalet Parti kökenli siyasetçilerden Nahit Menteşe, "Asker mutlaka idamlarını istiyordu. Deniz Gezmiş ve arkadaşları konusunda yanlış yaptık" dedi.9'uncu cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de yıllar sonra, "O günün şartları öyle icap ettiriyordu" diye konuştu. O dönem 25 yaşında olan Gezmiş ve Aslan ile 23 yaşındaki İnan, 6 Mayıs 1972 tarihinde sabaha karşı idam edildi. Deniz Gezmiş’in kabri, Ankara’nın Yenimahalle ilçesindeki Karşıyaka mezarlığında bulunmaktadır.
DENİZ GEZMİŞ KELİME-İ ŞEHADET GETİRMEDİ
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarında hazır bulunan 88 yaşındaki Ankara Büyükşehir Belediyesi Başimamı Seyit Çiftçi, 40 yıl aradan sonra infazın gerçekleştiği anları şöyle anlatıyor: İmamlık yapmaya başladığım 1948 yılından bugüne kadar yaşadığım en acı hadiseydi. Gece 03.00 sıralarıydı. Üçünü de getirdiler. Elleri kelepçeliydi. İdama tanıklık eden 10 kadar kişi vardı. Bir paşa, Merkez Komutanı, Ankara Valisi, Emniyet Müdürü, İnfaz Savcısı ve memurları ile ben vardım. İdam edileceklere son vazifelerini yaptırmak üzere oradaydım. Orada bulunan bir paşa, ‘Hoca ne diyorsa onu yapın’ dedi. Yusuf Aslan ile Hüseyin İnan’ın elleri çözüldü, abdest aldılar ve Kelime-i Şehadet getirerek darağacına gittiler. Deniz Gezmiş ise böyle bir şeyi kabul etmedi. İslam dinini kastederek, “Ben öyle bir mefhumu tanımıyorum” dedi. Ancak onun idamı kötü şekilde oldu. Boyu uzun olduğu için ayağı takıldı ve boynu kırılmadığından yaklaşık 45 dakika orada can çekti. Sonra da hayatını kaybetti.”
Doğu Perinçek, Deniz Gezmiş’le ilgili hatıralarını şöyle anlatıyor:
İLK DOĞU PERİNÇEK’İ ARADILAR
Deniz Gezmiş yakalandığı zaman, cezaevine görüşmek için çağırdığı ilk arkadaşıyım. Bunun bir nedeni var. Deniz, Amerikancı 12 Mart Darbesinden beş gün sonra 17 Mart 1971 günü Şarkışla yakınlarında çevresi sarılarak yakalandı. Önce Kayseri’ye, oradan Ankara’ya getirildi. Bu arada Hüseyin İnan da, Kayseri’nin Sarız ilçesinde yakalandı. Yusuf Arslan da yaralı olarak yakalanmıştı, fakat o hastanede idi.
Deniz ve Hüseyin’in Ankara Emniyeti’nde ve savcılıkta sorguları yapıldı. 4 Nisan 1971 günü Mahkemeye çıkarıldılar ve haklarındaki gıyabi tutuklama kararı yüzlerine okundu.
Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan, Ankara Ulucanlar Cezaevi’ne getirilir getirilmez, bana vekâletname yolladılar. Vekâletnamenin tarihi 25 Mart 1971. Tutuklama kararının yüzlerine okunması 4 Nisan 1971. Demek ki, vekâletnameyi henüz gözaltındayken, tutuklanmalarından 10 gün önce yollamışlar.
İki yıl önce kaybettiğimiz yazar ve mimar arkadaşım Şükrü Günbulut’un annesi Mevlüde Günbulut’un Şarkışla köylerinden yazdığı o güzel şiir tarihe gecmiştir, Deniz Gezmiş yakalanınca “Avukatı ben olaydım” der. İşte Günbulut annenin o gıptayla baktığı “ilk avukat” ben oldum. Ancak bir ay sonra bizler hakkında da tutuklama kararı çıktığı ve arandığımız için, Halit Çelenk ağabeyimizin önderliğinde o avukat ekibinin içinde yer alamadım. Zaten hayatımda hiç avukatlık yapmadım. Ben, Deniz Gezmiş’in 6 Mayıs 1972 günü idam edilmesi sırasında Söke Beşparmak dağlarında idim. Daha sonra Ankara’ya geldim ve yakalandım.
DENİZ’DEN YILDIRIM TELGRAF: “ACELE GEL”
Deniz’den, tutuklanması kararının yüzüne okunduğu 4 Nisan’dan dört gün sonra, 8 Nisan 1971 günü saat 17.15’te bir yıldırım telgraf aldım.
Vekâletnameyi ve telgrafı 40 yıldır saklarım.
Kırmızı telgraf kağıdını hızla açıyor ve okuyorum: “Acele gel”:
Tam Denizlik bir cümle.
Ertesi sabah erkenden cezaevinin kapısındayım.
Önce Deniz’i çağırdım.
Deniz’le kucaklaştık. Hüzünlüydük, ama hayat devam ediyordu.
Avukat görüşme odasındaki sohbetimiz üc buçuk saat kadar sürdü.
Sabah 9’dan öğlen 12.30’a kadar.
Öğlen arasında yarım saat kadar da Hüseyin İnan’la görüştüm.
Deniz ve Hüseyin, onlar adına bir basın toplantısı yapmamı istediler. Benim onların sözcüsü olmamı önerdiler. 10 Nisan 1971 günü basın toplantısını yaptım.
