2. Abdülhamid Han’ın hayatı

2. Abdülhamid Han’ın hayatı

II. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. padişahı ve çöküş sürecindeki devlette mutlak hakimiyet sağlayan son padişahdır.

II. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. padişahı ve çöküş sürecindeki devlette mutlak hakimiyet sağlayan son padişahtır. Tahtta kaldığı yıllarda imparatorluk dağılma dönemini yaşamaktaydı. Başta Balkanlar olmak üzere çeşitli bölgelerde çıkan isyanlara ve Rusya İmparatorluğu'na karşı kaybedilen 93 Harbi'ne tanıklık etti. 31 Ağustos 1876'da tahta çıktı ve 1908 Jön Türk Devrimi'nden kısa bir süre sonra 27 Nisan 1909'da tahttan indirilene kadar ülkeyi yönetti. Meşrutiyet yanlısı Genç Osmanlılar ile yaptığı anlaşma sonucunda 23 Aralık 1876'da ilk Osmanlı anayasasını ilan etti ve böylece ülkenin demokratikleşme sürecini destekleyeceği izlenimini verdi. Ancak kısa bir süre sonra meclis ile yaşadığı anlaşmazlıkları öne sürerek 1878'de hem anayasayı rafa kaldırdı hem meclisi kapattı. Meclisi kapattıktan sonra gücünü pekiştirerek mutlak hakimiyetini başlattı.

II. Abdülhamid (Abdülhamid Han) Sultan Abdülmecid'in oğludur. Henüz 10 yaşındayken annesi Tirimüjgan Sultan ölünce bakımını Abdülmecid'in diğer çocuksuz eşi Piristû Kadın Efendi üstlendi. Piristû Kadın Efendi, Abdülhamid'i kendi çocuğu gibi büyüttü. Babasının ölümünden sonra yerine geçen amcası Abdülaziz, diğer şehzadelerle birlikte Abdülhamid'in eğitimiyle de yakından ilgilendi.

Amcası Abdülaziz'in 1876'da tahttan indirilmesi ve şüpheli şartlarda ölümü, ağabeyi V. Murat'ın tahta geçirildikten üç ay sonra ruhî çöküntü geçirdiği iddiasıyla tahttan indirilerek Çırağan Sarayı'na hapsedilmesi olaylarına şahit oldu. 31 Ağustos 1876'da padişah ilân edildi ve 7 Eylül günü Eyüp'te kılıç kuşandı. Ağabeyinin yerine tahta geçirildikten sonra her iki saltanat değişiminin mimarı olan Mithat Paşa'yı sadrazam yaptı.

Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu büyük bir buhrandaydı. 1871'de Âli Paşa'nın ölümünden sonra saray ile Bâb-ı Âli arasındaki çekişme alevlenmiş, 1875'te devlet, borçlarını ödeyemez hâle düşerek Muharrem Kararnamesi ile moratoryum ilan etmiş, Rusya'nın başını çektiği Panslavizm akımının etkisiyle Balkanlar'da millî isyanlar baş göstermişti. Yurt içinde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyor, hatta padişahlığın tasfiyesiyle cumhuriyet ilânı fikri tartışmaya açılıyordu.

Abdülhamid, tahta geçmeden Mithat Paşa'ya verdiği taahhüt uyarınca 23 Aralık 1876'da ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasî'yi ilan etti. Meclis-i Mebusan ve Âyan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis, 19 Mart 1877'de açıldı. Böylece I. Meşrutiyet dönemi başladı. Padişah ile meclisin ülkeyi birlikte yönetmesi ilkesine dayanan anayasayla yargı bağımsızlığı ve temel haklar teminat altına alınmasına rağmen hâkimiyetin esas kaynağı yine padişahtı. Abdülhamid, Kanun-ı Esasî'nin 113. maddesiyle kendisine tanınan "idarî sürgün yetkisi"ni kullanarak daha meclis toplanmadan Mithat Paşa'yı sürgüne yolladı.

abdulhamid2.jpg

II. Abdülhamid dönemi 93 Harbi

Rusya'nın Balkanlar'da ıslahat için verdiği tekliflerin 12 Nisan 1877'de İbrahim Ethem Paşa hükûmeti tarafından reddedilmesi üzerine 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı patlak verdi. Abdülhamid'in karşı olmasına rağmen Mithat Paşa, Damat Mahmud Paşa ve Redif Paşa gibi devlet adamlarının ısrarlarıyla girilen savaşta Rus orduları Balkan ve Kafkas cephelerinde Osmanlı kuvvetlerini bir sıra mağlubiyete uğratarak doğuda Erzurum'u, batıda ise Bulgaristan'ın tamamı ile Trakya'nın İstanbul surlarına kadarki kısmını işgal ettiler. Meclis-i Mebusan'da hükûmetin savaş politikalarına yöneltilen ağır tenkitler üzerine Abdülhamid, meclisi 18 Şubat 1878'de tatil etti. Takip eden 30 yıl boyunca meclisi bir daha toplantıya çağırmadı ve bu süre zarfında meşrutiyet anayasası olan Kanun-ı Esasî'yi kâğıt üzerinde de olsa muhafaza ederek aldığı kararları yine bu anayasaya göre yürürlüğe koydu.

