CIA'den Trump'a mesaj: Ayağını denk al
Ülke ve dünya gündeminde öne çıkan konuları İç Anadolu Birliği (İÇAN) Genel Başkanı İsmet Taş’la konuştuk. Başkan Taş, birbirinden çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
ABD’nin yeni başkanı Trump’ın görevine İncil’e el basarak başlamasıyla ilgili “Türkiye’de Kur’anı Kerim üzerine yemin edilse neler olabileceğini tahmin bile edemiyorum” diyen İÇAN Başkanı İsmet Taş, kadınların protestolarını CIA’in Trump’a aba altından sopa göstermesi olarak yorumladı. Taş, bu olayın da dünyada demokrasi diye birşeyin olmadığının göstergesi olduğunu kaydetti.
İçanadolu Birliği (İÇAN) Genel Başkanı İsmet Taş, Meclis’ten geçen Anayasa değişiklik paketini değerlendirirken de, “eksik olduğunu” söyledi ve idamın geri getirilmesini savundu. İç Anadolu Birliği Genel Başkanı İsmet Taş’la sohbetimiz şöyle:
TRUMP İNCİL’LE BAŞLADI
- ABD’nin yeni Başkanı seçilen Donald John Trump, İncil üzerine yemin ederek resmen göreve başladı. Neler söyleyeceksiniz?
Trump, özgürlüğün ve demokrasinin beşiği, laik ABD’de(!) göreve başlamak için önce kilisede yapılan ayine katıldı, sonra iki İncil’e yemin ederek göreve başladı. Elbette bu Hristiyan ülkelerin geleneği. Görüldüğü gibi laiklik elden falan gitmedi.
-Benzer bir durum Türkiye’de olsa, neler olurdu?
Müslüman bir ülke olan Türkiye’de gelenek olarak Kur’anı Kerim üzerine yemin edilse neler olabileceğini tahmin bile edemiyorum. Sanıyorum bu sefer Türkiye elden gidiyor diye, çığlık çığlığa ortalığı birbirine katarak ne kadar emperyal güç varsa davet ederler, “Gelin bize demokrasiyi, laikliği geri getirin” diye.
TRUMP GİDİCİ Mİ?
-Bir kısım kadınların ilk günden Trump’ı protesto etmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Trump gidici mi sizce?
Evet, Başkan daha koltuğuna oturmadan dünyanın dört bir yanından ciddi protestolarla karşılaştı. Özellikle kadınlara karşı yapmış olduğu söylemler, “bahane”! edilerek. Trump elbette gidici falan değil. Sadece ABD’nin politikalarını belirleyen, “güc”ün uyarısı.
-Nasıl bir uyarı bu?
Mesaj açık; “Sen bizim politikalarımızı uygulamazsan, her şeye rağmen geldiğin bu makamdan seni uzaklaştırmasını biliriz”. Trump bu mesajı almış olacak ki, acilen ilk ziyaretini CIA’e yapmak zorunda kaldı. CIA’e destek verdiğini, arkasında olduğunu söyledi. Şayet anlaşma olursa ki büyük bir ihtimalle olacak, değişik ülkelerdeki yüzbinlerce insan evine gidecek! Her şey, “Süt Liman” olacak. Hiçbir şey olmamış gibi hayat devam edecek.
DÜNYADA DEMOKRASİ DİYE BİRŞEY YOK
-Konunun Türkiye’yi ilgilendiren kısmı neresi sizce?
Konunun bizi ilgilendiren kısmı Trump’ın gidip-gitmemesi değil. Birileri gibi, “Şu Obama gitse de, Trump gelse” diyenlerden de değiliz. Kim gelirse gelsin, ABD’nin elli yıllık, yüzyıllık politikalarını değiştiremez. Bu olay bize sadece tek bir şeyi bile göstermesi açısından yeterli. Dünyada, “Demokrasi” diye bir şey yok! Hani derler ya, “Adı Var, Kendi Yok Diye”. Kafamızdaki soruları dökelim. Bu adam seçimle gelmedi mi? Demokrasilerde seçimle gelen, seçimle gitmez mi? Seçimlerde neredeydiniz? Nerede kaldı halkın özgür iradesi? Kendi hür iradesini özgür bir şekilde belirlemesi? Başta ABD olmak üzere, Kanada, İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika ve daha birçok ülkede yüzbinlerin sokağa dökülmesi, güç dengesini oluşturan bu devletlerin, ne kadar demokrat, ne kadar özgürlüklere bağlı olduğunu göstermez mi? Başka ülkelere demokrasi ihraç eden bu ülkeler, kendi ülkelerinde demokrasinin zerresinin olmadığını kendi kendilerine bir kez daha gösterdiler.
