Asım Köksal kimdir? İtalyan şarkiyatçıya karşı yazdığı reddiye neydi?
Asım Köksal kimdir, hangi dönemde yaşadı, babasını 22 yıl boyunca niye hiç göremedi, kimden icazet aldı, Mehmet Akif’in hangi arzusunu yerine getirdi, İtalyan şarkiyatçıya karşı yazdığı reddiye neydi, mezarı nerde?
Hayatını İslam Tarihi’ne adayan, ünlü İslam Tarihçisi Mustafa Asım Köksal’ın yaşam öyküsünü sizler için derledik…
Asım Köksal kimdir, hangi dönemde yaşadı, babasını 22 yıl boyunca niye hiç göremedi, kimden icazet aldı, Mehmet Akif’in hangi arzusunu yerine getirdi, İtalyan şarkiyatçıya yazdığı reddiye neydi, Diyanet Reislerinin dikkatini nasıl çekti, dünya çapındaki Sîretü’n-Nebî yarışmasında hangi dereceyi elde etti, mezarı nerede, hakkında ne dediler?
İşte cevabı:
Kayseri’nin Develi ilçesinde 1913 yılında doğan Asım Köksal’ın Babası Hafız Mehmed Edip Efendi, annesi Döne Hanım’dır. Büyük dedelerine nispetle Pîr Velîoğulları diye bilinen bir aileye mensuptur. 28 Kasım 1998′de Ankara’da vefat etti ve Keçiören ilçesi sınırları içerisindeki Bağlum Kabristanı’na defnedildi.
ASKERİ OKULA İMKANSZILIKTAN GİDEMEDİ
Asım Köksal İlköğrenimini 1927’de Develi Merkez Numune Mektebi’nde tamamladı. Kayseri Lisesi ve Erzurum Askeri Lisesi’nin giriş imtihanlarında başarılı oldu fakat imkansızlıklar sebebiyl bu okullara devam edemedi. Bunun üzerine Develi Müftüsü İzzet Efendi’nin “Mukaddimât-ı Ulûm” derslerini takip etti. 1928′den Haziran 1930′a kadar Develi Ticaret ve Sanayi Odası’nda başkatip olarak çalıştı. Dini ilimler sahasında yüksek tahsil yapmak için çok arzulamasına rağmen Mısır’a gidemedi fakat 1933’te başkent Ankara’ya gitti.
DİYANET İŞLERİNDE UZUN YILLAR ÇALIŞTI
Aynı yıl Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açtığı katiplik imtihanını kazandı. Emekli olduğu 1964 yılına kadar Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Evrak Kitabeti memurluğu, Tahsis memurluğu, Sicil şefliği, Yazı İşleri müdürlüğü, Yayın müdürlüğü, Hayrat Hademesi İşleri müdürlüğü, Zat İşleri müdür vekilliği, Müşavere ve Dinî Eserleri İnceleme Kurulu üye başmuavinliği görevlerinde bulundu.
BAŞKANIN DİKKATİNİ ÇEKTİ
Diyanet’teki görevi esnasında, henüz çok genç yaşlarda olmasına rağmen bilgisi ve zekâsı sebebiyle Diyanet reislerinin ve özellikle İkinci Başkan Şerafeddin Yaltkaya’nın çok büyük teveccüh ve yakınlığını kazandı. Başkan Yaltkaya, sıkıştığı meselelerde sık sık kendisine danışmış, onun tercih ettiği görüşleri uyguladı.
KADİRÎ ŞEYHİNDEN İCAZET
Asım Köksal, Hamzavî Melâmî kutbu Seyyid Abdülkâdir-i Belhî’nin mensuplarından Fazlullah Rahîmî Efendi’den ders ve feyiz alan son dönem Kadirî şeyhlerinden İskilipli İbrahim Ethem Gerçekoğlu’nun talebesi oldu. Uzun yıllar bu hocasının derslerine devam etti ve kendisinden icazet aldı. Safahat’tan etkilenerek 1927′den itibaren dinî manzumeler yazmaya başlayan M. Asım Köksal daha sonra ilmî çalışmalara yöneldi.