Bugün Deniz’in büyük büyük resimlerini basan, diziler yayımlayan gazeteler, Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’ın hücrelere atıldıkları ve açlık grevine başladıkları haberine tek sözcükle olsun yer vermediler. TOPLUMDA BÜYÜK
SEVGİ TOPLAMIŞTI
Deniz ile Ulucanlar Cezaevi’nde üç buçuk saatlik o son görüşmemizi 1975 yılında ve daha sonra Halkın Sesi dergisinde de yazdım (6 Mayıs 1975). Üç buçuk saat konuştuğumuz konu, THKO döneminde yaptıkları eylemler, banka soygunları vb. oldu. Deniz Gezmiş, 1970 yılına kadar çok başarılı bir gençlik mücadelesi önderiydi. İstanbul’da Millî demokratik devrimi savunan gençlerin başındaydı. Atatürk gençliğinin devrimcisiydi. Birleştiriciydi. Mücadelesi toplumda haklı bulunuyordu ve büyük sevgi toplamıştı.
SABIRSIZLIK BAŞ GÖSTERDİ
1970’ten sonra gençlik içinde sabırsızlık baş gösterdi, silahlı mücadele rüzgarı esti, daha doğrusu estirildi. Kuvvet toplamaya değil, kuvvetleri dağıtmaya hizmet eden eylemler boy verdi ve bu konuda bir yarış da başladı. İşçi Partisi’nin gençliğin devrimciliğini dışlayan yanlış çizgisi nedeniyle otoritesi dağılmıştı. Bu arada eski tüfek ağabeylerimiz de sorumluluk üstlenmediler ve gençliği uyarmadılar.
Dev-Genç’in 1969 sonundaki ve 1970 sonundaki kurultayları bu konuda sert tartışmalara sahne oldu. Deniz ile özel görüşmelerimde, ona olabildiği kadar sert uyarılarda bulundum. Hepsini uslu uslu dinledi ama bir yola girmişti, “Bir de bunu deneyelim” havasındaydı. Bu konuların hikâyesini merak edenler, Arkadaşım Deniz Gezmiş başlıklı kitaptan okuyabilirler.
NEDEN İLK DOĞU PERİNÇEK’İ ARADI?
Deniz Gezmiş’in yakalandıktan sonra herkesten önce Doğu Perinçek ile görüşmesinin nedeni, o uyarılardır. Deniz, kendi bir yıllık deneyimiyle 1971 çizgisindeki maceracılığı gördü ve kendisine yakışan dürüstlükle saptadı. En son idama giderken babasına yazdığı mektup doğru okunursa, çıkardığı dersi anlamak isteyenler için oraya da yazdı.
Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’ın kendileri adına basın toplantısı yapmamı istemeleri de, o kısa deneyimin sonucudur.
9 Nisan 1971 günü Ulucanlar Cezaevi’nin kapısından arkadaşlarımı görmenin ferahlığıyla çıktım. Nereden bilebilirdim Deniz ve Hüseyin ile son kez görüştüğümü.
İSRAİL’İN BAŞKONSOLOSU EFRAİM ELROM’U KAÇIRDILAR
Bir ay 10 gün sonra İstanbul 1. Ordu Sıkıyönetim Komutanlığı 65 kişi hakkında arama kararı çıkarttı. Tarih 18 Mayıs 1971. İki gün önce Mahir Çayan ve arkadaşları İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçırmışlardı. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 65 kişilik listesinde Aydınlıkçılardan sekiz arkadaş bulunuyorduk. Listede bazı DİSK yöneticileri, TİP içindeki Kürt aydınları, yazarlar, Mahir Çayan ve arkadaşları, Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, Doğan Avcıoğlu ve Devrim grubu ile üniversite hocaları vardı. Sıkıyönetim ilan edilmiş ve Balyoz Harekâtı başlamıştı. Denizlerin yargılanması bir yıl bile sürmedi.
MAHİR ÇAYAN DA İLK DOĞU PERİNÇEK’İ ARIYOR
1972 yılı ilkbaharı, bir sonbahar olmuştur.
Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un ölüm cezalarının infaz edilmesine ilişkin TBMM Kararının alınmasından önceki günlerde, Mahir Çayan, Ankara’da beni arıyor. Ancak bana ulaşamıyorlar. Çünkü ben o sıra Söke Beşparmak dağlarında idim. Bu olayı Mahir Çayan’ın evinde kaldığı ODTÜ’nün sevilen devrimci gençlerinden Hülagü Bulguç, gençlik tarihçisi Turhan Feyizoğlu’na anlatıyor (Bkz. Turhan Feyizoğlu, Mahir, Ozan Yayıncılık, s. 509). Hülagü, THKP/C’liydi. ODTÜ’nün önde gelen devrimci gençleri arasındaydı. Ağabeyi Mengü Bulguç’u da özlemle anıyorum, İTÜ’nün örnek devrimcilerindendi.
Mahir Çayan, Ünye Radar İstasyonundaki iki İngiliz ve bir Kanadalıyı kaçırmadan önce niçin beni aramıştı?
THKP/C’nin ilk kuruluşunda yer alan Kamil Dede arkadaşımla birkaç kez konuştuk bunu. Çünkü o yanlış eylemden Mahir Çayan’ı vazgeçirecek insandım. O da biliyordu, omuzlarından tutar sarsardım onu, yanlış yaptığını söyler, o eylemi önlerdim.
Gazeteilksayfa.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.