-CIA bu mesajı verdi öyle mi?
Bu vesile ile CIA, Son dönemlerde, gücünü yitirdiği iddialarını yalanlarcasına, “Ben buradayım, en az eskisi kadar güçlüyüm, dünyanın neresinde olursa olsun, istediğim zaman istediğim eylemi yaparım” mesajını da vermiş oldu.
ASTANA BARIŞ ZİRVESİ GERÇEK BARIŞI GETİREBİLİR Mİ?
-Astana’da dün başlayan Suriye zirvesini nasıl değerlendiriyorsunuz; barışı getirebilecek mi?
Türkiye, Rusya, İran’ın garantörlüğünde, ABD‘nin Kazakistan Büyükelçisinin katılımı ile gerçekleşecek olan, Astana’da barış zirvesinin sonucunun ne olacağından daha önemli olan, nasıl oluyor da, Suriye’deki rejim ve muhalifler aynı masada oturabiliyor? Halkın kafasına takılan, şaşkınlıkla izlediği olay bu olsa gerek. Rejim güçleri tarafından, yüzbinlerce insanın hunharca, vahşice katledilmesi, milyonlarca insanın yaralanması, evsiz, aç, susuz, perişan olması, ülkelerinden uzaklaşması vs. Hepsini üst üste koyduğumuzda, bırakın bu insanlarla aynı masada oturmayı, yüzlerine dahi tükürmeye tenezzül edilmemesi gereken bir ortamda. Ancak, bütün bu acıların tam da merkezinde olan, bizzat bu acıları kan ve gözyaşları içinde yaşayan muhalifler, aynı masada oturmayı kabul etmişlerse, mutlaka bıçak kemiğe dayandığının, yaşanan acıların dayanılmaz boyuta geldiğinin resmidir. Bu onların kararı. Bize de saygı duymak düşer. Kendilerine göre mutlak surette geçerlilik, haklılık nedenleri vardır. Ateş düştüğü yeri yakar. Evet, Suriye’de özellikle Halep’te olanlardan dolayı, yüreğimiz yanıyor, kan ağlıyor. Ama dediğimiz gibi ateş düştüğü yeri yakıyor. Savaşın, acımasız, insanlık dışı halini bizzat yaşayan onlar.
-Savaş duracak mı sizce?
ABD’ye rağmen Suriye’de gerçekten barış gelecekse, benim ülkemin güvenliği sağlanıp, tek bir askerimin burnu dahi kanamayacaksa, başta Suriye olmak üzere, Orta Doğu’da, ölüm, kan, gözyaşı duracaksa, Suriyeli mülteciler huzur içinde evlerine dönecekse, Sayın Bakanın dediği gibi, “Türkiye artık Esad’ız bir anlaşmada ısrar edemez”.
-ABD’ye rağmen derken? Bunu biraz açar mısınız?
ABD’ye rağmen dedik, evet maalesef barışın önünde ki en büyük engel ABD olarak gözükmekte. Onun içindir ki, Astana görüşmelerine ABD son anda davet edilmiştir. Ateşkes ortamından CIA’in neler yaptığını artık bilmeyen yok. CIA, muhaliflere de, rejim güçlerine de ayrı ayrı giderek barışın bozulması karşılığında birçok tekliflerin yanında, en modern silahları teklif ediyor. Hatta ilk kurşunu atana güdümlü füze bile vermeyi taahhüt ediyor. Bütün bunlara rağmen başarılı olamıyor.
-Bölgede Türkiye’nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Orta Doğu’da olan son olaylara baktığımızda, Türkiye’nin, bölgenin en etkili güçlerinden biri olduğunu görüyoruz. Türkiye daha da güçlü olmalı. Bölgesel değil, küresel güç olmalı. Daha önceden de ifade ettiğimizi gibi, kendi; “GÜÇ MERKEZİ”ni oluşturmalı.
İÇ POLİTİKA İSE TAM EVLERE ŞENLİK!
-Sayın Başkan, iç politikaya dönecek olursak, Anayasa değişikliği Meclis’te kabul edildi. Bu süreçte Meclis’te kavgalar yaşandı. Neler söyleyeceksiniz?
Bu kadar ekonomik kriz içerisinde, dışarıda bunlar olurken, maalesef içeride bunun tam tersi olaylar oluyor. Son dönem Anayasa değişikliği görüşmelerinde olan olaylar, “o Türkiye, bu Türkiye mi?” dedirtiyor. Halk bile eline çayını almış, geçmiş TV karşısına, bir taraftan çayını yudumluyor, bir taraftan da, komedi filmi seyreder gibi Meclis’i acı içinde seyrediyor.