Tarihçiliği, İbn İshak (ö. 151/768), İslâm tarihini dünya tarihi şeklinde anlayıp eserini bu şekilde kaleme almıştır.
Bu yaklaşım sonraki tarihçiler tarafından benimsenerek tekrarlanmış adeta bir geleneğe dönüşmüştür.
Bu geleneğin bir temsilcisi olarak zikredebileceğimiz Köksal da tarihi bütüncül bir yaklaşımla değerlendirmiş, olaylardan ibret alınması gerektiğini, geleceğe ancak bu şekilde daha sağlıklı bakılabileceğini vurgulamıştır.
M. Asım Köksal herhangi bir tarih anlayışını benimseyip, o doğrultuda eserler yazma gayretinde olmamıştır.
O, ailesinden ve içinde yetiştiği çevreden aldığı İslâmî kültür ve anlayışın etkisiyle eserlerini telif etmiştir.
Köksal güvendiği kaynaklardan elde ettiği bilgiyi, herhangi bir tenkide tâbî tutmadan, hakkında hüküm vermeden geleceğe taşımıştır.
SİYER ÇALIŞMASI BİR REHBER NİTELİĞİNDE
Asım Köksal Peygamberimizin hayatı hakkında şimdiye kadar yazılan eserlerde kaynaklara pek o kadar bağlı kalınmadığı, fazlaca kısaltma yoluna gidildiği için olaylardaki canlılık ve güzelliğin kaybolduğunu düşünmektedir. Bu sebeple eserlerinde yalnız kaynak ve haberleri konuşturmayı ve onlarla okuyucuyu baş başa bırakmayı tercih etmiştir. Bununla birlikte karanlıkta kalan noktaları, araştırmalar sonucu elde ettiği bilgilerle aydınlatmıştır. Bu noktada Köksal’ın geleneksel tarzda olaylara yaklaştığı ve klâsik dönem İslâm tarihçileri gibi rivayetçi tarihçilik yaklaşımıyla eserlerini kaleme aldığı söylenebilir.
Çalışmalarının büyük bölümünü Hz. Peygamber dönemine ayırmış, anlatımda kısaltma yoluna gitmeyi uygun görmemiş, kaynaklarda kısa geçilmiş konuları ayrıntılı biçimde incelemeyi tercih etmiştir. Bu anlayışına uygun olarak yaptığı araştırmalar sonucunda ilk Müslümanların Dârü’l-Erkam’a giriş tarihi, Hz. Ömer’in ve Amr b. Abese’nin Müslüman oluş sırası gibi bazı konular hakkında birçok kaynakta aktarılan bilgilerin doğru olmadığını ortaya koymuştur. Asım Köksal, Hz. Peygamber’in hayatını öğrenme ve okumaya delil olmuştur. Özellikle Hz. Muhammed (sav) ve İslamiyet adındaki 18 ciltlik eseri sadece Siyer anlatması nedeniyle bu alanda çalışma yapacaklar için rehber olmuştur.
HAKKINDA NE DEDİLER?
Mahmut Toptaş: “Cumhuriyet döneminde yazılan en önemli dört eser say deseler ben: 1. Elmalılı merhumun Tefsiri, 2. Ahmed Naim ile Kâmil Miras’ın Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, 3. Ömer Nasuhi Bilmen’in Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu, 4. Asım Köksal’ın İslâm Tarihi derim.”
Prof. Dr. Hayrettin Karaman: “Ben, M. Asım Köksal’ı özü değişmemiş bir yeni olarak görüyorum. O haddizatında muhafaza edilmesi lazım geleni sonuna kadar muhafaza eden bir insandı. Ama bu arada muhafaza edilmesi lazım gelmeyeni eskimişse, artık kullanışsız hale gelmişse ve zaten din de onu muhafaza etmemizi istemiyorsa, değiştirebilen bir insan olarak gördüm. Yazıp çizdiklerinin de bir kısmı savunmaya yönelikti. Bazıları bu savunmacılığı olumsuz olarak değerlendirir. Ben öyle düşünmüyorum. Yerine göre, hücum varsa savunma da olmalıdır. Hücum haksızsa mutlaka savunma olmalıdır… Sîret çalışması onun en önemli çalışmasıdır. Çünkü Rasûlllah’ın örnekliği şuurunu, bilincini kaybeden bir Müslüman fert, ister avam-ı nasdan olsun, ister âlim olsun, ister İslam filozofu olsun, ister İslam fakihi olsun, ne olursa olsun, ne kendisi iyi bir Müslüman olabilir, ne de Müslümanlar için rehber olabilir. O halde orada bir nirengi noktasıdır Efendimiz (s.a.s). O, o nirengi noktasını bu çağda ve Türkiye’de yaşayan insanlar için uygun olan bir yerine yeniden dikmiştir.”
Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre: “Rahmetli Asım Köksal Beyefendi, dinler tarihi alanında derin ihtisas sahibi bir âlimdi. Bu yüzden de onun bu konulardaki her çalışması, uluslararası camiada birer referans eser sayılmaktadır.”
Prof. Dr. Bekir Topaloğlu: “Bir insanın kaleme aldığı eserler onun sîretinin aynasıdır. Mustafa Asım Köksal, ömrünü milletine, milletinin en değerli serveti olan dinine adamış bir insan. Kaleme aldığı eserler hem herkes tarafından rahatlıkla okunup anlaşılacak sade bir dil, açık ifade ve akılcı bir üslupla örülmüş, hem de ilmî seviyeyi korumuştur. Şiirleri ve ‘Peygamberimiz’ adlı kitabında kullanılan imanlı, şuurlu, duygulu ve ölçülü anlatım onun samimiyet ve ihlâsının belgesini oluşturur. Yaratanını tâzimle seven, yaratılmışları şefkatle kucaklayan Mustafa Asım Köksal, Hakk’ın cennetinde, halkın gönlünde yaşayasın…”
DOÇ. DR. ASIM KÖKSAL DEDESİ MUSTAFA ASIM KÖKSALI ANLATIYOR
Mustafa Asım Köksal’ın adını alan akademisyen kökenli torunu Doç. Dr. Asım Cüneyd Köksal dedesini Deniz Baran’a 25 Kasım 2018’de verdiği röportajda şöyle anlatıyor:
Sık sık vurguladığı bir şey vardı… İslam’ı ana kaynaklarından öğrenmek. Bu mefhum bende yer etmiştir.
Benim açımdan dedemin hayatı bir azim ve gayretin hikâyesi. 1913 yılında doğmuş. 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında, Develi’de babasız büyüyen bir insan, çevresinde hiçbir ilmi ortam yokken, ona rehberlik edecek bir hoca bulunmazken ve yokluk çekerken eline ne geçerse okuyor. Develi müftüsünden istifade etmeye çalışıyor, mukaddimat-ı ulûm dediğimiz temel İslami ilimlere giriş kitaplarını onunla okuyor. 20 yaşına geldiğinde de birtakım sorular, şüpheler arız oluyor. Sorduğu kimseler ona tatmin edici cevaplar veremiyorlar ve “sen Ankara’ya git” diyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığı orada yeni yeni teşekkül etmiş, “büyük hocalar var, onlara sorarsın” diyorlar. İşte 20 yaşında Ankara’ya geliyor.
BABASINI 22 YAŞINA KADAR HİÇ GÖREMİYOR
Babası, dedemin kendisi 6 aylıkken çalışmak için Arjantin’e gitmiş ancak 22 yaşına gelene kadar dönmemiş. 60’larda nasıl Almanya’da bir yabancı işçi akımı varsa herhalde o dönemde de –küçük de olsa- Arjantin’de öyle bir akım var. Dedemin babası da gittikten sonra burada savaş kopunca bir şekilde dönememiş ve oraya yerleşmiş. Kendisi 22 yaşına gelince bir anda “baban bu işte” demişler. Tabii babaya en çok ihtiyaç duyduğu yıllar geride kaldıktan sonra…
NEVZAT YALÇINTAŞ’A DERS VERİYOR
Dedem Ankara’ya gelince kalıyor. Diyanet İşleri’nde bir katiplik imtihanına giriyor ve kazanıyor. O zaman Birinci Reis Rıfat Börekçi var, onunla beraber çalışmaya başlıyor. Emekli olana kadar 31 sene orada çalışıyor. Bu arada kendini yetiştirmek için oradaki hocalardan istifade ediyor. Hüsnü Lostar Hocaefendi var, ondan eserler okuyor. Rahmetli Nevzat Yalçıntaş ile bir röportaj yapmıştık vaktiyle. “Ben o zaman ortaokul talebesiydim. Rahmetli Asım Ağabey 30’lu yaşlarda bir memurdu. Sabahları erkenden kalkıp hocadan ders alırdık. En yaşlı talebe Asım abimizdi ama en itinalı, en gayretlisi de oydu.” demişti. İşte çalışkanlığı, azmi, gayreti Mustafa Asım Köksal’ın karakteristik özelliğidir.