93 Harbi, 3 Mart 1878'de İstanbul surları dışındaki Ayastefanos'ta karargâh kuran Rus kuvvetlerinin dikte ettiği Ayastefanos Antlaşması ile sona erdi.

Anlaşmaya göre Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı, sınırları;

- Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak bağımsız bir Bulgaristan Prensliği kurulacak. - ---- Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek,

- Kars, Ardahan, Batum ve Doğubayazıt Rusya'ya verilecek,

- Teselya Yunanistan'a bırakılacak, Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak,

- Osmanlı İmparatorluğu Rusya'ya 30.000 ruble savaş tazminatı ödeyecekti.

Oldukça ağır şartlar içeren bu antlaşmaya Rusya'nın aşırı derecede güçlenmesinden kaygı duyan diğer Avrupa devletleri karşı çıktılar. 13 Temmuz 1878'de Ayastefanos Antlaşması'nın yerine geçen Berlin Antlaşması imzalandı. Yeni antlaşmayla Rusya'nın toprak kazanımları geri alındıysa da Romanya ve Karadağ'a bağımsızlık verilirken Bulgaristan'da Almanya ve Avusturya-Macaristan himayesinde özerk bir prenslik oluşturuldu.

II. Abdülhamid Han’ın yaptığı yeniliker;

II. Abdülhamid Han’ın Ordu ve donanma’da yaptığı yenilikler;

1879'da Osmanlı İmparatorluğu'nun hezimetiyle sonuçlanan 93 Harbi'nden sonra, Sultan II. Abdülhamid, Rus Yayılmacılığı'na karşı Osmanlı Ordusu'nun modernleşmesi gerektiğine karar verdi ve bu yayılmacılıktan etkilenen diğer ülke olan Almanya ile işbirliğine karar verdi. Aralarında sonradan Müşir rütbesi verilecek olan Baron Von der Goltz komutasında bir Alman askerî heyeti İstanbul'a geldi. Von der Goltz, askerî okullarda köklü reformlar gerçekleştirip genç subayların yetiştirilmesi için ön şartları tespit etti. Ancak bununla birlikte Von der Goltz, Türk generallerinin günümüze kadar dayanan, herkesten daha modern yöntemlerle eğitilmiş olma ve en yeni askerî teknolojileri takip etme şuurunun temel taşını meydana getirdi. Mamafih Prusya anayasasının bir diğer temeli olan askerlerin sivil siyasete karışmama prensibini aşılamakta başarılı olamadığı, Bâb-ı Âli Baskını ile ortaya çıktı.

II. Abdülhamid döneminde borçların artmaması, genel durum gibi sebepleriyle gemiler hep borçlarla alınıyordu. Osmanlı Donanması'nın gücü azaldı. Osmanlı Donanması Haliç Tersanesi'nde kalmıştır. Bu dönemde Dünya'da ilk defa Osmanlı tarafından denenen Abdülhamid ve Abdülmecid zırhlı denizaltıları denemelerde başarılı olmuştur. Ayrıca ilk deniz müzesi de bu dönemde açıldı (1897). Fakat muhtelif sebeplerden dolayı Osmanlı Devleti denizaltı yarışına I. Dünya Savaşı'nda elinde tek denizaltı bile olmadan devam etmiştir.

Ordunun von der Goltz tarafından yeniden yapılandırılmasıyla birlikte Osmanlılar, Krupp ve Mauser gibi Alman şirketlerine ilk kapsamlı silah siparişlerini verdiler. Von der Goltz, Almanya'nın ve Osmanlı Devleti'nin doğudaki nüfuzunu garantilemek için Bağdat tren yolunun inşa edilmesini de destekledi. Bu fikir, yeni pazarlar bulmak için tren yollarının yapılmasını destekleyen Alman ekonomisinin çıkarlarıyla da örtüşüyordu. 1888 yılında Sultan II. Abdülhamid, Bağdat tren hattı inşası lisansını Alman Bankası Deutsche Bank tarafından yönetilen bir Alman konsorsiyumuna verdi.