Sonra bırakıyor çayını elinden, pencerenin karşısına geçiyor, gözünü ufuklara dikiyor. Alparslan Gazi’yi, Ertuğrul Gazi’yi, Osman Gazi’yi, Fatih Sultan Mehmet Hanı, Yavuz Sultan Selim Hanı, Kanuni Sultan Süleyman Hanı, Sultan Abdülhamit Hanı, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, Çanakkale’yi, Milli Mücadeleyi, bu vatan için canını seve seve veren, kanını akıtan, kahraman yiğit Millet Evlatlarını düşünüyor. Gözlerinden iki damla yaş akıyor. Gerçekten benim GAZİ MECLİS’İM bu mu, diye. Osmanlının torunlarını bu hale getirmeye kimsenin hakkı yok diye, isyan ediyor. Sonra siliyor gözyaşlarını, içinden gür bir ses haykırıyor; “HİÇ KİMSE AMA HİÇ KİMSE, BENİM ÜLKEMİ, BENİM KAHRAMAN GAZİ MECLİSİMİ, NE GÜÇSÜZ HALE GETİREBİLİR, NE DE GÜÇSÜZ GÖSTEREBİLİR? KONUŞMA SIRASI BENDE, SÖZ BENDE, GEREĞİNİ YAPACAĞIM…
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ EKSİK BİR MADDE İLE KABUL EDİLDİ
-Nedir o gereği?
(Öncelikle 39 kişinin katili caninin yakalanmasında emeği geçen bütün güvenlik güçlerimize sonsuz teşekkür ve mihnet duygularımı ifade etmek istiyorum. Allah yar ve yardımcıları olsun. Ayrıca ellerine sağlık!!!) Meclis’ten geçen Anayasa Değişikliğinin en büyük eksikliği bir maddenin eksik olmasıdır; “İDAMIN GERİ GELMESİ”. Teknik olarak, mümkün veya değil? O Anayasa Hukukçularının sorunu, halkın sorunu değil. Ama bu değişikliklerin arasında bu da olmalıydı.
İDAM NEDEN OLMALIYDI?
-Neden olmalıydı?
Neden mi? İşte taze sıcak bir örnek. Biz ne zaman bu hale geldik? Anlamakta güçlük çekiyorum. Polisimizi şehit eden, 39 vatandaşlarımızı katleden, acımasız cani katil yakalanıyor, üç-beş tokat vuruluyor, bir kesim ayağa kalkıyor; “Vay efendim devlet bunu yapar mıymış?” Evet, Devlet bunu yapmamalıydı! Sizlerle aynı kanaatteyim! Devlet, bu caniyi asabilmeliydi. İnsanlıktan zerre kadar nasibini almamış bu caninin yaşamaya zerre kadar hakkı yok. O cani 39 insanın yaşam hakkına son verdiyse, onun da yaşam hakkı olmamalı. 15 Temmuz, Merasim cad, Kızılay Şehitler Meydanı, İstanbul, Kayseri, İzmir, Diyarbakır, Gaziantep vs. terör eylemleri, Ülkemin neresinde olursa olsun, tek bir canımızı elimizden alan teröriste asla hayat hakkı tanınmamalıdır. Bu, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine, insanın yaşam hakkının kutsallığına inanan insanların çığlığıdır. Bu çığlık duyulmalı, gereği yerine getirilmelidir.
-Milletvekillerine bir çağrınız var mı?
Gerek Anayasa Komisyonunda, gerekse Genel Kurulda, söylenmemesi, yapılmaması gereken her şey söylendi yapıldı. Hatta sözde Ermeni soykırımı bile gündeme getirildi. “Kel Alaka” olmasına rağmen. Ama hiç kimse, ama hiç kimse idamı gündeme getirmedi. Özellikle kürsü işgal edenlere, Mecliste terör estirenlere, sokak kavgasının her türlüsünü bize seyrettirenlere sesleniyorum. Suçsuz masum insanlar katledilirken, bunu yapanlara ses çıkarmayıp, kürsüden dile getirmezken, kürsüyü işgal etmeniz ne kadar anlamlı. Onun yerine işgal ettiğiniz o kürsüden idamı haykırsaydınız, inanın maçı on sıfır kazanırdınız. Çünkü bu Millet için tek bir evladının canı, sizin bütün Anayasalarınıza bedeldir. Çünkü bu Aziz Millet, “İNSANI YAŞAT Kİ, DEVLET YAŞASIN” düsturuna inanır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.