BÖREKÇİ’NİN SENEDİNİ ÇÖZÜYOR
Basılmamış bir hatıratı vardı, ben onun büyük bölümünü kendi kitabımda kullandım. Orada, Rıfat Börekçi’ye gelen eski bir tapu belgesi ile alakalı bir anısı var: Rıfat Börekçi’ye bir tapu senedi gelmiş. Kelimelerin yarısı var, yarısı yok. “Sen bunu çözersin” deyip dedeme vermiş. Dedem de sabaha kadar uyumadan çözdüğünü söylüyordu. Halbuki o yazı çeşidini hiç bilmiyor, yapamadım deyip geri getirme imkanı da vardı. Ama o önce o yazı çeşidini öğreniyor birkaç saat içinde. Öğrenmek de yetmiyor, baş tarafı olmayan kelimeleri bir şekilde gayret edip çözüyor. Sonra çözdüğü tapuyu götürünce “aferin” aldığını yazmış hatıratta. Oradan şöyle bir sonuç çıkarmış: “İnsan azmettiği zaman yapamayacağı hiç bir şey yok.”
KENDİSİNİ İSLAM TARİHİNE ADIYOR
Benim hatırladığım ömrünün son 10-15 senesinde (70-85 yaşları arasında) sabah namazından sonra yatar, 8-9 gibi kalkar; kısaca bir şeyler yedikten sonra akşam namazına kadar –yemek ve namaz gibi ihtiyaçlar haricinde- fasılasız çalışırdı. O yaşlardaki temposu oydu, akşam namazından sonra yorulurdu. Ama daha önceki yıllarda sabah namazından yatsı namazına kadar çalışırmış. Bana sık sık şöyle yakınıyordu: “Artık yaşlandım. Namazdan sonra 1-2 saat daha uyuma ihtiyacım oluyor. Akşamdan sonra da yoruluyorum.” Özellikle 1964 yılında memuriyet hayatı sonra erdikten sonraki 30 yıllık temposu sabah namazından yatsıya kadar çalışma şeklinde oluyor. Zaten memuriyetten ayrılmasının sebebi de İslam Tarihi’ni yazabilmek. Bir adanmışlık hikâyesi onunkisi. Bunu her hâliyle de görürdünüz. Çevresinde olaylar olup biterdi, çocuklar doğar, büyür, evlenirler ama o hep vazife şuuruyla devam ederdi.
SON NEFESİNE KADAR ÇALIŞIYOR
Vefatına kadar gayreti hiç tükenmedi. Vefat edeceği hastaneye kaldırıldığı gün bir şiir yazıyordu “Ahiret Yolculuğu” adında. Esasında mensur yazacağı bir eserdi ancak fazla ömrü kalmadığını düşününce manzuma çevirmişti. O gün de sabahtan Cuma namazına kadar çalışmış devamlı, 15 beyit falan yazmış. Sonra namaza giderken yere yığıldı, hastaneye götürdüler. 9 gün sonra da vefat etti. Yani sağlıklı olduğu son güne kadar çalışmasını bırakmadı.