Osmanlı Ordusu'nun modern silâhlar kullanmaya başlaması, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda hemen semeresini gösterdi. Osmanlı Ordularının Atina'yı tekrar ele geçirmelerine ancak Rus Çarı II. Nikolay'ın Sultan II. Abdülhamid'e haber göndererek eğer derhal ateşkes sağlanmazsa Rus Ordularının Erzurum'a hücum edeceğini bildirmesi mâni oldu.

abdulhamid3.jpg

II. Abdülhamid Han’ın yaptığı yeniliker;

II. Abdülhamid Han’ın Eğitim’de yaptığı yenilikler;

İlk kız okulları II. Abdülhamid zamanında açılmıştır. Bununla birlikte bilgili bir kişi olan Abdüllatif Suphi Paşa'nın ilk defa bir kız sanat okulu açma teşebbüsünde tereddüt geçirmesi ve titizlenmesi üzerine Abdülhamid, "Sen mektebi aç, ben arkandayım "diyerek açıktan destek vermiş ve çevresini daima kızların okuması için ilk adımları atmaya teşvik etmiştir.

Osmanlı tarihinin en canlı eğitim hamlesi Abdülhamid dönemine rastlar. Tahta geçtiği yıl 250 olan rüştiye sayısı, 1909'da 900'e, altı olan idadi sayısı 109'a çıkmıştır. 1877'de İstanbul'da sadece 200 modern ilkokul varken 1905'te 9.000'e çıkmıştı.

II. Abdülhamid Han’ın yaptığı yeniliker;

II. Abdülhamid Han’ın Ulaşım’da yaptığı yenilikler;

Büyük ölçüde gerçekleşen projelerden birisi Hicaz Demiryolu'dur. Bu proje Almanların finanse edip Haydarpaşa-Ankara arasında gerçekleştirdikleri Bağdat Demiryolu'nun aksine finansmanıyla, inşaatıyla, tasarımıyla, İslâm âleminden toplanan bağışlarla tamamen yerli bir girişimin eseridir. Sirkeci ve Haydarpaşa garları Abdülhamid'in yaptırdığı mühim binalardır. Haydarpaşa Garı'nın yapımına 30 Mayıs 1906'da başlanmıştır.

1881'de 1780 km olan demir yolu uzunluğu 1907-1908 dönemine kadar 5883 km'yi bularak Abdülhamid'in hükümdarlığı boyunca üç misli bir artış göstermiştir.

II. Abdülhamid zamanında bütün Anadolu'yu baştanbaşa dolaşacak bir kara yolu ağının (şose şebekesinin) projelendirilip tatbikata geçirildiği çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. 1869 yılında getirilen bir sistemle halkın kara yollarının yapımına katılması sağlanmıştı. Buna göre 16-60 yaş arası erkek nüfus ile her hanenin sahip olduğu yük ve araba hayvanları senede dört gün yol inşaatında çalışacaktı. Bu sayede inşaatın hızla bitirilmesi sağlanmıştır. Gümüşhane-Bayburt-Erzurum-Doğubayazıt-İran kara yolu (1879) haricinde 12.000 kilometrelik bir güzergâha sahip Samsun-Bağdat şosesi 1895 yılına kadar tamamlanmıştı. Açılan yollar Samsun'a göçü başlatmış ve bu şehrin önemli ölçüde büyümesi, Abdülhamid döneminde olmuştur. Bursa için de durum böyledir. Hem şehir içi, hem de şehirler arası yollarla Bursa, yeniden bölgenin önemli bir karayolu kavşağı haline gelmiştir.

II. Abdülhamid Han’ın yaptığı yeniliker;

II. Abdülhamid Han’ın Haberleşmede yaptığı yenilikler;

İlk olarak 1877'de Posta Telgraf Teşkilatı konuya daha etkenlik kazandırmak için aynı isimle bakanlık hâline getirildi. Ayrıca 27 Haziran 1900'de Posta Telgraf Teşkilatı'nda ilk defa bir "havale kalemi" devreye sokulmuş, 30 Mayıs 1901'de Şehir Postaları kurulmuş, 30 Ağustos 1901'de ise postaların yerine daha hızlı ulaşabilmesi için demir yolları (o zamanki adı Şark Şimendiferleri) şirketiyle özel bir anlaşma yapılmıştır. Telefon ise Avrupa'da kullanılmaya başlandığı tarihten (1876) sadece beş sene sonra, yani 1881'de İstanbul'a getirilmiş ve sınırlı da olsa istifadeye sunulmuştur. Telgraf hatları döşenmesine onun zamanında hız verilmiş, hatta bu hatların her birinde meteorolojik gözlemler yapılması için talimat verilmiştir. Böylece telgraf hatlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, hatların ulaştığı noktalardaki hava durumunun merkeze bildirilmesi imkân dahiline girmekte, böylece bu çabalar çağdaş 'hava durumu' raporlarımızın başlangıcını oluşturmaktadır.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.