İnsani yönleri de çok önemliydi. Ben çocukken bana büyük bir insan olarak muamele etmesi… Sonra; kendi eşi, çocukları, torunları da olsa kimseyi rahatsız etmeme kaygısı… Hep böyle bir kaygısı vardı. Vefatından bir sene evvel halamın evindeydik. Ben ona hizmet edeyim diye aynı odada kalıyordum. Erkenden kalkardı, uyuyamazdı. Fakat dizleri çok sorunluydu, tek elle trabzanı dahi tutsa inemiyor, destek gerekiyor. Ancak ben uyuyorsam beni uyandırmak yerine iki eliyle trabzanı tutup güçlükle inmeye çalışıyordu. 1-2 defa sesini duyup onu yakaladım, yardım etmeye çalıştım. Çok ihtiyatlı bir insandı. Bunun dışında ibadet hayatı fevkaladeydi. Ahlakı özeldi. Bunları söylemek lazım, bizim bugün kitaplarda bir menkıbe gibi okuduğumuz ilmiyle âmil İslam âlimi tipinin bir örneğiydi.
SAFAHATI EZBERE OKUYOR
Ankara’da Osmanlı bakiyesi hocalardan çok istifade etmiş. Bu noktada Hüsnü Lostar Hoca’nın ismi çok önemli. Diyanet İşlerinin Reisi Rıfat Börekçi var, Ferit Kam var ki Mehmed Akif’in yakın dostu olan bir filozof-şair. Ordinaryüs Profesör Şerafeddin Yaltkaya dedemi çok severmiş. Daha sonra Ahmet Hamdi Akseki ile de bir teşrik-i mesaisi var. Dedem bu hocaların hepsinden istifade ediyor, eksi usûl metin okumaya yönelik medrese tarzı eğitimini sürdürüyor. Öte yandan bireysel olarak kendisini geliştirmeye de devam ediyor. Yazı hayatına başlaması da Mehmet Akif’in tesiriyle manzum eserler yazmasıyla oluyor. Safahat’ın birçok pasajını ezbere bildiğini söylerdi.
ESERLERİ:
Mustafa Asım Köksal Hoca son devrin en önemli siyercilerinden biridir. Ömrünün büyük bir kısmını Hz. Peygamberin hayatını/Siyer yazmaya hasretmiştir. Özellikle Müsteşriklerin İslamiyet ve Hz. Peygamber hakkındaki haksız ithamlarına, onların yalan ve iftiralarına cevaplar vererek reddiye yazma geleneğini devam ettirmiştir. Bu manada eserlerinin araştırma usulüne uygun ve ilk kaynaklara müracaatla yazıldığı bilinmelidir. İslam ilimleri/Siyer araştırmacıları için her bir eseri mehaz teşkil edecek özelliklere sahiptir.
1. İslâm Tarihi-Hz. Muhammed (sav) ve İslâmiyet. En önemli ve en hacimli eseridir. 1964 yılından itibaren üzerinde çalışmaya başladığı eseri bir cildi Mekke, bir cildi Medine devri olmak üzere iki cilt halinde yazıp ardından bunu genişletmeyi tasarlamış, ancak Mekke devrini yayımladıktan (Ankara 1966) sonra bu düşüncesinden vazgeçerek Medine dönemini Hz. Peygamber’in Medine’de kaldığı her bir yıl için bir cilt olmak üzere on bir cilt halinde kaleme almıştır.
‘SÎRETÜ’N-NEBÎ’ YARIŞMASINDA DÜNYA BİRİNCİLİĞİ
İslâm Tarihi’nin 1983′te Pakistan’da açılan milletlerarası ‘Sîretü’n-Nebî’ yarışmasında dünya birinciliğini kazanması eserin tanınması ve yaygınlaşmasında önemli rol oynamıştır. Köksal daha sonra Mekke devrini de altı cilt halinde neşretmiştir (İstanbul 1987). Hayatının son yıllarında bütün ciltleri gözden geçirerek sekiz cilt olarak yeniden kaleme almıştır. Bu eser, İslâm Tarihi, Peygamberler Peygamberi, Hz. Muhammed (sav) ve İslâmiyet adıyla vefatından sonra yayımlanmıştır (İstanbul 1999). Hz. Peygamber dönemini ana kaynaklara dayanarak bütün ayrıntılarıyla ele alan ve Asr-ı saâdet’te İslâm’ın yayılış ve hukuk tarihini akıcı bir üslûpla anlatan bu eser Türkçe’deki en geniş siyer kitabıdır.
Bu eser, 18 cilttir ve basılmıştır. Eser, 20. asrın ortalarında, İslam Tarihi üzerine yazılmış en geniş eser olması sebebiyle, İslam âleminde geniş bir yankı uyandırmıştır. Mustafa Asım Köksal eserini Mevlana Şibli’nin, “Asr-ı Saadet” adındaki on cilt olarak tamamlanmış eserini örnek alarak hazırlamıştır. Böylece Hz. Muhammed (s.a.s) ve İslamiyet isimli eser, klasik İslam tarihçilik anlayışına göre kaleme alınmış, ilk kaynaklara inilerek tertip edilmiş, kıymetli bir eserdir. İtalyan Tarihçisi Leone Caetani’nin on ciltlik eserine bir cevap mahiyetinde yazılmıştır.
2. Müsteşrik Caetani’nin Yazdığı İslâm Tarihi’ndeki İsnad ve İftiralara Reddiye (Ankara 1961, 1986; İstanbul 1987): İtalyan şarkiyatçısı Leone Caetani’nin kaleme aldığı Annali dell’İslam adlı eserin Hüseyin Cahit Yalçın tarafından yapılan tercümesine (İstanbul 1924-1927) reddiyedir. 1955-1960 yıllan arasında kaleme alınan eser Caetani’nin özellikle İslâm’da hadis ve isnad müessesesi, Ebû Hureyre ve İbn Abbas gibi bazı sahabilerin şahsiyeti, Kur’an’ın menşei, Hz. Peygamber’in şahsı ve İslâmiyet’in teşekkülündeki rolü gibi konularda iddia ve iftiralarına cevap vermektedir.
3. Peygamberler Tarihi (Ankara 1990): Hz. Âdem’den Hz. Peygamber’e kadar otuz beş peygamberin hayat ve mücadelesini anlatan bir kitaptır.
4. Hz. Hüseyin ve Kerbelâ Faciası (Ankara 1979): En güvenilir kaynaklara dayanılarak hazırlanmıştır. Bu eser üç bölüme ayrılmaktadır. Birinci bölümde Hz. Hüseyin’in doğumu ve çocukluk hayatı, ikinci bölümde Kerbelâ faciası ve son olarak Kerbelâ sorumlularının başına gelenler anlatılmaktadır.
5. Peygamberimiz: Manzum bir eserdir. Mehmet Akif Ersoy hasta yatağındayken “Kalkabilirsem, Rasûlullah’ın hayatını nazmedeceğim.” diye ahd eder. Fakat vefatı bu ‘büyük şiir’in yazılmasına izin vermez. Asım Köksal bu olaydan çok etkilenir ve millî şairin bu arzusunu kendisine vasiyet edinir.
Asım Köksal’ın diğer bazı çalışmaları da şunlardır:
Armağan (Ankara 1939),
Peygamberler(Ankara 1941; İstanbul 1999),
Ezanlar (Ankara 1946)
Gençlere Din Kılavuzu (Ankara 1946, 1950, 1952; İstanbul 1999),
Din Bilgisi (ilkokul dördüncü sınıflar için; Ankara 1949),
İslâm İlmihali(Ankara 1954, 1957, 1977; İstanbul 1993),
Bir Amerikalının 23 Sorusuna Cevaplar (Ankara 1956),
Tevbe (Ankara 1958, 1966),
Hıristiyanlık Propagandası Münasebetiyle Açıklama Dini ve Ahlâkî Sohbetler (İstanbul 1981; 1-111, Ankara 1994),
Hak Âşıkı, Büyük Mürşid Ahmed Kuddûsî (Bor- Niğde 1983),
İslâm’da İki Ana Kaynak Kitab ve Sünnet (Ankara 1994; İstanbul 1999),
Pakistan Konferansları (İstanbul 1999),
Ahiret Yolculuğu ve Diğer Şiirler(haz. A. Cüneyd Köksal, İstanbul 1999).
Gazeteilksayfa.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.